10 Ağustos 2011 Çarşamba

Algı mühendisleri Esad’ı nasıl Esed yaptı

Son seçimlerde İstanbul Milletvekili adayı da olan Milliyetçi Hareket Partisi MYK üyesi Yüksek Şehir ve Bölge Plancısı Ahmet Turgut’un Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Tesisleri’nde verdiği iftar yemeğinde Bengü Türk televizyonunun Genel Yayın Yönetmeni Murat İde ile karşılaştık. “Yandaşlar nasıl ağız değiştirdi fark ettin mi?” dedi.
Mevzu bahis Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın kaşla göz arasında Beşşar el-Esed’leşmesi!
Esad, “komşunun oğlu”ydu. “Tanıdık”tı; “bizden” duygusu yaratıyordu...
“el-Esed” olunca işin rengi değişti. O artık, “Neden ABD’ye yem edilmeye çalışıldığını umursamayacağımız” kadar “yabancı” biri...

Seçim dönemlerinde siyasileri “içimizden biri” gibi göstermek için düzenlenen dev kampanyalarını düşünün. Şimdi yapılan tam tersi. Bu kez yaratılmak istenen imaj “öteki”!
Tipik Amerikan algı mühendisliği!
Amerikan Başkanı seçilmesinden hemen sonra Obama kimdi bütün Ortadoğu medyasında:
“Barack Hussein”
Afrikalıydı... Müslümandı (kökenliydi)... Ezan sesiyle uyanırdı; Tophane’deki konuşması için ezanın bitmesini bekleyen bir duyarlılık abidesiydi...
Çünkü Amerikan sömürge imparatorluğunun Ortadoğu’daki yeni eyaletlerinin kilidi başka bir anahtarla çözülemezdi.
Nitekim “Arap”ların kanını donduran “Bahar”ın ilk esintileri Obama’nın Müslüman dünyayı selamladığı Mısır’dan esti!
Öznesi “Esed” olmayan bir cümle dahi kurmadıklarına göre, AKP yanlısı yazarlar da benimsedi bu stratejiyi. Neticede, iktidarın Suriye’yi teslimiyete zorlayan işbirlikçi yüzüne karşı oluşacak tepkiyi engellenmesinin formülü belli:
“Esad” acilen “Esed”leşmeli!
Hadi CHP’liler kendi milletvekillerine destek için gitti Silivri’ye...
Peki Deniz Feneri sanıklarını ziyaret eden AKP milletvekillerinin derdi neydi?
CHP’lilerin Silivri ziyaretine “Ergenekon çıkarması” diyenler, yazsanız da öğrensek, AKP’lilerin Silivri ziyaretine neyin çıkarmasıydı?






--------------------------------------------------------------------------------



BASINDAN SEÇMELER




--------------------------------------------------------------------------------



Şambaba’ya efelik yapan ABD fedaileri
Şambaba’ya ayıp...
Daha düne kadar canciğer kuzu sarmasıydık...
Bir gün onlar bize oturmaya geliyor, ertesi gün biz onlara gece yatısına gidiyorduk...
Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat’la eşi Esma, adeta akrabımız olmuştu.
Birden şemsiye tersine
döndü...
Şimdi ABD hatırına Esad’ı vurmaya hazırlanıyoruz...
Ankara’da savaş hazırlıkları seziliyor...
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu hazırlıklardan tedirgin, Başbakan’ı:
- Suriye’ye yönelik askeri operasyona Türkiye’yi sokma, diye uyarıyor.
Öte yandan Bayan Clinton hükümeti tahrik ediyor.
Bize telefonla verdiği göreve bakın:
- Suriye ordusunu kışlasına sokun...
Kılıçdaroğlu, Tayyip Erdoğan’a doğru uyarılar yapıyor:
- Askeri müdahaleyi hangi gerekçeyle yapacaksın. Batılı egemen güçler için mi yapacaksın? Onlar Suriye’ye komşu değiller, bizim ise komşuluğumuz var. Suriye halkı ihaneti unutmaz. Türkiye askeri müdahalede rol üstlenmemeli. Batılı egemen güçlerin maşası olmayalım.
Başbakan ise gerilimi ısıtıyor:
- Suriye bizim iç meselemizdir...
İnsanın sorası geliyor...
Kendi iç meselelerimizi çözdük mü? Doğu’dan her gün şehit haberi geliyor, Kandil Dağı’nda üslenmiş olan PKK teröristleri burada eğitim görüp Türkiye’ye gönderiliyorlar.
Tayyip Bey Irak Hükümeti’ne ve ABD’ye:
“Sizin denetiminizdeki topraklarda üslenen teröristler bize saldırıyor, icabına bakın, sabrımız tükendi” diyor mu? Neden Suriye’den önce Irak’a baskı yapmıyor? Kendi şehitlerimizi unutup komşu ülkeye karşı ABD fedailiğine soyunmak...
Yakışıyor mu?
Melih Aşık / Milliyet




--------------------------------------------------------------------------------




Kürtlere pozitif ayrımcılık
isteyenler dünyadan habersiz
Geçen hafta gazete köşelerindeki bazı Kürtçüseverler; ’Kürtlere pozitif ayrımcılık yapılmasını’ istediler.
Yani onlara; diğer vatandaşlara verilmeyen özel haklar verilmeli imiş.
Bunu isteyen o çok demokratlar, dünyadan habersizler. Çünkü; yeryüzünde en ileri pozitif ayrımcılık Kürtçülere yapılıyor.
Buyurun, bazılarını okuyun:
- Kürtler değil ama Kürtçüler; istedikleri karakolları basmıyorlar mı? Karakol basıp onca can alanlara ne yapılıyor? Hükümet; gizli pozitif ayrımcılık yapıp bu terör imalatçılarına dokunulmasını engellemiyor mu?
- Kürtçüler; yollarda pusu kurup askeri, polisi vurmuyorlar mı? Bu katillere adalet sistemimiz hangi cezayı veriyor?
- Elli bin insanın hayatına mal olan terörü yürütenler bugün mazlum ve mağdur; onlarla mücadele edenler ise suçlu konumuna getirilmedi mi? Böyle bir pozitif ayrımcılığı tarihte hangi devlet yapmıştır; bilen var mı?
- Türkler bir çakı taşısa hükümeti yıkacak diye idam cezaları ile suçlanırken Kürtçüler ellerinde mayınlarla şehir merkezlerinde rahat rahat mayın tuzakları kurup polis ve asker araçlarını havaya uçurmuyorlar mı?
- Türklerde ruhsatsız tabanca yakalansa, anası bellenirken, bunlar uzun namlulu silahlarla şehirlerde polis avlamıyorlar mı? Savcılar; bunları görmemek için, hükümet de onları incitmemek için yoğun çaba içinde değiller mi?
- Kürtçüler; İstanbul’da bile sokakları işgal edip kırıp dökmüyorlar mı? Otomobilleri istedikleri gibi kundaklamıyorlar mı? Polis onları değil de malını, canını savunan mazlum insanları coplamıyor mu? Parasız üniversite istedi diye hangi Kürt içeri atıldı acaba?
- Kürtlerin ağaları; zavallı köylüleri iliklerine kadar sömürmüyor mu? Bu ağalar daha ne gibi ayrıcalık istiyorlar?
- Kürt vatandaş; istediğinde; aile meclisini toplayarak kocasından ayrılan kızını öldürme kararı alamıyor mu? Kızını; 18 yaşından küçük erkek kardeşine öldürtmüyor mu? Bu özgürlük (!) hangi Türk ailesinde vardır?
- Canı isteyen dede; erkekle konuştu diye kızdığı kız torununu diri diri toprak altına gömmüyor mu? Böyle bir özgürlük veya ayrıcalık başka hangi dedeye nasip olmuştur?
- Türkler, bakamayacakları korkusuyla 1 çocuğa bile fazla demeye başlamışken, oradakiler sekiz-on çocuğu devletin desteğiyle büyütmüyor mu?
- Diğer yerlerdekiler devlete üç lira verip bir lirasından bile faydalanamazken; oradakiler bir lira bile vermeden üç liralık yardım almıyorlar mı?
- Türk mafyasının kafası kırılarak Kürt mafyası İstanbul’un tek egemeni haline getirilmedi mi?
- Kürtçü teröristleri, Kandil’den kırmızı mumla davet etmediler mi? Bunların ayağına tarihte ilk kez olmak üzere özel mahkeme gönderilmedi mi? Teröristler, orada terör örgüte bağlı olduklarını söyledikleri halde mahkeme onları serbest bırakmadı mı?
Verin; ne verirseniz verin; göreceksiniz ki yetmeyecektir.
Rıza Zelyut / Güneş

“Elli bin insanın hayatına mal olan terörü yürütenler mazlum ve mağdur; onlarla mücadele edenler ise suçlu konumuna getirilmedi mi? Böyle bir pozitif ayrımcılığı tarihte hangi devlet yapmıştır?”




--------------------------------------------------------------------------------




Halkı ilgilendirmiyorsa sen niye yazıyorsun
Türkiye’de artık askerin ciddiye alınmadığını, hiçbir gücünün de kalmadığını kanıtlamak isteyen neredeyse tüm yandaş yazarlar ve o kervana katılan kimi yazarlar “O kadar istifa oldu ama halk hiç ilgilenmedi bile, hatta farkında bile değil” diye yazdılar.
İyi de bunları yazanlar neden dönüp kendilerine hiç bakmazlar. Madem halk bu konuyla hiç ilgilenmiyor neden bunların manşetlerinde ve tüm köşe yazılarında hep asker konusu yer aldı günlerce ve hâlâ da alıyor?
Can Ataklı / Vatan




--------------------------------------------------------------------------------




Kaçmak isteyen adam YAŞ’a gitmezdi
11 gün geçti.. Mahkeme 14 sanığın yakalanarak cezaevine konulmasına karar verdi..
Niye? Tedbiren; kaçmasınlar diye, delilleri yok etmesinler diye.. İyi güzel de kaçsalar 11 günde kaçarlardı, varsa kalan delili yok edebilirlerdi..
İçlerinden biri, ikisi tüyerdi.. Mesela Ege Ordu Komutanı YAŞ toplantısına katılacağına uçağa atlayıp Uganda’ya gidebilirdi.. Hiçbir mani yoktu.. Kaçmadılar.. Ama yine de yakalama kararı çıktı..
İkincisi de şu; mahkeme heyeti 11 gün boyunca neyi bekledi?
YAŞ toplantısını beklememiştir herhalde!
Mehmet Tezkan / Milliyet




--------------------------------------------------------------------------------




“Suriyeli isyancıları da beslemişsindir”
Tayyip açıklama yaptı ve inanılmaz cümleler kullandı.
“Suriye bizim iç meselemiz”
(...) Libya olayları başlamadan önce operet soytarısı kılıklı Kaddafi ile aranıza su sızmadı. Birbirinize yağ çekerdiniz.
Libya olayları başladıktan sonra NATO, Kaddafi’ye müdahale kararı aldı. Sen o zaman bangır bangır bağırıyordun “NATO’nun Libya’da ne işi var” diye... Çünkü olacakları önceden göremiyordun. Sonra baktın ki ABD ve AB müdahale edecek, bu kez 180 derece çark ettin. İsyancıların yanında yer aldın. Geçenlerde Türkiye’den isyancılara 200 milyon dolar para gönderdin. Türk Milletinin vergileri böylece Libyalı İsyancılara uçtu gitti. Ne bileyim belki Suriyeli İsyancılara da bir şeyler göndermiş veya gönderecek olabilirsin. O paraların hesabı senden bir gün sorulur.
Şimdi baktın ki ABD ve AB Suriye yönetimine ters çıkıyor, yine onların yanında yer alıp bir anda “Şahin(!)” kesildin. Posta koymaya, “Sabrımız taşıyor, Suriye bizim iç işimizdir” diye Esad’ı uyarmaya başladın.
Bu nasıl dış politikadır yaaa? Bizim dış politikamızı ABD ve AB mi belirler, Yoksa biz kendimizi, ulusal çıkarlarımız doğrultusunda mı belirleriz?
Ne dersin Tayyip!
Emin Çölaşan / Sözcü




--------------------------------------------------------------------------------




Uygarlıklar savaşıyor
Huntington’un temellerini attığı “Uygarlıklar Savaşı” önce din ve mezhep üzerinden, sonra da ırk ve milliyet üzerinden ulusal devlet yapılarını zora soktu... Ama markalar üzerinden, kapitalist piyasa ekonomisinde tüm insanlığı bütünleştirmeye yöneldi. Böylece ABD’nin dünyayı yönetmesinin kolaylaşacağı umut ediliyordu.
Huntington hızını alamadı ve “Biz Kimiz” diye bir kitap daha yayımladı. Böylece “Küresel Dönem” ve “Yeni Dünya Düzeni” çerçevesinde ABD’nin ne yapması gerektiğine ilişkin ipuçlarını da ortaya koydu. Bu kuram, “Küresel Dönem” in birinci aşamasının son bulduğu 2001 yılında iflas etti: ABD’ye El Kaide tarafından yapılan saldırı, Huntington’un (İslam uygarlığı karşıtlığı) kuramının hem doğruluğunu hem de diyalektik olarak sona erdiğini simgeledi. 2001’de İkiz Kuleler saldırısından sonra, Küreselleşme’nin “olumlu ütopya” dönemi bitti, ikinci aşaması başladı: ABD “Önleyici Üstünlük” kuramına göre dünyanın her yerine askeri müdahalelerde bulunmaya başladı...
Afganistan, Irak ve Libya savaşları gündeme düştü...
Emre Kongar / Cumhuriyet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder