18 Ağustos 2011 Perşembe

Erdoğan, “bombalama” emrini niye erkene aldı?


Bazı köşe yazarları, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın son çıkışlarını yorumlarken, ondaki “sert”leşmenin sebeplerini sorguluyorlar... Soruyorlar: Bir “demokrat” iken, niye “şahin” kesildi?.. Bence; Erdoğan’daki bu “tavır değişikliği”ni anlayabilmek için, ilk önce “Erdoğan’ı tanımak” gerekir...
Benim tanıdığım Erdoğan;
“Son derece duygusal” bir insandır...
Hem de, “aşırı duygusal!”
Ama aynı zamanda;
“Mükemmeliyetçi”dir!..
İster ki;
Her şey “düzgün” olsun, her şey “rayında” yürüsün!.. Hiçbir işte “aksaklık” olsun istemez... Sorunları “yığmak” veya “ötelemek” yerine, “anında çözmeyi” sever!..
Bunun için de;
“Kendinden bile fedakârlık” yapar!..
Oturmaz!.. Durup, dinlenmez!..
Nerede bir “sorun” varsa, onu çözmeye koşar!
İşte, “yaradılış”ından kaynaklanan bu özellikleri itibariyle de; “her sorunu çözmeyi, her yangını söndürmeyi, her gözyaşını silmeyi ve her yükü omuzlamayı” kendine “görev” edinmiştir!
Dedim ya;

Her şeyin “mükemmel” olmasını ister...
Zira o, bir “mükemmeliyetçi”dir!..
Uzun lâfın kısası;
Bir “insan”dır!..
Ama, “duyguları” ağır basan bir insan!..
“İSTİSMAR”DAN NEFRET EDER!
Peki, böyle bir Erdoğan, bazılarının tabiriyle, niye “şahin” oldu?..
Niye, “bıçak kemiğe dayandı” dedi ve niye “sözün bittiği yerdeyiz” ifadesini kullandı?..
Erdoğan’ın bu “nokta”ya gelmiş olması, “kendi isteği ile” değildir!.. Onu bu noktaya getiren, “kendi dışındaki sebepler”dir!
Hani, Erdoğan,
Sık sık; “Ne aldatan olacağız, ne de aldatılan” der ya, aslında “hareket alanı”nı belirleyen, işte bu sözdür!..
Erdoğan, “aldatmaz!”
Ne söylerse yapar!..
Ne söz verirse, yerine getirir!..
Ama, “aldatılma”yı da, kesinlikle içine sindiremez!.. Herhangi bir konuda “aldatıldığı” hissine kapılırsa, “istismar edildiğini” düşünür ve hele de “ihanete uğradığını” görürse; “tepki”si çok sert olur... Öyle bir “öfkelenir” ki; o an, gözleri hiçbir şey görmez olur!.. Ne “Başbakan” olduğunu düşünür, ne de “sonrası”nı!..
NİYE “ONE MİNUTE” DEDİ?
Bunun en çarpıcı örneğini Davos’taki “One minute” olayında yaşadık...
Erdoğan, orada eğer “duygularına hakim olmasa” idi, oturum yöneticisi adama, elinin tersiyle bir “tokat” patlatacaktı!..
Evet, o an, tokat atacaktı!..
Erdoğan, o an;
“Gitti-Geldi!”
Eğer “birkaç saniye daha” orada kalsaydı; “One Minute” demekle kalmayıp, herhalde “tokat”ı patlatacaktı adamın suratına!..
Duygularını frenledi ve kalktı, gitti!..
Peki, Erdoğan’ı bu kadar “öfkelendiren” neydi?.. Kan, niye beynine sıçramış ve niye yüzü, öfkeden kıpkırmızı olmuştu?..
Erdoğan, o an;
“Aldatıldığını” düşündü!..
Evet, böyle düşündü çünkü;
O günlerde, Türkiye; Suriye ve İsrail arasında “arabulucu” olmuş, “barış görüşmeleri”ni sürdürüyordu... Ama İsrail; tam da bu “barış görüşmeleri” devam ederken, “Gazze’de operasyon” başlatmış, çoluk-çocuk demeden “katliam”a girişmişti!..
Bir yanda barış görüşmesi,
Bir yanda katliam!..
Erdoğan, işte bu “duygu”larla gitti Davos’a ve Şimon Peres’in yüzüne karşı; “Siz katilsiniz!.. Siz sadece adam öldürmeyi bilirsiniz” diyerek, patladı!..
Aslında, “One minute” olayının özünde, “aldatılmışlık”tan ve “ihanete uğramak”tan kaynaklanan bu “duygusal patlama” yatar!..
AÇILIM BİTTİ, ÇÜNKÜ!
Peki, Başbakan Tayyip Erdoğan’ı; moda tabiriyle “şahin” kesilmeye ve “PKK kamplarının vurulması” kararını vermeye iten sebep neydi?..
O da “aldatılmışlık”tan!..
“Demokratik Açılım Süreci”ni biliyorsunuz...
Erdoğan, gerçekten de;
“Terör sorunu”nun halledilmesini, “PKK’lı teröristlerin dağdan inip, düz ovada siyaset yapmasını” istiyordu...
Bunda da, “son derece samimi” idi.
O kadar “samimi”ydi ki; “Habur riski”ni bile göze almıştı... Bu iş, sadece “Habur”la sınırlı kalmayacak, “Eline silah almamış Avrupa’daki PKK sempatizanları” için de “Türkiye’de yaşama garantisi” verilecekti!..
Erdoğan, bizlere “uçak”ta, bu süreci açıklarken son derece “umutlu”ydu!..
“Bu iş olacak” diyordu;
“Eğer başarırsak, Türkiye terör belâsından kurtulur!”
Sonra, malûm “Habur şovu”nu yaşadık.
Habur’daki “PKK-BDP şovu”na rağmen, Erdoğan, bunu sineye çekti ve “açılım”lara devam etti.
Öyle ki;
“Kürtlerin talepleri”ni birer birer yerine getirdi... Hemen herkes; “Bundan iyisi, Şam’da kayısı” derken, BDP’liler, “ipe un sermeye” ve “olmayacak talepler”de bulunmaya başladılar.
Bu taleplerden biri de; “Öcalan’ın, İmralı’dan çıkarılıp, ev hapsine alınması” idi ki; Erdoğan, bütün “risk”leri göze alıp, bunu da “kabul” etmeye hazırdı!..
Yeter ki “terör” bitsin, yeter ki ülkeye “huzur” gelsin, yeter ki “analar ağlamasın!”
ÖZERKLİK VE 13 ŞEHİT!
Ancak, Erdoğan’ın “risk” alıp, “çözüme yeşil ışık yaktığı” günlerde, BDP’liler, “beklenmedik” bir adım attılar ve “Demokratik Özerklik” demeye başladılar!..
Bu, resmen ve alenen “pişmiş aşa soğuk su katmak”tı ve anlaşılan o ki; BDP’liler “kanın durmasını” istemiyordu!..
BDP’li Aysel Tuğluk, 14 Temmuz 2011 günü, Diyarbakır’da “DTK bildirgesi”ni açıklarken diyordu ki;
“Kürt halkı olarak demokratik özerkliğimizi ilân ediyoruz... TBMM’yi ve uluslararası camiayı da, Kürt özerkliğini tanımaya davet ediyoruz!”
Şu işe bakın ki;
BDP’lilerin, tam da “demokratik özerklik” dayatmasında bulunduğu gün; PKK, “Silvan’da 13 askerimizi şehit” etmişti!..
“Timsah gözyaşı” döken Aysel Tuğluk, bu “kalleşlik” üzerine diyordu ki; “13 askerin öldürüldüğünden haberimiz olsaydı, demokratik özerkliği o gün ilân etmezdik!”
Mi acaba?..
Yoksa, “Demokratik özerklik” ilân edilebilmesi için 13 asker özellikle mi katledildi?..
ERDOĞAN’IN 14 AĞUSTOS KONUŞMASI
Bir “AB talebi” olan “yerel yönetimlere özerklik” şartını kabul etmeye hazırlanan Başbakan Tayyip Erdoğan, Silvan’dan gelen “13 şehit” haberiyle, kelimenin tam mânâsıyla çileden çıktı!..
Açıkça, “aldatılmış”tı!..
Adeta, sırtından hançerlenmişti!..
Yıkıldı, perişan oldu!..
Öyle ya; Erdoğan “kardeşlik” dedikçe, PKK hep “kalleşlik” yapıyordu!.. Arkasından, peş peşe “şehit” haberleri gelmeye, PKK’nın “sivil”leri de hedef almaya başladığı görülmeye başlanınca, Erdoğan, “AK Parti’nin 10. Yılı” münasebetiyle verilen “iftar yemeği”nde, o ünlü konuşmasını yaptı;
“Bıçak kemiğe dayanmıştır!.. Kan dökerek teslim olacağımızı bekleyenler boşuna beklemesin... Bunun faturası çok ağır olacaktır!..
Mübarek Ramazan ayı dolayısıyla sabrediyoruz... Ramazan’dan sonra, barışın miladı çok farklı olacaktır!”
OPERASYON NİYE ERKENE ALINDI?
Evet; “bıçak, kemiğe dayanmıştı” ve Erdoğan, “Ramazan ayı hürmeti”ne sabrediyor, “Ramazan’dan sonra, yeni bir milat başlayacağını” söylüyordu!..
Bunun için de, “hazırlık”lar sürdürülüyordu... “Terörle mücadele”de başarılı olacaklarına inanılan “vali”ler, kritik şehirlere atanmıştı... Ve ayrıca; Genelkurmay Başkanı Org. Necdet Özel ve “Kuvvet komutanları”ndan oluşan heyet, Türkiye’de ilk defa “tam kadro” halinde Başbakan’a “nezaret ziyareti”nde bulunmuşlar ama bu ziyarette, muhtemelen “Suriye ve PKK terörü” ele alınmıştı.
Ve ayrıca; İran Büyükelçisi Bahmon Hosseinpour ile ABD Büyükelçisi Ricciordane Başbakanlık binasına “sürpriz bir ziyaret”te bulunup, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ ile görüşmüştü!.
Anlaşılan oydu ki;
“Ramazan sonrası”ndaki “operasyon” için, her koldan hazırlık yapılıyordu!..
Ama, o da ne?..
Çarşamba günü sabah saatlerinde, Hakkari Çukurca’dan gelen “acı haber” bütün Türkiye’yi yasa boğdu, acıya garketti!..
PKK’lı teröristler, “4 ayrı nokta”ya yerleştirdikleri “mayın”ları “uzaktan kumanda” ile patlatmışlar, 8’i asker 1’i korucu, “9 kişiyi şehit” etmişlerdi!..
Bu, “bardağı taşıran son damla”ydı!.. Artık; Kemal Kılıçdaroğlu’nun, “Barışın dilini kullanma” önerisine kulak verecek zaman değildi!..
Zaman, “eyleme geçme” zamanıydı!..
Ki, Çukurca’dan “acı haber” geldikten sonra, Başbakan Tayyip Erdoğan; “Artık sözün bittiği yerdeyiz!.. Bundan sonra konuşma değil, harekete geçme zamanı” diyerek, bir anlamda “işaret fişeği”ni çakmıştı!..
Demek oluyordu ki;
“Ramazan sonu beklenmeyecek”ti!.. Zaten Cumhurbaşkanı Abdullah Gül de; “terörle mücadelenin gecesi-gündüzü olmaz” demişti!..
Düğmeye basıldı!..
17 Ağustos akşamında, yani önceki gün saat 20.00 sıralarında, herkesin yüreğine su serpen haber geldi;
“Türk jetleri Kandil’de!”
Erdoğan; “Ramazan sonrası” diyerek bir “şaşırtmaca” mı yapmıştı, yoksa Çukurca’dan gelen “9 şehit” haberi, “harekât”ı erkene mi aldırtmıştı orası bilinmez ama, önceki günden itibaren, “12+12” yani 24 adet F-16, başta Kandil olmak üzere, Zap Suyu ve civarındaki “PKK kampları”nı bombalamaya başladı.
Bu harekâtta, Türkiye’de ilk defa “ağır bombardıman malzemeleri”nin kullanıldığı, hiç “fren”e basılmayacağı, hele “geri vites”e hiç takılmayacağı söyleniyor ki, galiba bu defa PKK’ya, “tarihinin en ağır darbesi” indirilecek!.. Önceki günkü operasyonda; 60 hedef uçaklarla, 168 hedefe de topcu silahları ile ağır hasar verildi...
PKK AZMASAYDI!
Biliyorum, bu “operasyon”dan sonra, “PKK ağzı” kullanan birileri ve özellikle “entel-dantel” abiler ile ablalar, yine “Erdoğan’daki tavır değişikliği”ni sorgulayıp; “Niye şahin kesildi?” diye soracaklar!..
Bence, bu soruyu Erdoğan’a değil de, gitsinler PKK’lılara ve BDP’lilere sorsunlar!.. Çünkü, “kurşunu ilk sıkan” onlardır.. Şımaran ve gittikçe azan PKK’dır!..
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın yaptığı; uzattığı “kardeşlik” eline “kalleşlik”le cevap verilmesine isyandır.
Öyle ya;
“Tahammül”ün de bir sınırı var!..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder