1 Ağustos 2011 Pazartesi

Uygurlar ve Kürdler

2 Ağustos 2011 Salı
Son zamanlarda haklı olarak iç gelişmeler üzerine yoğunlaşdığımız için olacak akrabâlarımızı ihmâl ediyor gibiyiz. Meselâ Doğu Türkistan’da 30 Temmuz günü patlak veren olaylar pek de ilgimizi çekmedi. Doğu Türkistan’a Çinliler Sinkiyang diyorlar. Yeni fethedilmiş eyâlet demekmiş. Çin’in en kuzey doğusunda yer alan 1.6 milyon kilometrekarelik muazzam bir ülke. Bütün Çin’in yüzölçümü 9.572.419 kilometrekare ve nüfûsu ise 1.35 milyar. Doğu Türkistan/Sinkiyang’da 17 milyon insan yaşıyor ki bunlardan dokuz milyonu Uygur Türkü, 1,25 milyonu Kazak Türkü ve ayrıca daha ufak başka Türk kökenli gruplar da var. Çinli nüfûs ise yaklaşık altıbuçuk milyon kadar. Doğu Türkistan’da son derece zengin petrol ve doğalgaz yatakları var. İşte bu Doğu Türkistan’ın Kâşgar Şehri’nda geçen Cumartesi 20 ölü ve 38 yaralıyla sonuçlanan kanlı olaylar cereyân etdi. Gelen bilgiler eksik ve sansürlü de olsa anlaşılan, bağımsızlık yanlısı bir Uygur örgütüne mensub kişilerin Çinliler üzerine girişdiği sûikasd teşebbüsleri ve bu arada kendilerinden de zâyiât verilmiş olduğu. Uygurlar üzerindeki kültürel baskı o kadar ki talebelerin namaz kılıp oruç tutması bile yasak!


Doğu Türkistan’a bâzı gözlemciler, Amerika’nın Vahşî Batısı tâbirinden mülhem olarak “Çin’in Vahşî Doğusu” diyorlar. Güneyinden sınırdaşı Tibet’le berâber sâhiden de Pekin’in en problemli bölgesi buraları. Tibet’in yüzölçümü 1.2 milyon kilometrekare ve nüfûsu da 2.8 milyon. Asıl Tibet’in genişliği bundan çok daha fazla. Çinliler her yanından kırpıp civardaki vilâyetlere yedirmişler ki fazla iri gözükmesin! Orada da şiddetli bir bağımsızlık hareketi var.

Şimdi ister Tibet’le bir arada ister tek başına alalım, Doğu Türkistan’daki ayrılık ve bağımsızlık hareketi bizler için ne ifâde ediyor?

Ben şahsen milletlerin kendi kaderlerini bizzat tâyin hakkına inanan bir insan olarak hem Uygur Türklerinin ve hem de Tibetlilerin bu taleblerini saygıyla karşılarım. Benim problemim, bu işin içine terör eylemlerinin karışması ve bu arda mâsum halkdan onlarca, yüzlerce kişinin kanına girilmesi noktasında kendini gösteriyor ki burada da bir ikilem var: Çin Hükûmeti böyle bir tartışmanın adını bile ettirmiyor. Edenlerden bir çoğunun îdâm edildiklerini biliyoruz.

O zaman bir çıkmaz sokağa girmiş oluyoruz. Peki, Uygurlar ve Tibetliler ne yapsınlar?

Benim cevab vermekde zorlandığım nokta bu.

Öte yandan Çin Yönetimi’nin bu tür münferid tedhiş olaylarına metelik vermediği ve vermeyeceği de âşikâr. Hattâ öyle sanıyorum ki bâzı çevreler, şu herifler topluca bir baş kaldırsa da topluca îcablarına baksak diye duâ bile ediyordur.

İki ağzı da keskin bir kılıç.

Tabii burada hemen bizim Kürd meselemiz de akla geliyor.

Ben kaçak güreşmem! Onun için derhâl belirteyim ki ben Kürd yurddaşlarımdan, bağımsızlık isteyenlerle oturup bunu tartışmaya hazırım. Zâten Türkiye’nin bugün vardığı olgunluk seviyesinde buna engel bir durum da yok.

Ama “teşhir-i silâh” eyleyene de tahammülüm yok!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder