14 Temmuz 2011 Perşembe

Kanlı kara bir hançer gibi...

15 Temmuz 2011 Cuma
Yazıyı bitirmiş, çoktan gazeteye geçmiştim... Kanlı kara bir hançer gibi yüreğimizi deşen haberler çok sonra geldi... Şehitlerimize Allah’tan rahmet, yaralılarımıza acil şifalar diliyorum. Başta şehit ailelerinin olmak üzere hepimizin başı sağ olsun... Bu korkunç saldırının amaçlarını, nasıl gerçekleştiğini, niye gerçekleştiğini uzun uzun inceleyeceğiz daha sonra...

***



Aslında gün içinde düşen eğitim uçağında şehit olan gencecik iki subayımızdan Çankaya’daki 30 Ağustos’a yönelik sürpriz toplantıya, AKP-BDP görüşmelerinden kıdem tazminatlarındaki yeni düzenlemeye, uı kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s’in dünyanın en büyük ekonomisi ABD’nin ‘AAA’ olan kredi notunu olası bir indirim için ‘negatif’ izlemeye almasından baş eğmeden devam eden futboldaki şike soruşturmasına, Hindistan’daki patlamalardan Meksika’daki uyuşturucu kartellerinin katliamlarına tüm gelişmeleri izledim... Gerçekten kelimenin tam anlamıyla baş döndürücü bir gündü... Ama bir gün önceden Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın altını çizdiği konudan çark etmedim; Türkiye’nin gündemindeki ‘büyüme modeli’ konusuna çapa attım...

***

Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, ‘Makina, demir-çelik, otomotiv, kimya, tekstil ve ım-gıda sektörlerinin ithalatın en yoğun olduğu sektörler’ olduğunu belirtip, bu altı sektörün ‘madde bağımlısı’ gibi ithalat yaptığını, bunu tedavi edip cari açığı çözeceklerini söyledi.

Çözüm formülünü de “hangi ülkeden, ne ithal ediliyor. Bunların Türkiye’de üretilmesini sağlamanın yollarını arıyoruz. Bu amaçla yeni teşvik politikamızı da yakında açıklayacağız” diyerek özetledi.

***

Ancak, “Türkiye’nin sürdürülebilir büyüme oranı yüzde 5-7 aralığında olmalıdır” diyen Bakan Çağlayan, yapısal dönüşümün önemini de ıskalamadı; Türkiye’nin üretim ve ihracat yapısını orta-düşük teknolojili ürünlerden, orta ve yüksek teknolojili ürünlere çıkarmayı amaçladıklarını, Türkiye’nin üretim ve ihracatında orta teknolojili ürünlerin payının yüzde 50’ler seviyesinde olduğunu da özenle kaydetti. Aslında bu tespitler kaçınılmaz bir soruyu gündeme getiriyor: ‘Türkiye’nin ekonomik büyüme modelini’...

Şimdi kısa vadeli sıcak para girişine yaslanmış, ithalata dayalı, iç pazar eksenli, çok uzun sürdürülmesi imkân dâhilinde olmayan bir büyüme modeli var... Ama ihtiyacımız olan toplumsal geliri elde edemiyoruz. Dış dünya ile ilişkilerde gelirimiz giderimize denk gelmediğinden açık verip duruyoruz...

Mevcut büyüme modelini, niteliği ve katma değeri çok yüksek teknolojik malları üretip, bunları dış dünyaya satarak büyük gelir elde edeceğimiz ‘dışa açık büyüme modeline’ dönüştürmemiz gerekiyor... Bu dönüşüm de derin yapısal reformlara ihtiyaç duyuyor... Sadece kur, teşvik veya kısa vadeli projelerle kökten halledilecek bir sorun değil...

***

Nitekim Merkez Bankası Danışmanı Zafer Yükseler de hazırladığı raporda, son dönemde yükselen cari açığı hızlı büyümeye bağlamanın gerçekçi olmadığını belirtti ve büyümenin de temeline oluşturan tüketimin etkisine dikkat çekti. Yükseler’e göre, 2005-2010 döneminde, Türkiye’de cari işlemler açığının yükselmesinin temel nedeni tasarruf oranındaki düşüş... Dış dengede 2010’da gözlenen bozulmanın süreceği öngörülen çalışmada, ayrıca, ‘böyle bir durumun, halen cari açık konusunda 15 ülkeden farklı konumda bulunan Türkiye’nin uluslararası piyasalardaki pozisyonunu zayıflatacağı ve ülke açısından risk oluşturacağı düşünülmektedir’ denmekte... 1997-2010 dönemi yatırım ve tasarruf oranları incelendiğinde, cari işlemler dengesindeki bozulmanın arka planında, büyük ölçüde tasarruf oranındaki gerilemenin etkili olduğu görülmekte... En birincil yapısal sorunumuz düşük tasarruf oranları... Bunu nasıl yükselteceğiz?

***

Şu ‘Türkiye’nin ekonomik büyüme modeli ne olmalı’ sorusuna acilen cevap arasak... Hayat bize dayatmadan ön almış oluruz...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder