Artık imamların evlere gitmeye başladığını ve bu haberin gazetelere “Aile hekimliğinden sonra aile imamı” başlığı altında verildiğini görünce, ordumuzda da yakın zamana kadar mevcut bulunan “Tabur İmamı” ve “Alay Müftüsü” geleneği aklıma geldi. Eskiden Yeniçeri Ortaları’nda (bölükler) ciddi hocalar görev yapardı. Hocalar yalnızca dini anlamda değil, dünyevi anlamda da yeniçeri ocağına mensup askerleri eğitir, yetiştirirdi. Her birini “İlâh-i Kelimetullah” hedefine kilitler, “İslâm Dini’ni yüceltme” amacında bütünlerdi. O devirlerde her yeniçeri öncelikli hedefini belirlemiş sağlam bir Müslüman ve amaçları doğrultusunda ölümü göze almış sağlam bir askerdi. Bölük yahut tabur imamları savaşlarda askeri yüreklendirici konuşmalar yapar, müjdeleyici ayetlerle yürekleri zafere ayarlarlardı. Bölük imamlarının başında ise “İmâm-ı Hazret-i Ağa”, “Ağa İmamı” veya “Ocak İmamı” denilen “Büyük İmam” vardı. O da bölük imamlarını zaman zaman bir araya getirip bilgilendirir, yeni donanımlara ulaştırırdı. Bu makama, ocaktan yetişen, Orta Cami’deki müderristen ders alan, Ağa Kapısı Camii’nin beş müezzininden en yetkilisi tayin edilirdi. Ocak imamı bu camide namaz kıldırır ve seferlere yeniçeri ağasıyla beraber katılırdı. Yine onunla birlikte ayda bir defa sadrazamı ziyarete gider, bayramlarda da padişahın muayede merasiminde bulunurdu. Yani protokolde önemli bir yeri vardı. Sonra Sultan III. Selim tarafından Nizâm-ı Cedîd Ordusu kuruldu. Padişah, yeni kurulan orduda uygulanmak üzere “Levent Çiftliği Kanunnâmesi”ni yayınladı. Buna göre her bölüğe bir imam tayin ediliyor, askerlerden namazlarını cemaatle kılmaları ve “Birgivî Risâlesi” okumaları emrediliyordu. Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra, yerine kurulan “Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye” adlı orduya ise şöyle bir eğitim öngörülmüştü. “Her saf (tabur) için bir mektep açılacak, buralarda her gün Kur’ân-ı Kerîm ve ilmihal dersleri verilecek, neferlerin (erlerin) beş vakit namazı cemaatle kılmaları için her safa birer imam tayin edilecektir.” Böylece ordu içinde “Tabur İmamı” geleneği başlamış oldu. Tabur İmamı, terfi ettiğinde “Alay Müftüsü” ünvanı alırdı. Alay müftülerinin protokoldeki yerleri “alay emini”nin altında, kolağasının üstünde idi. Bir de Tanzimat’tan sonra kaldırılan “Ordu Şeyhleri” var ki, normal zamanda askerin dini eğitim ve davranışını kontrol eder, savaş zamanında ise askerin moralini yükseltirlerdi. Çanakkale savaşları sırasında 19. Tümen Komutanı olarak görev yapan Yarbay Mustafa Kemal, 18 Mayıs 1915 tarihli emrinde şöyle diyor: “Tabur imamları birinci hatta bulunacak ve erlerin manevi kuvvetini arttırarak, nihayete kadar cesaretlendirip teşvik edeceklerdir.” Çanakkale savaşları ile İstiklâl Savaşı’nda çok sayıda “Tabur İmamı” ve “Alay Müftüsü” şehit oldu. Bu yapı bugün devam etmiyor. Ordumuzun bugünkü oluşumunda, “Tabur İmamı” ve “Alay Müftüsü” yok. Sadece kadroları duruyor (yanılmıyorsam), ama kadrolara atama yapılmıyor! Oysa Atatürk döneminde de varlıklarını sürdürmüşlerdi. Ayrıca Atatürk, Genelkurmay Başkanı Mareşal Fevzi Çakmak’ın teklifi üzerine, “Askerin Din Kitabı” (Yazarı, Ömer Nasuhi Bilmen) isimli bir kitabın ordu mensuplarına okutulmasına izin vermişti. “Atatürk’ün izinde” olduklarını söyleyenler bunu dikkate almalıdırlar. Ayrıca cezaevlerine ve hastanelere imam atanmalı, her otel odasına Kur’an ve seccade konmalıdır. |
13 Mart 2011 Pazar
Bizde “Tabur İmamı” ve “Alay Müftüsü” geleneği
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder