Öteden bu yana sorulan bir soru var.
Önemine binaen soruyu olduğu gibi aktarmak istiyorum: "Neden semavi dinlerin izleri ve tarihleri sadece Avrupa, Anadolu, Orta Asya veya Arap Yarımadası gibi bölgelerde daha çoktur? Neden Kuzey ve Güney Amerika'da, Okyanusya'da, Uzakdoğu'da ya da Afrika'nın uzak kesimlerinde ortaya çıkmamıştır? Amerika kıtası neredeyse 18. yy'da keşfedilmesine rağmen orada hiçbir şekilde semavi din izlerine rastlanılmamaktadır. Ya güneşe taparlar, tanrılarına kurbanlar keserler, piramitlerde ibadet ederler. Benzer durum Aborijinler, Budistler veya Zerdüştler için de geçerlidir. Demem o ki bu uygarlıklar çok uzun süre Allah'ı bilmeden mi yaşadılar? Yoksa kültürlerindeki tanrı-kral ya da çok güçlü yönetimler Allah'ın gönderdiği elçilere engel mi oldu?"
İslam'ın ilk dönemlerinden itibaren ulemanın üzerinde fikir yürüttüğü, müzakereler yaptığı ve cevaplar ürettiği bir mevzudur bu. Konu ile alakalı detaylı bilgi edinmek isteyen kişiler mutlaka kelam kitaplarında yer alan bu müzakerelere bakmalılar. Ben meseleye farklı bir perspektiften yaklaşmaya çalışacağım.
Öncelikle bir insan neden bu soruyu sorar diye düşünelim istiyorum. Gerçekten neden sorar bir insan bu soruyu? Peygamber gönderilmeyen kavimlerin ahirette cehenneme gideceği varsayımından hareketle haşa ve kella, Allah'ın adaletinden mi şüphesi vardır? Bir başka dille ifade edecek olursak, kullarına zulmedeceğini mi düşünmektedir? Rahmaniyet ve rahimiyetinden mi endişe etmektedir? Yoksa Allah'ın şefkatinden daha öte bir şefkat duygusu mu taşımaktadır o insanlara karşı?
Bu soruların hepsinin cevabı inanan bir mümin için hayır olmalıdır, olmak zorundadır. Neden? Çünkü Allah, peygamber göndermediği bir kavme azab etmeyeceğini bizzat kendisi kendi kitabında bizlere beyan etmektedir. Allah adildir, rahmandır, rahimdir, hiç kimseye zulmetmez. Bunlar da Kur'an'da değişik yerlerde yüzlerce defa beyan buyurulan hakikatler cümlesindendir. Allah mülkün yegâne malikidir. Mülk sahibi ise mülkünde dilediği gibi tasarruf eder ve neden öyle tasarrufta bulundun diye O'na soru sorulmaz. Bizi insan olarak yarattığı gibi hayvan, bitki veya camid maddelerden mesela taş olarak da yaratabilirdi. Dünya hayatında hakkımızda böyle takdir buyuran ve ona göre tasarruf eden Allah, ahirette bizi cennetine veya cehennemine koyabilir. Bu tamamıyla O'na ait bir karardır. Hiç kimsenin bu karara itiraz hakkı da yoktur. Çünkü, başta dedik; hakiki mülk sahibi O'dur. Dolayısıyla peygamber gönderilmeyen kavimlere azab edileceği endişesi duymak, bir manada mülk sahibinin mülkündeki tasarrufa karışmak, O'nun şefkatinden, rahmet ve merhametinden öte bir şefkat, rahmet ve merhamet taşımak demektir ki tek kelime ile yanlıştır.
Pekala, Allah gerçekten peygamber göndermemiş midir denecek olursa; öncelikle peygamber lafzı Arapçada iki ayrı kelime ile ifade edilir; rasul ve nebi. Her ikisi de Allah'tan vahy alır. Rasul vahyi başkalarına tebliğ ile mükellef, nebi ise mükellef olmayan kişidir. Bir başka tasnife göre rasul ister yeni, isterse bir önceki şeriatı tashihle görevli kendisine kitap ve suhuf verilmiş, nebi ise önceki şeriatlarla amel etmek zorunda olan kişidir.
Kur'an peygamber olup olmadığı tartışmalı üç kişi hariç, 25 peygamberden bahseder. Bunlardan dördü yukarıdaki tasnife göre rasul kategorisindedir. Hz. Musa, Hz. Davud, Hz. İsa ve Efendimiz (sallallahu aleyhi vesellem). Ama Kur'an, "Daha önce kıssalarını sana anlattığımız peygamberler gönderdik. Anlatmadığımız nice peygamberler de gönderdik." (4/164) diyor. Hemen devamındaki ayette ise, "Müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdik ki peygamberlerden sonra insanların Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir." (4/165) buyuruyor. Peygamber diye tercüme edilen kelimelerin Kur'an'daki karşılığı ise rasul. Bu da gösteriyor ki rasulleri 4 ile sınırlamak doğru değil. İhtimal, soruda zikri geçen bölgelerde birçok rasul gelmiş ve İlahi vahyi tebliğ etmişti. Nitekim bugün bazı Uzakdoğu dinlerinin Vedalar, Upanişatlar gibi kitaplarında yer alan öğretilerin tevhid çizgisini taşıması bunun göstergesi olabilir. Buda'nın bazı öğretileri, Şintoizm'in bazı uygulamaları da hakeza.
Meselenin dünyanın dün ve bugünkü jeolojik ve demografik yapısı başta olmak üzere ele alınması gereken başka noktaları da var. Araştırma ruhu, öğrenme azmi olanlar için kitaplar, kütüphaneler, bilgisayarlar çok uzak değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder