Kürt meselesinde mahalle baskısını siyasal oryantalistler veya liberaller icra ediyor. Bu baskı devlete yönelik. Devleti ve hükümeti adeta PKK ve siyasi erkiyle masaya oturması ve pazarlık yapması için telkin altında tutuyorlar. Şamar oğlanına çeviriyorlar. Neden? Bunun iki nedeni olabilir. Bir, dünya görüşlerinden kaynaklanabilir. İşin ideolojik yönüne bakmayarak sadece siyasi yönüyle ilgili olabilirler. Wilson gibi ahlaki zeminden koparak pekala seçici de davranabilirler. İkincisi de, bunu yabancıların hesabına isteyebilirler. Zira Churchill’in dediği gibi Türkiye’nin 250 kilo sınırında tutulması gerekmektedir.
Aşağısı ve yukarısı zarar verir. Ya da İsrail ve benzerlerinin istediği gibi, Türkiye ve benzeri Mısır ve Pakistan gibi ülkelerin zayıflatılması gerekir. Hepsinin başına farklı şekillerde çorap örülmelidir. Ben liberallerin Kürtleri çok sevdiklerini ve kara kaş ve kara gözlerine aşık olduklarını sanmam. Bu durumda kendilerine göre; ya özgürlüklerin genişletilmesini savunuyorlar ya da ecnebilerin maslahatına tercüman oluyorlar. PKK gibi bir yapının ideolojik olarak sunulan özgürlükleri suistimal edeceği açıktır. PKK’nın özgürlüğü Kürt halkına çuval geçirilmesidir. Bu durumda bana PKK’yı çözümün merkezine alan proje, başkalarının projesi gibi geliyor. Meseleyi tartışalım. Cengiz Çandar, TESEV için hazırlamış olduğu bir raporda Apo’yu merkeze alan bir yaklaşımı çözüm diye takdim etti. Türkiye duydu. Ardından Hasan Cemal daha önce yazdıklarını biraz daha genişleterek ve esneterek Barışa Emanet Olun diye yine çözümü PKK odaklı hale getiren yaklaşıma destek verdi. Siyasi çözüm ve müzakere diye dayatıyorlar. Bunun için de bütün maharetlerini ve güçlerini seferber ediyorlar. Allah’a emanet olunur ve selametle kalınır ama barışa emanet olunmaz. Türetme ve ‘ben yaptım oldu’ kabilinden bir terkip. Bu da olsa olsa kavramların PKK’nın hizmetine sokulmasıdır. Psikolojik harbin bir parçasıdır. Mahalle baskısıdır.
¥
PKK elebaşlarıyla dağda bayırda görüşmeler yapmak için Kandil ve civarına turlar düzenlediğinde beraberindeki PKK yandaşı Hasan Cemal’e sorar: “Abi! Bütün bu çalışmaları gazetecilik namına mı yapıyorsun yoksa barış hesabına mı?” Ne beğenirsiniz: “Her ikisi için de!” Bu cevap idealist bir cevaptır. Aynı zamanda bilmediğimiz bir misyonu olduğunu da akla getirir. Acaba durumdan vazife çıkartıp Cemal Paşa’lığa mı özendi? Diyeceksiniz ki, ikisinin ideolojileri arasında fark var. Biri İttihatçı diğeri Ahrar görüntülü! İdeolojileri arasında fark olabilir ama misyonları arasında fark var mı? Dede Cemal Paşa Üsküdar’da kaymakam iken ilk irtica avını başlatan yetkilidir. Entarili sakallı adam kovalar. İttihatçıların gözüne girince yüksele yüksele sonunda triumvira’dan birisi haline gelir. Suriye cephesini Cemalistan suretinde kendisine bağlama planları yaparken kafadarlarıyla birlikte zorlaya zorlaya temelleri oynamış Osmanlı’yı yıkarlar. Kendileri de bedbaht bir surette gurbet ellerde Ermeni çetelerinin kurbanı olurlar.
¥
Cemal Paşa yükselmek yerine Üsküdar’da kalsaydı zararı mahalli kalır ve sadece birkaç dindar eza ve cefa görmekle kalırdı. Ülke için belki de ne kadar hayırlı olurdu. Hasan Cemal de Cumhuriyet’te kalsaydı belki de o derece isabetli olabilirdi. Lakin Cumhuriyet’i fidelik olarak kullandılar ve ardından daha geniş ufuklara açıldılar. Aslında ‘Cumhuriyet anlayışının’ hinterlandına ulaştılar. Cevelan ettiler. Dede Suriye üzerinden Osmanlı’yı dağıtırken ve Yavuz’un antitezi haline gelirken torun da sanki dedenin bıraktığı natamam misyonu ya da Osmanlı’nın son tasfiyesini ikmalle mükellef gibi durmakta veya hareket etmektedir. Bilinçli bir misyon mu yoksa soya çekim mi? Peki siyasi oryantalizm bunu kimin adına yapıyor? Wikileaks’in sahibi Assange Türkiye’nin dünyadaki yerini tanımlarken Batı ittifakının onu stratejik bir kutuda tutmak istediğini söyler. Peki! Türkiye’yi kutuda nasıl tutacaksınız? Nasıl hapsedeceksiniz? Bunun için bir tokmağa ihtiyaç yok mu? Bir yazısında Ahmet Altan tokmağa Kürtler adına sahip çıksa da buna temas etti. Türkiye başını kaldırdıkça başına bir tokmak inmeli. Şamar oğlanına dönmeli ve efendilerinin emrinden dışarı çıkmamalı. Bu oyunu Irak’ta sonuna kadar oynadılar. Baba Mustafa Barzani görmese de mürüvvetini oğlu Mesut gördü. Assange’a göre, Irak’tan sonra en yoğun Wikileaks belgesi Türkiye ile ilgili. ABD ve İsrail gibi ülkelerin derdi Mısır, Pakistan ve Türkiye gibi ülkeleri kutuda tutmak. Bunun için PKK gibi örgütlere şiddetle ihtiyaç var. Onlar yok olsa bile yeniden üretilmeli. Dolayısıyla tokmağın adı PKK...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder