Biafra diye bir ülke yok.
Oysa vardı. Karnı açlıktan davul gibi şişmiş siyahi çocukların, yüzünü kaplayan sinekleri kovamayacak kadar halsiz babaların, sütü kurumuş annelerin varlığını ilk öyle öğrenmiştik!
Çok iyi hatırlıyorum.
Ergenlik çağındaydım. Hüzün burcundaydım yani...
Her sabah gazetelerde çıkan "Biafra'da kıtlık" fotoğraflarına saatlerce bakar, haberleri son satırına kadar okurdum. Sonra geceleri o çocukların görüntüleri gözümün önünden gitmezdi. Okuduğum yazıların, kitapların hümanizma masalları bir türlü avutmazdı beni. Uyuyamazdım.
***
İnsan yaşını başını alınca...
Bütün tarih kitaplarını yakmak istiyor!
Bir nokta geliyor, ne Wikipedia'daki yığınla ansiklopedik malumatın, ne de siyasi ezberlerin kalıyor!
Düşünsenize...
Biafra'dan bu yana tam 40 yıl geçmiş...
1960'ların sonu, 70'lerin başında sömürgecilik çekip giderken bağımsızlık ve sosyalizm rüzgârı esmeye başlamış Afrika'da.
Ama çok geçmeden karizmatik liderlikler birdenbire eşi benzeri görülmemiş zorbalara dönüşüvermiş.
Sömürgecileri aratacak kadar zalimleşmişler.
Derken onlar gitmiş, Batı yanlısı yarım demokrasiler, çeteci diktatörler ve fundamentalist İslami hareketler devreye girmiş.
Büyük kıyımlar ve iç savaşlar ise hiç durmamış, bitmemiş.
40 yılda onca siyasi değişime ve harekete rağmen gelinen yer ortada...
Somali ve pek yakında Tanzanya, Etiyopya, vd.
Yani yine Biafra, hep Biafra!
***
Geçen gün de yazdım. Yine yazacağım.
Somali'ye yardım etmeliyiz.
Bütün Afrika'ya merhametle yaklaşmak boynumuzun borcudur.
Ama bir yandan da...
Bu kıtanın sorunlu bölgeleri için bir çıkış yolu bulma çabalarına ya aktif olarak katılmalı ya da hükümetlerimizi buna zorlamalıyız.
Ve mutlaka...
İslam'ı "ideolojik örtü" olarak kullanan zorbalarla...
Birleşmiş Milletler' örgütünün "birleşme" kavramını ve insanlığın umutlarını sıfırlayan varoluş biçimiyle...
Afrika'yı "doğal kaynakları değerli, insanları gereksiz" bir kıta olarak gören global kapitalizmle yeni baştan hesaplaşmalıyız.
***
Bir de Batı var tabii...
Kendi gücünü ve zenginliğini doğal bir hak gibi gören Batı var.
Biliyorsunuz, Akdeniz'in Arap kuşağındaki politik hareketliliğe ve demokrasi iradesine "Arap Baharı" adı veriliyor.
Peki insanlığın bir de "sonbahar" yaşaması gerekmiyor mu?
Benim gibi Afrika'yı düşünmeye Biafra'yı dert ederek başlamış kuşaktan bir düşünür olan Tarık Ramazan dün Star'da da çevirisi yayımlanan makalesinde bundan söz ediyordu.
"İnsanlığın üçte ikisine haysiyetsizce davranılarak elde edilmiş zenginliğinin farkına varacak ve bundan utanacak bir Batı'ya, yani bir 'Batı sonbaharı"na şahit olmak çok rahatlatıcı olurdu!"
Uzak değil, o gün!
Tarihsel bakımdan çok çarpıcı bir dönemi yaşıyoruz.
Siyaseten olmazsa, ekonomik krizlerle ama mutlaka gelecek o mevsim!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder