19 Ağustos 2011 Cuma
Türkiye’nin bölgedeki ve dünyadaki yeni rolü hakkında fikir sahibi olmayanlar, ‘Bırakalım Suriye’yi, Somali’yi, terörü çözelim’ tezini öne sürüyor. Muhalefetin dillendirdiği bu tezin, kısmen sokakta da karşılığı var.
Oysa birbiriyle iç içe geçmiş bir dizi gündemi var Türkiye’nin. Ne terörle mücadeleyi Suriye konusundan, ne de İsrail’in özür konusunda bir ileri iki geri giden tavrını olup bitenden ayrı düşünmek mümkün. Tam aksine, Suriye konusunda söz sahibi olduğunuz için yeniden azgın bir terör dalgasıyla muhatap oluyoruz. Ya da Suriye meselesinde birilerinin beklentisini yerine getirmediğiniz için bu kartı birileri bize karşı kullanıyor.
Şu saatler itibarıyla gerek ABD’den, gerekse AB’den gelen açıklamalar, Şam yönetimine sıkı bir ekonomik ambargonun habercisi. Bu aynı zamanda ciddi bir siyasi kuşatmanın da alt yapısını oluşturuyor. Ancak öte yandan şunu da söylüyor bize. Uluslararası sistem, Suriye’ye müdahale konusunda kararsız ve bu ülkedeki iktidar değişiminin, farklı dinamikler eliyle gerçekleşmesi tezini masada tutuyor.
Tam da bu noktada gözler Ankara’ya çevriliyor. Muhalefet henüz göremese bile, Suriye konusunda ‘üçüncü yol’ olma özelliğini hala koruyor Türkiye.
Şu sıralar başına gelen ya da gelmesi muhtemel işleri, bu pencereden görmek daha yararlı olabilir.
***
Hakkari’deki kanlı saldırı gerçekten canımızı çok yaktı. Kamuoyunun gelen tepkisi de bunun ifadesi elbette. Öte yandan terör örgütü konusunda BDP’ye getirilen eleştiriler de haklı. Ancak öfke, bu sorunu yönetmemizi imkansız hale getirecek bir dili kullanma hakkını bize vermiyor.
Ne yazık ki BDP, örgütle arasına mesafe koyamıyor, kendisinden beklenen sorumluluğu taşıyamıyor. Bunların hepsi doğru. Ama buradan hareketle BDP’yi de aynı çuvala koyup dövmenin kimseye bir yararı yok. Yanlışa bakarak yeni yanlışlar üretmek, sadece sorunu derinleştirdi bugüne kadar. Bıkmadan, usanmadan çözümün siyasette olduğunu hatırlatmak zorundayız BDP’ye.
Bugüne kadar defalarca gündeme getirmeye çalıştım. Bu coğrafyadaki en büyük Kürt nüfusu bizde yaşıyor. Dünyadaki toplam Kürt nüfusunun neredeyse dörtte üçünden fazlası bizde ve sınır komşularımızda, hatta sınır ötemizde yaşıyor.
Bu gerçek bize çok şey söylüyor aslında. Diyor ki, bu coğrafyada yaşayan Kürtlerin kaderi Türkiye’yle bir ve bütündür. Şu halde Kürtleri temsil iddiasında olan bir yapının, Türkiye’yi arkadan vurması nasıl izah edilebilir? Bölgesel sorunlarda söz sahibi olan, ciddi bir çözüm merkezi haline gelen bir ülkenin, kendi topraklarında böyle bir zamanlamayla yeniden terör dalgasıyla karşılaşması, masum kabul edilebilir mi?
Tüm bunları gözden geçiren bir BDP, hala olup bitenin bir hak ve özgürlük mücadelesi olduğunu söyleyebilir mi?
***
Kabul, endişeliyiz. Devlet denen acımasız çarkın, geçmişte olduğu gibi işlemesinden, yeniden kanlı bir koridora girmekten hepimiz ürküyoruz. Bir köşede ellerini ovuşturan birilerinin, kendilerine tekrar gün doğduğunu düşünmesinden rahatsızız.
Ama insaf, bunlardan endişe duyması gereken sadece biz miyiz? Kendilerini Kürtlerin temsilcisi olarak ilan edenler, bir yandan çocuklarımız ölmesin diye açıklama yaparken, öte yandan daha 18’ine bile girmemiş çocuklarının dağa çıkmasına, sözüm ona özgürlük mücadelesine katılmasına, onların kanı üzerinden birilerinin uluslararası merkezlerin hesaplarını yürütmesine nasıl göz yumuyorlar?
Bunları bugün konuşmayacaksak, ne zaman konuşacağız? BDP bu meselede bugün inisiyatif almayacaksa, ne zaman alacak?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder