Şayet Ahmet Kaya'nın "Abin bir gün dağdan döner /Sarılırsın yavrucuğum" dizesiyle anlattığı çocukların dağları bekleyen göz bebeklerini aklımdan çıkarabilsem...
Şayet şehit çocuklarının boynu bükük fotoğraflarına bakmayı becerebilsem...
Şayet Kürt ve Türk analarının o kar beyaz yaşmaklarını çözüp için için ağladığını bilmesem şu "Kürt sorunu" hakkında tek kelime etmem.
Dillerim lal olsun bir kelime söylersem!
Bu kadar "netameli" konu olmaz.
Geçenlerde "PKK'nın duyulmasını istemediği sözler" (18 Ağustos 2011, Yeni Şafak) başlıklı bir yazı yazdım, öyle mailler aldım ki şaştım kaldım.
Söz konusu naçizane yazımdan dolayı hem "PKK sempatizanı" ilan edildim, hem "Türk faşisti."
Nasıl başardım bunu, hâlâ anlayabilmiş değilim.
Aynı yazımdan hareketle bir kısım okur "PKK sempatizanı", bir kısım okur da "Türk faşisti" yaftasını vuruyorsa ortada çok ciddi bir "okur sorunu" var demektir.
Hayır, okuma veya anlama sorunundan değil, bizzat okur sorunundan bahsediyorum.
Normal şartlar altında (NŞA'da) bu sorunlu okurları yan yana getirebilirseniz "PKK sempatizanı Türk faşisti" elde edersiniz.
Ergenekon soruşturması vesilesiyle bu tiplere muttali olmuştuk. Varlıklarını birbirlerinin varlığına borçlu karanlık tipler işte.
Mezkur yazımda PKK'nın Silvan'dan başlayarak yükselttiği şiddet dalgasını sorgulamaya çalışmıştım:
"Benim bildiğim 'Sözün bittiği yerde silahlar konuşur'; oysa şimdi sözü bitirmek için silahlar konuşturuluyor!
Neden?
Söz bitince PKK'nın eline ne geçecek?
'Söz'e söz hakkı verilmesi için silaha sarılmamışlar mıydı?
Bugün hangi 'söz'leri duyulmadığı için silahları konuşturuyorlar?
Yoksa duyulmasını istemedikleri 'sözler' mi var?.."
Şimdilerde PKK'nın pazarlık masasında el büyütmek için şiddet eylemlerini başlattığını söyleyenler var.
Doğruysa bu, akıllarına yanarım.
Pazarlık masasında avantaj elde etmenin yolu şiddetten geçiyorsa aynı yöntem devlet için de geçerli olmaz mı?
Öyle mi oldu peki?
Devlet şimdiye değin uyguladığı şiddet politikalarıyla ne elde etti?
Şiddet yüzünden kaybetmedi mi?
Vurdu kırdı, köyleri yaktı, sürgün etti de ne oldu?
Nihayetinde kazanacak olan hak ve hakikattir.
Bütün kapıların bütün sözlere açıldığı yerde şiddete başvurmanın hiçbir anlamı yoktur.
PKK da bu anlamsız şiddeti sürdürürse kesinlikle kaybedecektir.
Evet, sonunda hak ve hakikat kazanacak.
Ulus devlet amentüsüne inananlar kardeşliğin karşısına "aynileşmeyi" koydular.
"Aynileşmeyi" sağlamak için de asimilasyon politikalarına saptılar.
Kürt Türk kardeşliğini savunanlar da kardeşliğin içini boşalttılar.
Madem kardeşiz, tastamam hemhal olmak için kardeşlerinizin dilini öğrenin diyeceklerine Kürtçe'nin yasak edilmesine seyirci kaldılar.
Keşke kuru kuruya "Kürt Türk kardeştir" demek yerine, "Kardeşlerinizin dilini öğrenin..." diye Türkleri teşvik etselerdi.
Hem her Türk'ün iki dili olur, hem de küçük yaşta müthiş bir formasyon kazanılmış olurdu.
Bunları yazıyorum ya, yine demediklerini bırakmayacaklar...
Işık Koşaner'e ait olduğu iddia edilen ses kaydında, silahını bırakıp kaçan komutanlardan dem vuruluyor.
Doğru mu yanlış mı bilmem. Ne ki, söz konusu ses kaydında bundan bin kat daha "vahim ifşaat" var.
Ben şunu bilir şunu söylerim:
Şayet Ahmet Kaya'nın "Abin bir gün dağdan döner / Sarılırsın yavrucuğum" dizesiyle anlattığı çocukların dağları bekleyen göz bebeklerini aklımdan çıkarabilsem...
Şayet şehit çocuklarının boynu bükük fotoğraflarına bakmayı becerebilsem...
Şayet Kürt ve Türk analarının o kar beyaz yaşmaklarını çözüp için için ağladığını bilmesem "Kürt sonunu" hakkında kalem oynatmak yerine kalemimi bırakır kaçardım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder