1 Ağustos 2011 Pazartesi

Erdoğan, iki hafta önce CHP’ye boyun eğseydi...

2 Ağustos 2011 Salı

Birkaç hafta önce tansiyonu bugünkünden daha az olmayan bir tartışma daha yaşanmıştı. Ergenekon sanığı milletvekillerinin Meclis’e girememeleri ana muhalefet partisini yemin boykotuna götüren bir krize yol açmıştı. CHP, bir ölçüde TSK’nın bugün yaptığını andıran bir tepkiyle Meclis çalışmalarından istifa etmişti.

İstenen neydi? Hükümetin bir telefonla, yargıya talimat verip iki kişiyi serbest bıraktırması.

Bugün de istenen budur.
Bir telefonla paşalar bırakılsın, ardından terfileri mümkün olabilsin ve her şey eskisi gibi devam etsin. Meclis’teki krizde söz konusu olan 2 CHP’li 5 BDP’li vekildi. TSK’da ise terfi sırası geldiği halde tutuklu bulunan 17 general-amiral var.

Görevleri, işleri, itham edildikleri suçlar farklı da olsa “prensip” itibariyle birbirinin benzeri iki olay.
Erdoğan o gün CHP’nin tepkisine boyun eğip, yargıya baskı yapmak veya Silivri’den seçilenleri kurtarmak yolunu seçmedi. Bugün de askerin tepkisine ve bu tepkinin yol açacağı muhtemel risklere boyun eğmedi.


Siyasal sistemimizi yıllardır kemiren, içten içe örseleyen ve hem siyaseti hem de hukuku güvenilmez kılan anlayışı bitirdi. Kişiye özel ayrıcalıkların kararlaştırıldığı perde arkası toplantıların esrarını da bitirdi.

Hukuk artık kriterdir. CHP için de TSK için de...

Ayrıca, yıllardır alışıldığı gibi her iki kurumun birden el ele vererek işlerin istedikleri gibi yürümesini sağlamaları da geride kalmıştır. Ne CHP’nin TSK’ya ne TSK’nın CHP’ye faydası olabilmiştir.

“Yeni Türkiye”yi anlamlı kılan da budur. Güçler ittifakı yapılamıyor; her kurum ve her kişi hukuk karşısında tek başına kalacağını öğreniyor.

Birkaç hafta önce sistem; yani sistem adına Erdoğan CHP’ye taviz verse yargıya baskı yolu seçilse bugün ordu içinde yeniden yapılanmaya yol açan süreç başlayamazdı. Vekiller kurtuluyorsa, askerlerin de kurtulması gerekirdi!

Değişim işte böyle meşakkatli ve tuzaklarla dolu bir süreçtir. Değişimi yönetmek, sadece günü düşünmekle ve kendi adına dengeleri gözetmekle mümkün değildir. Sıradan gibi görünen bir karar zincirleme etkiler yaratabilir. Nitekim, 15 günde yaşadığımız iki olayda da yaratabilirdi. Hava bir anda dağılabilir ve birbirinde farklı düşünenlere aynı şeyi dedirtebilirdi: Bütün bu yaşananlar aslında siyasi bir oyundan ibaretmiş!

Ama hukukun herkesi eşitleyen prensibi galip geldi. Ne CHP’nin, ne de TSK’nın resti işe yaradı.

Erdoğan belki kendi adına risk aldı. Belki, seçimden yüzde 50’lik zaferle çıkmış olmasına rağmen sevincini yaşayamadı ama büyük resimde hem kazandı, hem de ülkeye kazandırdı.
Kimse bugün, Balyoz, Ergenekon, Andıç davalarının yolun bir yerinde tavsayacağını, sulanacağını ve buharlaşıp gideceğini söyleyemez, hatta düşünemez.

Ortada, Türkiye’nin yakın geçmişi üzerindeki karanlık örtüyü kaldırmaya ve gerçeklerle yüzleşmeye niyetli bir ortak irade var. Hukukun da emniyetin de siyasetin de kamuoyunun da... Bu sürece karşı ne rest çekilebilir ne de kimse kendi kesesinden taviz verebilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder