Değerli meslektaşım Aydın Engin, “t.24”deki köşesinde Kemal Kılıçdaroğlu’na yalvarıyor; “Ne olur, o açıklamayı yalanlayın... Ahmet Kekeç uydurmuş olsun...”
Ve ekliyor: “Ahmet Kekeç, keyifli yazmasını bilen, yazdığı okunan, mensup olduğu siyasal çizgiyi inatla ve hünerle savunan bir meslektaşım. Diliyorum ki o, olmayan, en azından öyle olmayan bir konuşmayı çarpıtarak bizlere aktarmış olsun.”
Aydın Bey’e teşekkür ederim.
Ben de onun yazdıklarını keyifle okuyorum.
Mizahına da bayılıyorum.
Taksi şoförlüğü anılarını çok sevmiştim mesela. Neden böyle cıvıltılı kitaplar yazmıyor artık?
Bu talebi de bu şekilde araya sıkıştırdıktan sonra, gelelim Aydın Engin’in tüylerini diken diken eden Kılıçdaroğlu açıklamasına.
Evet, Kılıçdaroğlu beni aramıştı.
Samimi bir telefon görüşmesi olmuştu. Arama nedeni, 2 yaşındaki torununun SSK’lı yapılmasıyla ilgili basında çıkan iddialardı. Ben de köşemde bu iddialara yer vermiştim.
Kemal Bey, “Bunu düzeltesiniz, köşenizde yer veresiniz diye değil, bilesiniz diye söylüyorum” dedi ve yeminler kasemler ederek, 2 yaşındaki torununun SSK’lı yapıldığından haberi olmadığını söyledi. Anne ve babanın işgüzarlığıymış... Ve ekledi: “Öğrenir öğrenmez, derhal işlemi iptal ettirdim.”
Hemen söyleyeyim:
Konuşurken pek bir mültefitti. Üslubuma ve tarzıma övgüler yağdırdı.
Ben de onun nezaketini ve sakin duruşunu övdüm...
Böyle karşılıklı birbirimizi överken, aklıma Onur Öymen’in Dersim gafını sormak geldi. Sordum ve gerekli duyarlığı göstermediği için de çok eleştiri aldığını söyledim.
Motamot nakledemem ama aramızda şöyle bir konuşma geçti: “Onur Bey’e neden daha sert tepki göstermediniz? Hemşerileriniz çok kızıyor, bilesiniz.”
“Tepki gösterdim ama yeterli görülmedi demek ki...”
“İstifaya davet ettiniz, sonra geri aldınız...”
“Ben gerekli şeyleri söylediğimi düşünüyorum.”
“Peki, siz ne düşünüyorsunuz Dersim konusunda. Hazır sizi yakalamışken...”
“Devrimin koşulları içinde böyle şeyleri olağan karşılamak lazım diyorum... Keşke hiç olmasaydı ama oldu.”
“Benimsiyor musunuz yani olup bitenleri?”
“Elbette benimsemiyorum. Her devrimin kendi içinde bir meşruiyeti vardır... Böyle şeyler oluyor maalesef devrimlerde...”
“Bunu siz söylemeyin bari Kemal Bey. Böyle derseniz, Onur Öymen’den ne farkınız kalır? Devrimin koşulları dediğiniz an, Dersim’de olanları meşrulaştırmış olursunuz...”
Böyle bir konuşma...
Eksik de aktarmış olabilirim.
Fazla da aktarmış olabilirim.
Bütün eksiklikleri ve fazlalıkları içinde Kemal Bey bunları söyledi ve meslektaşım Aydın Engin’i kaygılandıracak, hatta kaygıdan öldürecek o cümleyi sarf etti: “Böyle şeyler oluyor maalesef devrimlerde.” Yani, Dersim’de yaşananları kınayacağına, “devrimlerle meşrulaştırma” yolunu seçti...
Diyor ki Aydın Engin, “Ah, ben o cümleyi ve o cümleyi kuran kafayı tanıyorum. İyi tanıyorum. O kafanın simgelerinden, 1930’larda başlayan 1939’a kadar süren ünlü ‘Stalin Mahkemeleri’nde savcı iskemlesinde oturan Wischinsky, ülkenin en iyi beyinlerini birer birer ölüme yollarken hep bu gerekçeyi kullandı...”
Bilemem artık...
Ben söyleyeceklerimi söyleyip denize atayım da, bundan sonrasını CHP’ye oy verecekler düşünsün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder