Radikal, 26 Ocak 2006 tarihinde ‘Askerin iki endişesi’ manşet haberiyle çıktı. Üst düzey bir askeri kaynağa dayanarak, daha bir yıldan fazla zaman olan cumhurbaşkanlığı seçimleri ve ‘artık terör sorunu olmaktan çıkan’ Kürt sorunu üzerine askeri kesimin nabzını aktarmaya çalışmıştım.
Söylenenler özetle şöyleydi:
1- Yasalarımız cumhurbaşkanı seçilecek kişinin, ya da eşinin nasıl giyinmesi gerektiğini söylemiyor. Kılık kıyafet resepsiyonlarda bir rahatsızlık yaratırsa, resepsiyona katılmazsınız olur biter. Asıl önemlisi, cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturacak kişinin Cumhuriyet’in temel ilkelerini, Anayasa’nın temel ilkelerini koruma konusunda ne yapacağıdır. Örneğin cumhurbaşkanı Anayasa Mahkemesi’ni işletme yetkisine sahip. Anayasa’nın değiştirilemeyecek, değiştirilmesi teklif edilemeyecek ilk üç maddesi var. Bu bozulmadığı, temel ilkelere sahip çıkıldığı sürece sorun çıkmaz.
2- Adına ister Kürt sorunu, isterseniz başka şey deyin, sorun artık terör sorunu olmaktan çıktı. Sorun artık Kürt ayrılıkçılığı, bölücülük, yani siyasi. Yarın belediyelerin kapısına Türk bayrağının yanına, belki de yerine başka bayrak asacaklar, o zaman da ses çıkmayacak. Bunlar Milli Güvenlik Kurulu’nda, Terörle Mücadele Yüksek Kurulu’nda, başka yasal zeminlerde konuşulmuyor değil, konuşuluyor. Ancak harekete geçmekte çok geç kalınıyor. Alınacak önlemlerin terörle mücadeleye yönelik olması yetmiyor. Siyasi mücadele gerekiyor, siyasi mücadele içinse bir siyaset belirlenmesi lazım. Asıl bunda geç kalınıyor.
Kaynağım, rahatsızlık konularını meşru zeminlerde dile getirdiklerini söyledikten sonra şunu söylüyordu: “Başka türlü bir müdahale olmaz. Allah göstermesin (önündeki sehpaya eğilip, eliyle tahtaya vurdu) hiç bir şeye faydası olmuyor.”
Aynı gün Genelkurmay bu haber üzerine bir açıklama yaptı. Açıklamada, benimle ‘şahsi randevu kapsamında’ görüşen kişinin Genelkurmay İkinci Başkanı olduğu, (cumhurbaşkanlığı seçimi üzerinde) herhangi bir isim veya ihtimal üzerinde tutum ifade edici yargıda bulunulmadığı ve benim yorumlarımın ‘yanlış algılamadan kaynaklanmış olabileceğinin değerlendirildiği’ söyleniyordu.
Aslında Genelkurmay, söylenenleri yalanlamıyordu. Yalnızca görüşmenin şahsi kapsamda yapıldığını söyleyerek Türk Silahlı Kuvvetleri adına yapılmamış olduğunu vurgulamak istiyordu.
Bu vurguyu artırmak için de örneği görülmemiş bir şekilde kaynağımın adını ifşa ediyordu.
Bugüne dek hiç açıkça kabul etmedim, ama muhataplarımın açıkladığını bugünün koşulları içinde kabul etmek gerekiyor. Genelkurmay’ın açıklaması doğruydu: Kaynağım, Genelkurmay İkinci Başkanı Orgeneral Işık Koşaner idi.
Bunu kabul etmek gerekiyor, çünkü bu açıklama yapılınca, çoğu aceleci yorumcu artık Koşaner’in kariyerinin bittiği, benim Koşaner’in parlak geleceğini ‘yaktığım’ gibi ifadeler sarf etti.
Oysa;
1- Ben mesleki ilkelere aykırı bir iş yapmamıştım. Saygı duyduğum, dosdoğru bir subay olarak tanıdığım Koşaner ile sohbetimin hangi kısımlarının, nasıl bir kaynak atfı ile yazılacağını (yazılmaması kaydı olanlar, hâlâ hafızamın emanetindedir) tıpkı diğer haber kaynaklarımla yaptığım gibi konuşmuştum. Ertesi günkü Radikal’de bunu yazdım, kendisine de bunu bir mektup ile ayrıntılı izah etmeye çalıştım.
2- Orgeneral Koşaner, o günkü görevi itibarıyla Genelkurmay adına görüş bildirebilecek üç kişiden biriydi. (Diğerleri Genelkurmay Başkan ve Genelkurmay Genel Sekreteri’ydi.) Bugün geriye baktığımda, bugün bazıları Ergenekon davasına muhatap olan emekli generalleri tasfiye etmiş olan Özkök ve ekibinin (bu ekibe Yaşar Büyükanıt, İlker Başbuğ ile birlikte Koşaner’i ve Orgeneral Atila Işık’ı da dahil etmek gerek) tabandan gelecek mahalle baskısını def etmek maksadıyla, beni de fazla ‘yakmadan’ o açıklamayı yaptığını düşünüyorum.
3- Bu haber nedeniyle mesleki geleceğinin karardığı iddia edilen Orgeneral Koşaner, bugün Genelkurmay Başkanlığı’nın eşiğinde, mesleğinin zirvesindedir. Bu haberi izleyen süreçte Jandarma Genel Komutanlığı’na, daha sonra halen yürüttüğü Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na atanmıştır. Demek ki, bu sözleri, bence öngörüleri, ifade etmiş olmaktan dolayı terfileri, meslekte yükselişi engellenmemiş, belki önü daha da açılmıştı.
Çünkü bugüne baktığımızda, aradan geçen sürede yaşanan büyük altüst oluşlara rağmen Koşaner’in dediklerinin, öngörülerinin büyük ölçüde doğru çıktığını görüyoruz. Neler mi?
* Başbakan Tayyip Erdoğan, dengeler nedeniyle kendisi cumhurbaşkanı adayı olamayınca Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ü aday gösterdi. CHP’nin 367 nedeniyle Anayasal sınır içinde Anayasa Mahkemesi’ne başvurmasından birkaç saat sonra, 27 Nisan 2007’de Yaşar Büyükanıt yönetimindeki Genelkurmay e-muhtıra verdi. 28 Nisan’da hükümet askere yanıt verdi. Erdoğan 1 Mayıs’ta erken seçim kararı vermiş, 4 Mayıs’ta Büyükanıt’ı Dolmabahçe’ye çağırmış, 1 Temmuz’da Ergenekon soruşturması başlamış, 22 Temmuz’da AK Parti yüzde 47 ile seçimi kazanmış, Gül 28 Ağustos’ta Cumhurbaşkanı seçilmiş, 30 Ağustos törenlerinde Büyükanıt ‘Cumhurbaşkanım’ diyerek selam durup tartışmayı bitirmiştir. Bugün, Hayrünnisa Gül’ün başının örtülü olması, belki ancak resepsiyonlar ve resmi karşılamalarda bir konu olsa da, Gül cumhurbaşkanlığını etkilemiyor.
* Cumhurbaşkanının bundan böyle halk tarafından seçilmesinin belirlendiği 21 Ekim 2007’nin gecesinde PKK Irak sınırındaki Dağlıca karakoluna saldırdı, resmi rakamlara göre 16 asker şehit oldu. Tepki ve restleşmeler altında Erdoğan 5 Kasım’da Beyaz Saray’da ABD Başkanı George Bush ile görüştü ve ABD Türkiye’ye Irak’taki PKK varlığına ilişkin ‘etkin’ istihbarat vermeye başladı. Sınır ötesi operasyonlar başladı. 2009 baharında Gül (tıpkı Koşaner’in iki yıl önce söylediği sözlerle) ‘adına ne dersek diyelim’ Kürt sorununun mutlaka çözülmesi gerektiğini söyledi. Askeri adımlarla yetinmeyen bir siyaset oluşturulması için ‘açılım’ başlatıldı, ama tökezledi. Şimdilerde Kamu Güvenliği Müsteşarlığı ve Hudut Birlikleri konuşuluyor, ama bir yandan PKK saldırıları artıyor, diğer yandan belediyelere Kürt bayrağı çekilmesi tartışması yürütülüyor.
Ama Koşaner’in 2006’da adını vermeden söylediği gibi, hâlâ ‘geç kalınıyor’.
Koşaner’in Genelkurmay Başkanlığı döneminde giderek ağırlaşan bu soruna çözüm yoluna girecek mi? En azından bu umudu sürdürmekte yarar var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder