Bundan beş ay kadar önce, "memur 'çalışan' olmaya razı mı" diye sormuştum.
Değilmiş!
Meselenin bam teli de burasıdır. Maaşa zam, Atatürkçülük falan filan, bu temel çıkar kavgasına, daha doğrusu "ayrıcalık kavgasına" uydurulan kılıflardır.
"CHP taraftarı memurlar" niçin Anayasa'ya hayır diyecekler?
Değişiklik onları da bizler gibi işçi yapacağı için.
Bu ülkede memur işçiyi her zaman hem kıskanmış, hem de küçümsemiştir.
Daha fazla para kazandığı için kıskanmış, "alt tabaka" saydığı için, "kendisinden de aşağıda birilerinin olması" ona bir üstünlük duygusu sağladığı için küçümsemiştir. Zavallı küçük memur, büyük memurlar tarafından da böyle kandırılmış, kendisine "devlet de senin memleket de senin" propagandası aşılanmış, "sesini çıkarması" böylece önlenmiştir.
Kenan Paşa'nın, astığı astık kestiği kestik döneminde ağzından kaçırdığı ve yaşı tutanların pek iyi hatırlayacakları "Intercontinental otelinin şef garsonu benden çok maaş alıyor, bu ne rezalet?" sözü bunun en veciz ifadesidir. "Büyük Önder Evren'in Söylev ve Demeçleri" kitabının altın sayfalarında "asmayalım da besleyelim mi" özdeyişinin yanında mutlaka yerini almalıdır.
Solcuların eşek kesimi de, işçiyi savunduğunu sanarak aslında hep CHP memurunu savunmuştur. Solcu maskesini çekin alın, altından İttihatçı sırıtır.
Şimdi, halkoyuna sunulan Anayasa değişikliği kanunuyla, memura toplu sözleşme hakkı getiriliyor, pazarlık gücü arttırılıyor, üstelik bu haklar emeklilere de veriliyor.
Daha ne? Memurun zil takıp oynaması gerekmez mi bu durumda?
Hayır. Beğenmiyorlar. İstemiyorlar.
Çünkü işçiyle eşit duruma gelirlerse "iş garantisini kaybetme tehlikesi" de belirecek.
O zaman bizim kendimizi bildik bileli hangi şartlarda çalıştığımızı da görecekler...
Ben otuz beş yıldır çalışıyorum, iki kere işten kovuldum. Ama hep senden daha çok para kazandım. Var mısın aynı riske girmeye memur arkadaş?
Yoksun tabii.
Yerlere göklere sığdıramadığınız "otuzlu yıllarda" benim dedemin ne iş garantisi vardı, ne sendikası, ne toplu sözleşme hakkı, ne de grev hakkı... Kendisi tornacıydı, cumhurbaşkanının hani o hor gördüğünüz babası gibi.
Dedeme hayatı dar etmiş "memur sultası" sona erecektir.
Halk sizden hep korktu ve bir türlü sevemedi beyler... Onun için de sizin partinize hiçbir zaman oy vermedi.
Bu ülkenin sahibi Dersim'in köyünden çıkıp sınıf değiştirmiş, Ankara'ya kapılanmış SSK Genel Müdürü Kemal Bey değildir, benim, biziz.
Bu ülkede, bu ülkenin "kapıkullarının elinden alınıp halka verilmesi" kavgası yaşanmaktadır.
Ve biz kazanacağız.
Biz, ekmeği patronun iki dudağı arasında olanlar...
Ve de, ekmeğini Ankara'dan beklemeden kendisi kazanan burjuva tabii.
"Milli demokratik devrim" aha başlamıştır, burjuva-halk elbirliğiyle, bizim "aristokrasimiz" olan "bürokrasiye" karşı. Bu devrim, Fransa'daki gibi kanlı ve gürültülü değil, "Türk usulü" yavaş ve sessiz olmak zorunda kalmıştır.
Çok şükür kimsenin kafası kesilmeden de, hukuk yoluyla yürüyecektir.
Türkiye'nin gelişmesi ve ilerlemesi, böylece biraz da "memur zihniyetinin sosyal güçler karşısında apışıp kalması ve tutuculuğa sarılmaya çalışması" sürecidir...
Solcuların eşek kesimi bunun farkında mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder