Yeni Zelanda'yı görebilmiş çok az Türk'ten biriyim. Türkiye'nin "antipod" undadır, yani kelimenin gerçek anlamıyla dünyanın öbür ucunda.
Çok küçük ölçekli dünya haritalarında "Avustralya'nın hemen yanıbaşında" gibi görünür, oysa Sidney'den Wellington'a uçak yolculuğu üç saat çekmişti... Avustralya-Yeni Zelanda arası, Türkiye-Fransa kadardır!
Hiç de küçük bir ülke değildir. Ama az nüfuslu (İstanbul'un üçte biri kadar!), derli toplu, temiz bir ülkedir.
Christchurch ve Wellington şehirleri bendenizde birer "Norveç balıkçı kasabası" izlenimi uyandırmıştı.
Tövbe, "minyatür birer Sidney" de diyebiliriz, ki o Sidney de "daha küçük, daha temiz ve zencisiz bir New York" tadındadır...
Türkler Avustralya'da bir koloni kurmuşlar, "kendi gettolarını" yaratmışlardı ama Yeni Zelanda'ya pek el atmamışlardı.
Artık atmışlar.
Meksika'nın Yucatan yarımadasının tropikal ormanları, Maya tapınakları ve ortalıkta gezinen iguanaları arasında, bir kayanın üstünde "meşhur Adapazarlı Selahattin Usta'nın ıslama köftesi" yazısına rastlanmıştı, artık Yeni Zelanda'da da kebapçı ve pidecilerimiz faaliyetteler.
Bu bilgileri verip kamuyu aydınlatma görevimizi yerine getirdikten sonra asıl derdimiz olan "pazar günlerine özgü hafif yazıya" gelelim:
Kebapçı Alaattin, karısı Elmas'ı döverken görülmüş. Komşuları polis çağırmışlar.
Olay Yeni Zelanda'nın kuzey adasında, Hawera kasabasında ya da köyünde geçiyor (oraya gitmemiştim.) Bu da Taranaki Daily News gazetesine konu olmuş. (Yandaş mı yoldaş mı acaba?)
Alaattin, mahkemede "karımı dövmüyordum, kolbastı oynuyorduk" demiş.
"Biz hep böyle oynarız" diye de eklemiş.
Hâkim, ilk kez duyduğu böyle tuhaf bir dansın figürlerini bilememiş tabii...
Neyse ki kolbastının DVD'si varmış! (Bizde de Maori dansının var, küreselleşmeye kurban olayım.)
Polise emir vermiş, şimdi bu DVD'yi izleyecekler, kolbastıda dayak olup olmadığına hükmedecekler, mütalaa bildirecekler, hâkim de ona göre bir karara varacak. Siz ne dersiniz, kolbastıda "dayak figürü" var mıdır?
Alaattin, "İngilizcem yetersiz olduğu için derdimi anlatamadım" diye yakınıyor... Ama yüreği mangal kadar olduğu için gidip dünyanın öbür ucunda "Yıldız" adında bir kebap salonu açabiliyor.
Bu da aklımıza bir başka mahkemeyi, bu kez bir Avustralya mahkemesini getirdi.
Bir Türk mafya babası Avustralya'da yakalanmış. Mahkemeye çıkarmışlar.
Bakmış, hâkimin kafasında lüle lüle bir peruka... Hemen aklına başka bir şey gelmiş tabii. Hâkimi hiç gözü tutmamış.
Hâkim de sert, bağırıp çağırıyor...
Kendini tutamamış, demiş ki: "Konuşma lan s..... i......!"
Hâkim tercümana sormuş: "Sanık ne diyor?"
Tercüman kem küm etmiş... "Eee, sizin eşcinsel olduğunuzu ileri sürüyor My Lord..."
Hâkim demiş ki: "Evet, bu doğru ama bunun mahkemeyle ne ilgisi var?"
Bu fıkra değil, gerçektir.
Türkiye'deki seçilmişler-atanmışlar çatışmasıyla da hiçbir ilgisi yoktur, yazdım ki pazar pazar gülesiniz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder