Evet, "Açılım" kaçınılmaz. Çünkü devlet adına çok yanlışlar yapılmış.
Açılım bu devlet açığını kapatmak için şart. AK parti, başından beri, devlet adına yapılan yanlışları gidermek gibi bir gayretin içine girdi, bu da Kürtler nezdinde önemli karşılık buldu. Bugün, Doğu ve Güneydoğu'da oyların ortalama yüzde 52'si AK Parti'ye verilmiş durumda. "Kürtler adına" siyaset yaptığını iddia eden ekip ise oyların sadece yüzde 30'unu alabilmiş.
Ama;
- Dağda silahlı grup duruyor, meşru silahlı kuvvetlerle çatışıyor, pusu kuruyor ve can alıyor.
- Dağ, ülke içinde terör estiriyor. Adam kaçırıyor, sokakta infaz yapıyor, yurt, dershane bombalıyor.
- Hakkari, Şırnak, Yüksekova gibi ülke topraklarında, örtülü bir kurtarılmış bölge statüsü hükümferma...
- KCK diye bir yeraltı yapılanması gerçekleşmiş.
- Diyarbakır'da DTK şapkası altında bir grup, fiilen özerklik ilan ediyor.
- Büyük şehirler dahil tüm ülkede sokaklar ateşe verilebiliyor.
En kötüsü, cür'et büyüyor.
Hiçbir açılım tatmin etmiyor, aksine her açılım hamlesinin ardından daha uzlaşmaz bir adım atılıyor.
Ne yapacaksınız?
Şu yukarıda sayılanların tamamı hukuk dışı ama bunların yaptırımla karşılaşması gibi bir durum da söz konusu değil.
Legal siyasi parti, sanki sadece, hukuku dışılıklara mazeret üretme mekanizması haline gelmiş durumda.
Sorun şurada:
Bir yandan devlet adına "Açılım" gerçekleştirilirken, bir yandan da hukuk dışı alanda, silahlı güç oluşumu dahil, ayrı bir devlet yapılanmasının oluşumuna göz mü yumulmuş oluyor?
Bunu tabii ki "Açılım"ın zaruri sonucu olarak görmek doğru değil.
Ama iş iyi planlanmadığı takdirde, "Açılım"ın, bir boyutunun "güvenlik zafiyeti"ne dönüşmesi kaçınılmaz hale geliyor.
Mesela şu soru:
- Acaba hükümet ya da AK Parti, "özerklik ilanı"nı nasıl değerlendirdi, sorusunun cevabı var mı?
Mesela, Hakkâri'deki fiili durumu düzeltmek için ne yapılıyor?
Ve mesela, dağdaki teröristin etkisiz hale getirilmesi diye bir gündem mevcut mu? Yoksa "Açılım olur olur, dağdakiler dağdan iner" gibi bir beklenti mi söz konusu?
"Devlet aklının toparlanması lazım" sözünü bilmem kaç kere yazmışımdır. İşte bir kere daha yazıyorum. Hükümetler elbet sorun çözer ama ilk işleri, ülkenin varlığını, birliğini, bütünlüğünü korumaktır. Ülke olmazsa ne Türk olur, ne Kürt çünkü. Dağda silahlı adamın bulunduğu ülkede, güvenlik sorunu diye bir sorun vardır.
Ahmet Şişman: Bizim neslin öncü simalarından
İz Yayıncılık, İzlenim dergisi, Yeni Şafak, Ensar Vakfı, Ensar Koleji, Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı, İslam Dünyası Sivil Toplum Örgütleri Birliği...
Bunların her biri, teker teker incelenecek ve Türkiye'de İslam'ın ve Müslümanlar'ın varoluş gayretleri içinde "örneklik" oluşturacak "farklı" yapılardır.
Hepsinde Ahmet Şişman'ın, kurucu üye ya da paydaş olarak önemli katkısı vardır.
İz Yayıncılık, gerek kitap portföyü ile gerek İzlenim dergisi ile Beyaz Saray Yayıncılığı'ndan farklı, özgün bir çizgidir.
Yeni Şafak, "Türkiye'nin birikimi"ni yansıttığı ilk çıkış yılları ile özgün bir çizgidir.
Ensar Vakfı, özellikle Hayrettin karaman'la buluşarak gelişen, imam hatiplere adanmış bir gönül hareketidir.
Ensar Koleji, imam hatiplerin zor zamanında bir çıkış hamlesidir.
TGTV, 28 Şubat'ın zor zamanlarında, sivil toplumu daha diri hale getirme çabasıdır.
İslam Dünyası Sivil Toplum Örgütleri Birliği, İslam dünyası olarak bir küresel çağ adımıdır.
Ahmet Şişman, bizim neslin parçasıdır.
Biraz Tayyip Erdoğan'dır, Abdullah Gül'dür, Ahmet Davutoğlu'dur, Ahmet Taşgetiren'dir.
Ve dar-ı bekaya göç etti. Bizlere de, "Yolun sonu görünüyor" mesajını bıraktı. Sonsuz rahmet diliyorum. Mekânı cennet olsun. Dava arkadaşlarına, ailesine, dostlarına baş sağlığı diliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder