Bir birikimin ürünü olsa da her şeyin birkaç gün içinde olgunlaştığını söyleyebiliriz. Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner'le birlikte, Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Erdal Ceylanoğlu, Hava Kuvvetleri Komutanı Org. Hasan Aksay ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Ora. Eşref Uğur Yiğit'in, "emeklilik kararı" almasının Ankara'da ilk anda "sürpriz" karşılandığını da belirtebiliriz. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın daha bir gün önce Bakü'den dönüş yolunda verdiği sinyal, "Sorun beklemiyorum" yönündeydi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise dünkü programının cuma namazı bölümünü özellikle basına duyurarak, kamuoyuna açıklama yapma niyetini belli etmişti. Nitekim kısa açıklaması netti: "Gözü kapalı imza atmamız beklenemez!"
Şûra'yı sancısız atlatmayı planlayan Hükümet'in, 4 komutandan gelen dilekçeler karşısında gösterdiği refleks, kritik sürecin en önemli bölümüydü. Genelkurmay makamı süratle doldurulmasaydı şok etkili askeri duruş, siyasi tarih açısından "kırılma noktasına" dönüşebilirdi. Ancak, 27 Nisan e-muhtırası ile Hükümet'e, "Ayağını denk al" mesajı gönderilen günlerden, "Bu şartlar altında olmuyor, biz gidiyoruz" denilen günlere geldik.
***
Eldeki veriler, "istifa veya emeklilik" seçeneğinin bir süredir ısıtıldığını hatta Jandarma Genel Komutanı ve Ordu Komutanları'nı da içerecek şekilde kapsamlı bir harekât ihtimalinin masada olduğuna işaret ediyor. Kuşkusuz, 30 Ağustos'ta zaten emekli olmaları beklenen 3 kuvvet komutanına, Genelkurmay Başkanı'nın da eklenmesi önemli bir gelişmedir. Esasen, Org. Ceylanoğlu'nun, TSK'nın kategorik çıkış yapması fikrine yatkın olduğu öteden beri konuşuluyordu. Geçen sene Genelkurmay Başkanlığı'nın eşiğinden dönen Hava Orgeneral Aksay'ın ise şahin kanatta durmadığı anlatılıyordu. Ta ki havacı komutanların tutuklanmasına kadar. Aynı şekilde Oramiral Yiğit'in de rutin dışına yönelen personele tavizsiz davrandığı vurgulanıyordu. Jandarma Genel Komutanı Org. Özel'in yalnızlaştırıldığı öne sürülüyordu. Ve bütün bu yorumlar, özel sohbet ortamlarından spekülatif içeriği ile sağa sola taşınıyordu.
***
Tabii bütün bunlara rağmen, TSK'daki "hassasiyet birikimini" ihmal edemeyiz. Org. Koşaner, basın üzerinden siyasete etki etmeye çalışan bir komutan değildi. Askerin asli görev alanını aşan iş ve işlemlerden uzak tutulmasında rolü de vardı. Lakin, dünkü kararının altyapısını bir yıl öncesinden kurgulamış gibiydi. Genelkurmay Başkanlığı devir-teslim töreninde konuşan Org. Koşaner o sırada şu düşünceyi dışa vuruyordu:
TSK, demokrasi ve hukuk devleti ilkelerine aykırı davranışlarda bulunan personelini, dayanaksız iddialara göre değil ancak, eylemleri doğrulandığı takdirde içinde barındırmayacaktır.
TSK'nın bazı personeline yöneltilen, henüz ispatlanamamış ve yargı sürecinde olan iddialar birer gerçekmiş gibi sunulmaktadır.
Bazı soruşturmalarda gizliliğe riayet edilmeyerek, soruşturma sonuçları basına sızdırılmakta, kamuoyu yanlış yönlendirilmektedir.
Yargı erkini kullananların, kendilerini bağlayan hukuk kurallarına itina ile uymasını beklemek ve istemek hakkımızdır.
***
30 Ağustos Resepsiyonu'nda tanıma fırsatı bulduğumuz Org. Özel ise demokrasiyi içine sindirmiş bir komutan portresi çizmişti. TSK'nın, milletin ordusu olduğunu belirtmiş, kışlaya veya lojmana kapalı kalmadığını, sivil kıyafetle kendi alışverişini yaptığını, halkın nabzını tuttuğunu ifade etmişti.
Genelkurmay Başkanlığı koltuğuna, öngörülenden erken oturan Org. Özel'e, bazı çevreler "işbirlikçi" yaftası yapıştırmayı deneyecektir. Oysa Özel Paşa'ya, anayasal çizgideki yürüyüşünde TSK'yı yeniden yapılandırma şansı doğmuştur. Muhtemelen 1 Ekim'de TBMM açıldığında Ceza Muhakemesi Yasası'nda yapılacak değişiklikler askeri hiyerarşideki kaygıları bir nebze azaltacaktır. Unutulmasın ki Özel'in de görevden ayrıldığı askeri tablo hayli zorlu olurdu. Bundan sonra sivil-asker ilişkilerinin hukuk ayağındaki aksamanın giderilmesi, Genelkurmay Başkanı'nın imajının güçlendirilmesi bakımından kaçınılmaz hale gelmiştir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder