29 Temmuz 2011 Cuma
Öyle anlaşılıyor ki tansiyonu yüksek bir dönem bizi bekliyor. Üst üste gelen terör eylemleri, yaşadığımız coğrafyayı dikkate aldığımızda çok boyutlu ve karmaşık ilişkilere işaret ediyor.
Büyük resim bize gerek PKK’nın, gerek Türkiye’nin, gerekse tüm bölgenin geleceği hakkında çok şey söylüyor aslında. Resmi daha iyi anlamak için, Türkiye’nin peş peşe ağırladığı iki önemli konuğa dikkat etmek yeterli. Önce ABD Dışişleri Bakanı Hilary Clinton, ardından Ankara’nın yakından tanıdığı çiçeği burnunda CIA Başkanı.
Bundan ne çıkar diyebilirsiniz. Öncelikle CIA Başkanlarının ziyaretlerinin hep kritik dönemlere, özellikle de çatışma süreçlerine işaret ettiğini öne sürenlere katıldığımı belirtebilirim. İkincisi ABD yönetiminin üst düzeyde ziyaretlerle ve bu kadar açık bir üslupla, PKK’ya karşı mücadele sözü vermesi sık rastlanır bir durum değil.
***
İran ordusu, iki haftadır PKK’nın İran kolu PJAK’a karşı harekat yürütüyor. Kimin ne kadar kayıp verdiğini anlamak zor. Ama iki tespit yapılabilir. Birincisi, PJAK, bölgenin en güçlü ordularından birine karşı beklenenden daha sert bir direniş gösteriyor. İkincisi İran, verdiği kayıplara rağmen harekatı devam ettirmekte kararlı görünüyor. İran’ın çatışmalarda bir generalini kaybettiğini hatırlatalım.
PKK tarafından yapılan açıklamalara bakılırsa, İran’ın bu hamlesi, Türkiye ile eşzamanlı bir planlamaya işaret ediyor. Bu değerlendirmeyi yapanlar, aynı dönemde Ankara’nın da PKK’ya karşı tavrını sertleştirdiğine dikkat çekiyor.
Son 10 yılı dikkate aldığımızda, Ankara-Tahran hattında terörle mücadele alanında ciddi bir işbirliğinin devam ettiğini söylemek mümkün. İran yönetimi, PKK konusunda komşusunun tepkisini ya da öfkesini çekecek hamleler yapmaktan uzun süredir kaçınıyor. Bunda AK Parti hükümetleri döneminde ortaya çıkan iyi ilişkilerin rolü olduğu kadar, Tahran’ın ABD eliyle başına bela edilen PJAK’la boğuşmak zorunda kalmasının etkisi de var.
Şu soruya ne dersiniz: Acaba İran yönetimi, PKK’yla mücadele konusunda uluslararası dinamikleri arkasına alan Ankara’nın pozisyonunu fırsat bilerek, kendi başına dert olan PJAK’ı köşeye sıkıştırma hamlesi mi yapıyor? Bir önemli ayrıntı, PJAK, İran’ın Irak’ın kuzeyinde etkin olmasını engelleyen bir barikat gibi adeta. Bağdat yönetimi üzerinde ve Irak’ın güneyinde Şii kartını iyi kullanan Tahran, iş kuzeye ve Irak Kürtlerine gelince istediği manevra alanını bulamıyor.
Irak’ın kuzeyinde ve bölgesel yönetim üzerinde Türkiye’nin artan rolünü de dikkate alırsak, Ankara ve Tahran’ın Kürtlere karşı yaptığı sertleşme hamlelerinin, aynı planın parçası olmadığını, hatta aksine rekabet içerdiğini görebiliriz.
***
İran’ın ne kendi topraklarında yaşayan Kürtleri, ne de komşu ülkelerdeki Kürt toplulukları bir siyasi şemsiye altında tutabilecek dinamikleri bulunmuyor. Bu konuda en avantajlı ülkenin Türkiye olduğu çok açık. Ama bir büyük sorun var Ankara’nın önünde. PKK-BDP-DTK-KCK hattındaki aktörlerin bir bölümü, Türkiye’nin bu stratejik derinliğini kendi lehine yorumlamıyor.
En kötüsü, Türkiye’nin artık kaçınılmaz hale gelen bu rolünü sertleşerek anlatmaya sürüklenmesi. Bu konudaki sinyallerin giderek güçlendiği de ortada. Çatışma sürecinin rüzgarları esmeye başladığında, peş peşe kanlı saldırılarla bu sertliğe davetiye çıkaran Kürt aktörlerini yahut iktidarı suçlamanın anlamsız olduğu bir noktaya gidebilir işler.
Ama yine de Kürtler adına siyaset üretme iddiasındaki herkesin bir kez daha düşünmesinde yarar var. Kaderinizi Türkiye ile bir ve bütün görmediğiniz sürece, işler hepimizin canını yakacak bir noktaya gidebilir.
Gerçekten buna değer mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder