29 Temmuz 2011 Cuma

PKK terörü de bitecek, askerî vesayet de!

Televizyonlar, dünkü “öğle haberleri”ne şöyle bir giriş cümlesi ile başlıyorlardı: “Ankara’nın gündeminde terörle mücadele ve YAŞ zirvesi, İstanbul’un gündeminde ise Hrant Dink dâvâsı vardı.”
Gerçekten de, özellikle “terörle mücadele” konusunda, yeni bir sürece girildi... Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Tayyip Erdoğan ve Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner arasında 2 gündür devam eden görüşmeler de gösterdi ki; bundan böyle, terörle mücadele “amatör askerler”le değil, “profesyonel askerler”le ve “Özel Harekât Timi” tarafından yürütülecek.
Başbakan Erdoğan öyle dedi ya;

“Teröre karşı çok farklı stratejiler uygulayacağımız yeni bir sürece giriyoruz... Hudut birlikleriyle, erleri ve erbaşları oradan çekmek istiyoruz... Özel Harekât’la ilgili çalışmalarımız var... Sadece kırda değil, belde, ilçe ve il içinde de olacaklar.
Jandarma ve polis, entegre olacak... Kara Kuvvetleri, eğer valiler isterse devreye girecek... Valilerimiz istedikleri an Kara Kuvvetleri’nden destek alabilirler.”
TERÖRÜN BELİ KIRILACAK!
Anlaşılan o ki;
Erdoğan, bu yeni dönemde “ustalığını” konuşturacak... Öyle veya böyle, “terörün belini kırmak”ta ve hatta “terörün kökünü kazımakta” kararlı...
Çünkü bu iş; sadece “asker”le olmuyor... Terörle mücadele, ancak “teröristin uyguladığı yöntemler”le yapılabilir.
Bu konuda, “Özel Harekât polisleri”nin, geçmişte çok başarılı taktikler uyguladıklarını biliyorum... Onlar, “dağ-bayır” demeden, günlerce ve hatta haftalarca araziyi tarıyor ve terörist kamplarına “vur-kaç taktiği” ile baskınlar düzenliyorlardı...
Ama, ne oldu bilinmez;
Önce, Özel Harekât’ın elindeki “ağır silâhlar” alındı, sonra da çoğu “karakol polisi” yapılarak, tim dağıtıldı.
Bu işin, “28 Şubat süreci”nde yapılmış olması, hayli enteresan!..
Belli ki;
“Darbeci generaller”, karşılarında “ağır silâhlı” bir başka gücün olmasını istemiyorlardı!.. Çünkü, böyle bir güç, generallerin “darbe hevesleri”ni kursaklarında bırakabilirdi...
Uzatmayalım, 14-15 yıl önce lâğvedilen Özel Harekât, yeniden kurulacak ve onlar; teröristlere karşı büyük bir ihtimalle “gerilla taktiği” uygulayacaklar!..
İşte o zaman;
Herhangi bir “terörist baskını”nda, “10-15 acemi asker” değil, belki bir veya iki polis şehit olacak... Ama, teröristler de ağır kayıplar verecekler.
Bunun bir faydası da şu:
Bundan böyle dağlarda “kekik” veya ovada “mercimek” toplayan “köylü”ler de “terörist” zannedilip, vurulmayacak!.. Yani “Kürtler” ile “PKK’lılar” birbirine karıştırılmayacak!
Bu da, BDP’nin elindeki kozların alınmasına vesile olacak... BDP’liler, hep; “öldürülenler PKK’lı değil, Kürt vatandaşlar” iddiasında bulunuyorlardı ya, artık bunu iddia edemeyecekler!.. Çünkü Özel Harekât timleri; kimin “köylü”, kimin “terörist” olduğunu bilerek kurşun sıkacak!..
AÇILIMI BDP BİTİRDİ!
Başlayacak bu yeni süreç, bazıları tarafından “Kürt açılımının sona ermesi” olarak görülebilir... Köşelerinden ahkâm kesen “entel-dantel” arkadaşlar, “terörle mücadele” değil, “terörle müzakere” yapılmasını, ETA ve IRA türü çözümler bulunmasını isteyebilirler...
Ama, şu da var ki;
“Yangın” her tarafı sarmışken, oturup da “şarkı-türkü” söylenmez... Kaldı ki; şu anda bir “yangını çıkaranlar” var, bir de “yangını söndürmek” isteyenler!..
Yangını çıkaranlar, kendilerine uzanan “barış eli”ne, kalkıp da “sıkılmış yumruk”la karşılık veriyorlarsa, orada ne “açılım” olur, ne de “istişare!”
Hele söyleyin;
BDP milletvekili Nursel Aydoğan gibi biri, kalkıp da “Savaşa hazırız” diyorsa, böyle bir zihniyetle oturup da neyi konuşacaksınız?..
Hele söyleyin;
BDP milletvekili Bengi Yıldız gibi biri, kalkıp da “Vergi vermeyiz” diyerek, resmen ve alenen “ayrımcılık” yapıyorsa, bu adamlarla neyi konuşacak, hangi derde çare bulacaksın?..
İşte bu “münasebetsiz çıkış”lar yüzündendir ki, Başbakan Tayyip Erdoğan, son noktayı koydu;
“Açılım, ancak güvenli ortamda devam edebilir... Güvenliğin olmadığı yerde açılımı nasıl yürüteceksiniz?”
Erdoğan, son derece haklı...
Öyle ya;
Kürt vatandaşlar diyor ki; “Siz gittikten sonra, biz onların ellerinde kalıyoruz!”
Yani, “devlete güveniyorlar” ama, devlet sürekli yanlarında değil!.. Devlet gidince, onlar “PKK tehdidi” ile baş başa kalıyorlar!..
Şimdi, gel de, böyle bir zihniyetle “istişare” yap, “barış” ara!.. Mümkün mü bu?.. Adam “savaş” diyorken, sen “barış”tan söz edersen, şımarır ve gelip tepene binerler!..
Size bir şey söyleyeyim mi;
TESEV Başkanı Can Paker’in de dediği gibi, “Kürt hareketi”nin sonunu getirecek olan, işte bu “tehdit”ler ve Kürtlerin yüreklerine salınan “korku”lardır!..
Şu hâle bakın;
Türkiye’deki Kürt sayısının 20-25 milyon olduğu telâffuz edilirken, BDP’nin aldığı oy sayısı, sadece ve sadece yüzde 6’dır!..
İşte bu yüzde 6’lık kesim, kalkmış yüzde 94’e kafa tutuyor, olmayacak taleplerde bulunuyor.
Ne yani;
Yüzde 94’lük kesim, yüzde 6’lık kesime boyun eğip, her dediğine “Peki” mi diyecek?..
Haa, “yüzde 1” bile olsalar, devlet, her vatandaşının haklı taleplerine kulak vermek ve çözüm bulmak zorundadır ama, sen kalkar “özerklik”ten dem vurursan, “Vergi vermeyiz” dersen, daha da ileri gidip “Savaşa hazırız” dersen; kusura bakma ama, bedelini de ödersin!..
Bunun, “Türkçülük” veya “milliyetçilik”le de ilgisi yok!.. Erdoğan’ın, “milliyetçilik damarları”nın kabardığı iddialarına da katılmıyorum... Çünkü Erdoğan’ın hedefinde, Kürtlerin yüzde 6’sını temsil eden “BDP’nin talepleri”ni değil, “Kürt çoğunluğun talepleri”ni yerine getirmek var!..
Kürtler bir tarafa!..
PKK’lılar bir tarafa!..
Dolayısıyla, BDP’liler, bir an önce akıllarını başlarına almalı ve “Kandil’in söylemleri”ni bırakıp, “Diyarbakır’ın söylemleri”ni dillendirmeye başlamalıdır.
Ama biliyorum ki;
BDP, buna yanaşmayacaktır!..
Çünkü BDP’nin tek “beslenme” kaynağı “kan ve gözyaşı”dır... Kan ve gözyaşı bittiğinde, ortada BDP de kalmayacaktır... BDP’liler, bunu bildikleri içindir ki; “Savaşa hazırız” demek gibi tehlikeli sözler sarfetmeye başlamışlardır.
Ne var ki;
Ankara, bu defa “kararlı”dır!..
Öyle veya böyle “terör sorunu” Türkiye’nin gündeminden kalkacaktır.
BDP, bundan sonraki “yol haritası”nı buna göre yapmalı ve artık “siyasî zemin”e gelmelidir!..
KOMUTA KADEMESİNİN İSTİFASI!
Gelelim, diğer “gündem” maddesine...
Gül, Erdoğan ve Koşaner arasındaki önceki gün ve dün yapılan görüşmelerde, Pazartesi günü başlayacak “YAŞ toplantısı”nın da görüşüldüğünü sanıyorum.
Yüksek Askerî Şura toplantısının en önemli gündem maddesi, herhalde “tutuklu generaller” olacaktır.
Silivri ve Hasdal’da tutuklu bu generallerin “terfi” beklediklerine, Koşaner ve diğer komutanların da bunun için bastırdıklarına dair haberler dolaşıyor ortalıkta... Ama ben, onların “terfi” ettirilmeyeceğini, tam aksine bazılarının “ihraç” edilebileceklerini düşünüyorum. Tam yazının burasına gelmiştim ki; Ankara’dan “gündeme bomba gibi düşen bir haber” geldi...
Evet; Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner’le birlikte Kara, Hava ve Deniz Kuvvetleri komutanları “istifa” etmişlerdi.
BEKLENEN İSTİFALAR!
Aslında, “beklenen” istifalardı bunlar.
Hatırlarsanız;
Daha seçim öncesinde, ortalığa şöyle bir söylenti yayılmış, ben de bunu 9 Haziran tarihli Ayna’da yansıtmıştım:
“Meselâ, Genelkurmay Başkanı Org. Işık Koşaner’in, eğer “AK Parti tek başına iktidar” olursa, “derhal istifa” edeceği, bir “koalisyon” çıkarsa görevine devam edeceği ileri sürülüyor!..
İddialara göre;
“İstifa mektubu” cebindeymiş Işık Koşaner’in!.. 12 Haziran akşamında, bir “koalisyon tablosu”nun çıkmasını dört gözle bekliyormuş!.. Aksi halde, “13 Haziran’ı beklemeden istifa etmeyi” ve böylece “AK Parti’ye seçimi kazanma sevinci yaşatmamayı” plânlıyormuş!..”
21 Temmuz Perşembe günü de, Akit’te muhabirimiz Murat Alan’ın şöyle bir haberini yayınlamıştık:
“Askerden istifa şantajı!..
Bazı komutanların, 1 Ağustos’ta başlayacak Yüksek Askeri Şûra toplantısında, istenilen atama ve terfilerin yapılmaması, tutuklu generallerin açığa alınması veya emekliye sevk edilmesi halinde hükümete rest çekeceği ve toplu istifa blöfünü masaya getireceği iddia ediliyor.”
Demek oluyor ki;
“Söylentiler” de doğruymuş, Akit’in 21 Temmuz tarihli haberi de!..
Peki, neden “istifa” ettiler?..
Birincisi, “tutuklu genareller”le ilgili “terfi” taleplerinin hükümet tarafından reddedilmesi!..
İkincisi de;
“İnternet andıcı” ile ilgili “iddianame”nin dün mahkeme tarafından kabul edilmesi... Çünkü, internet andıcı ile ilgili iddianamede; aralarında Hıfzı Çubuklu ve Hasan Iğsız’ın da bulunduğu “7 general”in “yakalanması” talebi var!..
Sizin anlayacağınız;
“Sivil irade” bu defa kararlı davrandı ve “askerî vesayet”e boyun eğmedi!.. Bugüne kadar “her dediğini yaptıran” asker, bu defa duvara tosladı!.. Onlar da, çareyi “istifa”da buldular!..
Ama, hiç dert etmeyin!..
“Dünyanın en kalabalık ordusu”na sahip Çin’de sadece 191, Türkiye’de ise “340 general” varken; ordu, generalsiz kalmaz!.. 340 generalin içinden Genelkurmay Başkanı da çıkar, kuvvet komutanı da!..
Onlar, istifa ettikleriyle kalırlar!..
KRİZ FAZLA SÜRMEZ
Bu kriz, ancak bir-iki gün sürer... Bir-iki gün sonra, meselâ Jandarma Komutanı Necdet Özel, bir günlüğüne bile olsa “Kuvvet Komutanlığı”na getirilir, ertesi gün de “Genelkurmay Başkanı” yapılır.
Yeni kuvvet komutanları da atandıktan sonra, “YAŞ Toplantısı” onlarla yapılır ve işler rayına girer!..
İçiniz rahat olsun!..
Nice badire atlatan Türkiye, bu badireyi de atlatacak, dünkü “istifa depremi” ile de yıkılmayacaktır...
Erdoğan, “usta”lığını göstermeye başlamıştır... Herkes, “değişen dünya şartları”na ayak uydurmak zorundadır!..
Asker de, BDP’liler de!..
“İstifade” dönemi bitti,
Artık “istifa” dönemi başladı.
Bilmem anlatabildim mi?!?..

Bu general mi terfi edecekti?
Genelkurmay’dan yapılan açıklamada, Koşaner ve kuvvet komutanlarının, “gördükleri lüzum üzerine görevlerinden ayrıldıkları” açıklansa da, cümle alem biliyor ki; bu “istifa”ların asıl sebebi; Silivri ve Hasdal’da tutuklu bulunan generallerin “terfi” taleplerinin Hükümet tarafından reddedilmesidir.
Peki, Koşaner ve komutanlar, kimlerin “terfi” ettirilmesini istiyordu?.. Sadece bir örnek verelim...
Bu generallerden biri de, Hasdal Cezaevi’nde tutuklu bulunan Korgeneral Ziya Güler’dir...
Peki, kimdir Ziya Güler?..
Millî İstihbarat Teşkilatı’ndan İstanbul Özel Yetkili Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilen 6 Şubat 2009 tarihli bir belgede deniliyor ki;
“1972’de Hava Harp Okulu öğrencisi olan Ziya Güler, o yıllarda THKP-C üyesidir, Mahir Çayan dâvâsında yargılanmıştır.
1989’da ise, Ziya Güler; THKP’nin politbüro kararlarına ‘yoldaşlar’ diye başlayan bir yazıyla karşılık vermiştir!”
Düşünün hele; geçmişte “illegal örgüt üyeliği” yapmış bir generalin, bu seviyelere geldiği yetmiyormuş gibi, şimdi de “terfi” ettirilmesi isteniyor!..
Hükümet, bu taleplere boyun mu eğecek, böyle bir generali terfi mi ettirecekti?..
Koşaner ve komutanlar, geleceklerini de lekelemişlerdir!..

1 yorum:

  1. Haklı olduğunuz taraflar çoğunlukta diye düşünüyorum. Genaral sayısı konusunda sizinle hemfikirim. Bir çok askerin de bu sayının çok fazla olduğunu düşündüklerini bilmekteyim. Özellikle ordudaki yapısal değişiklerin, kısa sürede hayata geçmemesi, general sayısının azaltılamamasından kaynaklanmaktadır. Benzer bir yazı da benden:

    http://askerivesayet-postal.blogspot.com/2011/07/postal-m-makosen-mi.html

    YanıtlaSil