Kürt ve PKK sorunları çerçevesinde üzerinde durulması gereken bir nokta da Türk solunun aldığı tavır oldu.
İlginçlik Ergenekon soruşturması ve ardından davası ile başladı:
12 Eylül 1980 darbesini yerden yere vuran solcular, Ergenekon soruşturmasına karşı soğuk davrandılar.
Askerin soruşturulması, takip edilmesi, sorgulanması ve tutuklanması hiç hoşlarına gitmemişti.
"Yiyin birbirinizi" gibi ortadan bir tavır almaya çalıştılar. Ancak apoletli zevatın akıl almaz planları ortaya çıktıkça o türden bir tarafsızlığı savunamayacaklarını anladılar.
***
İşin kötü tarafı soruşturmaya ve davaya destek de veremiyorlardı! Bunun birkaç nedeni vardı:
1) Anti-Ergenekon tavır, AKP yanlısı olmakla eleştiriliyordu. Bu propagandayı solcular göğüsleyemedi. (Taraf gazetesinde yazıp, Anti-Ergenekoncu pozisyon alan solcuların nasıl da aforoz edildiklerini biliyoruz.)
2) Diğer faktör sol kesimlerin içindeki Alevilerdi. Sünniliğin temsilcisi olarak gördükleri AKP'ye düşman olan Aleviler, soruşturmayı bir tezgâh olarak sunuyorlardı. Türk solcuları, sözünü ettiğim kategoriye giren Alevileri de karşılarına almak istemediler. İşte bu şartlarda başladı BDP'ye yakınlaşma... Kürt/PKK sorunu zaten yıllardır Türkiye'nin başını ağrıtıyordu. Yani tavır almak için özel bir durum gerekmiyordu. Her solcunun bu konuda söyleyecek lafları olmalıydı.
Ne var ki tuhaf bir sessizlik sürdü uzun zaman. Köy yakma ya da dışkı yedirme gibi konularda (Türk) solcular devleti eleştirdiler. Ancak "PKK'dan yana" ciddi bir tavır da ortaya koymadılar.
Türk solunun PKK'ya yanaşması, 12 Eylül 2010 referandum sürecinde başladı. Kürt Ulusalcıların boykot kararına destek verdiler.
***
Seçim sürecinde ise başka bir ilginç durumla karşılaştık: AKP'nin yenilgiye uğratılması için BDP, sadece CHP'yi değil, yer yer MHP'yi bile destekledi. İşte o süreçte bir kısım solcular, BDP'ye yanaştı.
Çok ilginç bir durumdu bu... Aslında görünenin ardında bir siyaset mühendisliği vardı:
İlk hedef AKP'yi yenmek... O mümkün olmazsa, AKP oylarının düşmesini sağlamak... Sonra da demokratik, sivil bir Anayasa yapılmasını engellemekti...
İşte bu siyaset tasarımında çeşitli kesimlere roller dağıtıldı: Örneğin CHP laikçiliği filan terk edip, yalan da olsa, her türlü sözü veren, oportünist bir kitle partisi olacaktı...
Asker ile AKP arasına sıkışan solcular ise BDP'ye yönlendirildi.
Böylece solcular, ikilemde kalmadan hem laikçilik yapabilecek, hem de AKP'ye saldırabileceklerdi.
***
Leninist "ulusların kendi kaderini tayin hakkı" ilkesi solcuları "teorik" olarak rahatlatıyordu... Apaçık görseler dahi Kürt ulusalcılığını dert etmiyorlardı.
Böylece Türk burjuvazisine düşmanlık yapan solcular, ulusalcı Kürt burjuvazisine destek olabildiler.
Türk milliyetçiliğinin uzantısı MHP ile kavga ettiler ama Kürt ulusalcılığının temsilcisi olan BDP'ye sempatiyle yaklaştılar.
Unutmadan: Solcular, Türk ulusalcısı olan CHP'ye karşı da soğuk değiller. Niye? Farkı yaratan kriterler neler? Laikçilik ve Sünnilik tabii ki...
Ne o, siz solcuların bu tip kararları "Marksist sınıf analizi" yaparak mıaldıklarını sanıyordunuz?
Not: Bunları "giriş" niteliğinde yazdım. Önümüzdeki günlerde ilginç olaylarla karşılaşacağız. Örneğin savunmasız insanlar öldürülürken ya da özerklik mevzuu tartışılırken, "bizim" solcuların nereye kaybolduğunu merak etmiyor musunuz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder