30 Temmuz 2011 Cumartesi
Babamı, 1952 yılında, Gaziantep’e tayin etmişlerdi. Lisenin 2. sınıfını orada okumuştum. 1944 doğumlu Necdet Sevinç de, o yıllarda, Gaziantep ilkokullarının herhalde birinci sınıfında olmalıydı.
1953 yılında, tayinimiz Malatya’ya çıktı. 1960 yılında, Ankara Hukuk Fakültesinden mezun oldum.
Necdet Sevinç’in de 1960 yılında lisedeki kaydını sildiler. Sebep, eğitim sistemimizin ve bazı aydınlarımızın yüz karasıdır: Felsefe öğretmenleri ateist bir adamdı.
Dinsizliğini, Allahsızlığını sınıfındaki öğrencilerine de bulaştırmak istiyordu. Necdet Sevinç, öğretmenin bu tavrına şiddetle itiraz etti: “Allah vardır! Burada böyle konuşamazsınız!” dedi. Konu disiplin kuruluna intikâl edince, Necdet Sevinç’i okuldan uzaklaştırdılar. Çok okuyan, araştıran, inceleyen çok zeki bir öğrenciydi. Ama ailesi, onu, başka bir şehirde okutmak imkânına sahip değildi. Beş-on yıl içinde kendisini çok iyi geliştirdi. Birkaç üniversite mezununu değil, beş-on üniversite mezununu cebinden çıkaracak bir seviyeye ulaştı. Sonra da güzel kalemine, bir sütun bulmak için, kalkıp İstanbul’a geldi. Onun İstanbul’da olduğu yıllarda, ben Ankara’daydım. Aramızda on yıl gibi koskoca bir yaş farkı vardı. Ama yazılarını okuduğum, kitaplarını elime aldığım zaman gördüm ki Necdet Sevinç, yaşça benden küçük olmasına rağmen, başça benden büyüktür. Kalemiyle, fikriyatıyla, cesaretiyle ve Türk milliyetçiliğine yaptığı hizmetlerle, beni çok gerilerde bırakmıştır. Ona imrenmeye başladım. Ve ondan hep: ANTEP AĞASI diye bahsettim. Önce gıyabında ANTEP AĞASI dedim; sonra yüzüne karşı. AĞA, bizim yaşayışımızda efendi adam, cömert adam, merhametli, asaletli adam, kendisine gelenlere kol-kanat geren adam demektir. Şimdi birtakım kimselerin ağzında, bir Yahudi cimriliğiyle ABİ kelimesinin aslı, AĞABEY‘dir. Ve AĞABEY ne kadar güzel bir kelimedir. Bizim Türkiyeli komünistler, şahsî servetleriyle 5-10 AĞA satın alacak güçte oldukları halde, AĞAlarımıza, AĞABEYlerimize saldırıp duruyorlar. Necdet Sevinç, hem bizim ağalarımızdandır hem de ağabeylerimizden!
Benim ANTEPLİ ŞAHİN isimli bir şiirim var. O şiirim Gaziantep’te de çok bilinir, çok okunur. Şimdi Gaziantep vilayet binasının hemen girişinde, tavanla taban arasındaki duvar üzerinde ANTEPLİ ŞAHİN şiirim yazılı. Güzelim Gaziantep oyunları, o şiirim okunduktan sonra başlıyor. Gaziantep Belediyesi, o şiir dolayısıyla bana fahri hemşehrilik beratı lütfetti. Ben Antepli Şahin şiirimi ağlaya ağlaya yazdım. Antep savunmasında Şahin Bey elbette büyük kahraman! Ama bana sorarsanız, sadece G.Antep için değil, bütün Türkiye için, Necdet Sevinç, Antepli Şahin Beyden, Vallahi de, Billahi de, Tallahi de daha büyük bir kahramandır! G.Antep Belediyesi, bir caddeye onun ismini vermeli, şehirde onun ismiyle açılan bir lisemiz olmalı ve Gaziantep üniversitesi, en büyük konferans salonunun kapısına NECDET SEVİNÇ ismini yazdırmalı. Bir İngiliz yazarının dediği gibi: “Milletler, kahramanlarıyla yaşarlar!”
Ah, bir büyük divan sazımın bir güzel teli daha koptu! Neyliyeyim şimdi ben?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder