Anders Behring Breivik, bir Norveçli. Sarı saçları, mavi gözleri var. Arap terörist değil. "Müslüman terörist" değil. Breivik, 8'i başkent Oslo'daki hükümet binasındaki patlamayla, 68'i de Utoya'da bulunan gençlik kampındaki saldırıda olmak üzere 76 kişiyi katletti.
Polis elbisesi giymiş cani, kurtulmak için kendine koşan çocukları, gençleri gözünü kırpmadan teker teker kurşunladı. Gençler, can havliyle suya atladı, ormana kaçtı, binalara sığındı. Bazıları ölü taklidi yaptı. Masumların ölümlerindeki çaresizlik, önce Avrupa'yı, sonra bütün insanlığı sarstı.
"İslamî terörizm"e kilitlenmiş Batı dünyası şokta. Çünkü cani, bir "Hıristiyan fundamentalist" portresi çiziyor. Müslüman ve göçmen düşmanı, Türkiye'nin AB üyeliğinin, Avrupa için bir felaket olacağını anlatmaya çalışıyor. "Tapınak Şövalyeleri"nin üyesi olduğunu, "işlediği cinayetlerden pişman olmadığını, Üçüncü Müslüman dalgası için Avrupa'yı uyarmaya çalıştığını" anlatıyor.
Şimdi herkes bu katliamla ilgili analizler yapıyor. Avrupa'nın içinden böyle faşist bir caninin çıkmasını yadırgamayanlar, Haçlı Seferleri'nden tutun, Amerika kıtasının keşfine kadar Batı'nın müktesebatını sorguluyor. Amerika kıtasının keşfiyle, nasıl milyonlarca yerlinin katledildiğini, sömürge dönemindeki katliam ve köle ticaretinin, milyonlarca siyahın hayatına nasıl mal olduğunu hatırlatıyorlar. Batı, sadece dışarıya karşı acımasız değil, kendine de kolayca kıyıyor. Mezhep savaşlarında yüz binlerce Hıristiyan'ın işkencelerle öldürüldüğünü, 2. Dünya Savaşı'nda Avrupa'da 45 milyon insanın hayatını kaybettiğini unutmamak gerekiyor. Öyle ki, Köln gibi, bombardıman ile yüzde 90'ı yerle bir olan Avrupa şehirleri var. Mussolini ve Hitler, Avrupa'dan çıktı. Faşizm, Avrupa'nın lügatinde var. Birleşmiş Milletler, Avrupa Birliği, 2. Dünya Savaşı'ndan sonra, insanlık tarihinin en büyük acılarının bir daha yaşanmaması için kuruldular.
Norveç'teki katliam, yeniden hortlayan ırkçılığa, Avrupa'daki İslam düşmanlığına karşı Batı'nın vicdanını sarsmalı, demokrat Avrupa harekete geçmeli ve bir sorgulama başlamalı. Avrupalı, şimdi aynaya bakmak zorunda. Siyasî çıkarlar uğruna, müsamaha gösterdiği, cesaret verdiği, koruduğu, kolladığı ırkçı yükselişi, acımasız ötekileştirmeyi, göçmen ve Müslüman düşmanlığını sorgulamak zorunda. Türkiye'nin üyeliği için bize AB kriterlerini, insan haklarını, özgürlükleri hatırlatan Avrupa, o kriterlerin nasıl renk atmaya başladığını, solmaya yüz tuttuğunu görmek zorunda.
Dileriz, Norveç'teki katliam, Avrupa'nın üzerinde dolaşan kara bulutları dağıtır. Türkiye'nin AB üyeliğinin, medeniyetler çatışmasını önlemede ve küresel barışın temininde ne kadar kıymetli olduğu anlaşılır.
Gelelim, yazının başlığına. Norveçli faşist cani, cinayetlerden önce internet aracılığı ile gönderdiği manifestoda, Türkiye'den de bahsediyor. Avrupa'nın geleceğinin, Türkiye'yi AB'ye üye yapmamakla kurtarılacağını belirtiyor. Selçuk Gültaşlı arkadaşımızın haberinde yer alan çarpıcı bölümlerde şunlar var:
"Erdoğan'ın Türkiye'yi tekrar İslamlaştırma çabaları şeriatla idare edilecek, cihatla Avrupa'nın tam kalbine kurulacak ülkenin, Osmanlı geçmişine dönüşü ile tamamen tutarlıdır. Menderes hükümeti oy uğruna Müslümanların dinî hissiyatına oynamış; tarikatlara tekrar müsaade etmiş ve cami inşaatlarına hız vermiştir. 'Atatürk yaklaşımı' başarısız olmuştur. Türkiye, 1923'ten sonra ordunun gücüyle laikliğe geçmiş, fakat 70-80 yıl sonra 'şeriat' geri gelmiştir."
Bu çarpık tespitler bize hiç yabancı değil. Bu Breivik, Türkiye'ye de geldiğine göre, acaba laiklik konusunda felaket tellallığı yapan bazılarıyla mı görüştü? Komplo teorisi peşinde koşmayalım da, şu "Tapınak Şövalyeleri" meselesi, İtalya'da Gladyo'nun beyin takımının P2 Mason locası olması falan, bizde de bazı irtibatları, ister istemez çağrıştırıyor. Meselenin bir de bu tarafı var...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder