10 Eylül 2011 Cumartesi

11 Eylül eylemi

11 Eylül 2011 Pazar
Eylül 2001’de ikiz kulelere yapılan saldırıdan hemen sonra, katıldığım bir televizyon programında, eylemin teröristler tarafından yapılmış olamayacağını, daha büyük bir mücadelenin başlangıcı olduğunu söylemiştim. Bu kanıya varırken yaptığım analizi paylaşmak istiyorum.
Eylem amatör bir grubun yapamayacağı kadar karmaşıktı ve hiçbir engelle karşılaşmasalar bile bunu gerçekleştirmelerinin mümkün olmadığını düşündüm. Ayrıca eylemde dört uçak kullanılmıştı ve hepsinde başarılı olunması ihtiamaller hesabına aykırıydı. Gençliğimde ihtimaller hesabı üzerinde çok çalıştığım için olaylara bir de bu açıdan bakıyordum.


Uçakların hiçbirinde mürettebatın ve bunun tetikleyeceği yolcuların mukavemetine dair bir iz yoktu. Herkesin kaderine razı olmuşçasına davranışını doğal bulmadım.

Birkaç yıl sonra olayı teknik olarak inceleyenler olayda birçok çelişki olduğuınu ve anlatıldığı gibi olmasının mümkün olmadığını söylediler ve birçok kanıt ileri sürdüler. Mesela Pentagon’daki hasarın bir uçak çarpmasıyla olmasının mümkün olmadığını söylediler.

Böyle bir operasyonun sebebi olmalıydı. Aksi halde tüm iddialar havada kalırdı. Yıllardır ABD ekonomisindeki borçlanmayı izliyordum ve bunun çözüm yolunu bulamıyordum.

ABD müteşebbisleri önce savaştıkları Japonya’nın kalkınmasını sağlamışlardı. Yıllar sonra ideolojisiyle savaştıkları, insan haklarını ihlalleri yüzünden kınadıkları Çin’in rekorlar kırarak kalkınmasını sağladılar. Bunun sebebi neydi?

Japonya ve Çin ekonomileri ihracata dayalıydı ve dış ticaret fazlası veriyordu. Tasarruflarını güvenli ve kazançlı buldukları ABD’nin finans kesimine aktarıyor ve ABD bonoları alarak bütçe açığını kapatıyorlardı. Bu tek taraflı para akımının ebediyyen devam edemeyeceğini düşündüm. Bir havuz ne kadar büyük olursa olsun, tek taraflı akımla besleniyorsa, günün birinde taşar diyordum. Bu durum ABD ekonomisinin iki başlı olmasına sebep oldu. Bir yanda yabancı para akımıyla beslenen ve giderek dünya üzerinde etksini siyaset alanına da yönelten küresel sermaye vardı diğer yanda ülke içinde üretim yapan sanayi bulunuyordu. Bunlar iç tüketim için üretim yapanlar, silah, uçak, petrol ve elektronik sanayii idi.

Küresel sermaye ABD’de oluşmasına rağmen herhangi bir coğrafyaya bağlı değildi. Giderek Avrupa’ya yöneldiler ve Londra merkezli hale geldiler. Siyasi alanda var olan dengeleri de değiştirmek ve yeni bir model oluşturmak istediler ABD ve SSCB’nin oluşturduğu, silahlı güce dayalı denge yerine tek merkezden yönetilen ve ekonomiyi bir araç olarak kullanan bir güç odağı oluşturmak istediler. İlk hedefleri SSCB’yi tasfiye etmek idi bunu başardılar ve dünyanın çeşitli yerlerinde renkli devrimler yaptırdılar.

ABD ve SSCB içindeki var olan dengeyi savunan güçler, küresel sermayenin siyasi hedeflerinden rahatsız oldu ve, bana göre, ortak rakibe karşı tedbir aldılar. Önce Rusya içindeki oligarklar tasfiye edilerek küresel sermaye etkisiz hale getirildi ve sonra 11 Eylül eylemi ile ABD bu sürece katıldı. Dünyada yaşanan ekonomik krizin bu açıdan değerlendirilmesinin ve kaybedenin hangi taraf olduğunun belirlenmesinin faydalı olacağını düşünüyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder