Gündem yoğun, haberler çarpıcı, 12 Eylül'e 1 kala bir yandan 80 darbesinin yıldönümü muhabbetleri, bir yandan da yarın açılacak okullara ilişkin mebzul haberyorum var. Bu sıkışıklıkta insan nefessiz kalır diyerek kendimi gündemin dışına savuruyorum izninizle. "Eşek muhabbeti" saymazsanız, trajikomik bir hikâyeyle şenlendireyim istiyorum gününüzü. Önce bir yerlerden duydum sonra bizzat gidip gördüm görüntüledim. Balkan Savaşı'ndan sonra Ege'deki kıyı kasabaları ve adalardan göçen Rumlar'dan kalan eşekler on yıllar içinde üreyip çoğalarak binlerle ifade edilecek sayıya ulaşmış. Dediğim gibi duyunca zaten Ege taraflarında olduğumdan hemen el koydum habere.
KUM GİBİ
Oldukça çarpıcı manzaralar var. Yörede "yadigâr" diye anılan eşeklerin çoğu, sürü halinde ve yılkı atları gibi başıboş yaşıyor.
Bazıları sahiplenilip turizmden taşımacılığa iş görüyor. 'Serbest dolaşım hakkı' olan bu sevimli hayvanlara; Çeşme'den tutun, Ayvalık, Marmaris ve Datça'nın kıyı kasabalarına, koylar, bükler, çayır çimenliklerine kadar her yerde rastlanıyor.
Hepsi de turistlerin ilgi odağı, sevgi topağı oluyor. "Burada ne çok eşek var" yahu" dedim güldü Garson Mustafa. "Sen daha ne gördün ki Savaş Abi? Kum gibi eşek kaynar buralar" dedi. Bozukkale, Mesudiye, Selimiye civarında yüzlerce başıboş eşek dolaşırmış, öyle diyor Garson Mustafa. Şaşırıp sorgu suale başladım bu eşek meselesini. O, "Gençmiş, cahilmiş, evveliyatını pek bilemezmiş..."
Soruyorum: Peki kim bilir? - Cevdet Amca bilir. Nerede Cevdet Amca? - Aha şurada. Salih Ağa'nın kahvede oturup duruu. Git halleş, dertleş anlatsın sana abi.
BALKAN HARBİ SONRA
Yanına çömüp ince bellide art arda çay yuvarlarken hakkını ben de teslim ettim Cevdet Amca'nın. Eşek mevzusunun tarihini de, öykülerini iyi biliyor bu yaşlı adam. Kâh gözüyle görmüş kâh birinden duymuş gibi anlatıyor. Merhum Eşref Şefik'in radyo sohbetlerini anımsatan tatlı dili de caba...
- Ovvv güzel kardeşim ooov! Balkan Harbi öncesinde çok Rum ahali yaşarmış buralarda malum. Her Rum ailenin de ille ki 1-2 eşeği olurmuş. Babalar her gün doğumu bunlara biner, bağa bostana gidermiş. Binlerle eşek varmış düşün hele. Sonra gitti o Rumlar'ın çoğu... - Gittiler elbet. Gittiler de eşekleri bırakarak gittiler. Yanlarına ne alacaklarsa bu eşeklerin sırtına vurup kıyıya, teknelerin yanına kadar taşıttılar. Sonra sırtlarındaki semerleri bile alıp kayıklara bindiler, onları başıboş bırakıp açıldılar denize. Şimdi gördüklerin o yadigâr eşeklerin torunlarıdır. Kimse sahiplenmemiş mi bunları? - Hükümet derde derman olmak istemiş.
Yazık bu zavallı hayvanlara diye emir çıkartmış kaymakamlara. Kale burçlarında, köy kırlıklarında toplamış, yedirip içirmişler önce. Bazılarını sahiplenmek isteyen olmuş ama ne zor iş. Yuları yok, semeri yok.
Tutup kulağından çekmeye çalışsan inat hayvan bu.
'BU EŞEKLER KAHKAHA ATAR'
Gel dersin gelmez he mi?
- Sen oradan çekersin, o direnir, kazık eder ayağını kıpırdamaz. Deptiği, çifte attığı çok kişi de telef olmuş valla. Hem bunların on tanesi bir arada anırmaya başlasın kızıl kıyamet kopar bilesin. Durulmaz olur orası.
Hem bakmışlar ki bunlara yem yetmeyecek, salmışlar hepsini dağa, bayıra. O sırada önümüzden 'serbest dolaşım hakkı' bulunan bir çift eşek geçiyor. İşaret edip soruyorum. Bunlar onların torunları mı yani Cevdet Amca? - He yaa!.. Onların torunları. Biz fazla ilgilenmiyoruz ama elin Alaman'ı, Fransız'ı gelip fotoğrafını çekiyor, seviyor, insanla konuşur gibi konuşuyor bunlarla. Güldürdükleri bile oluyor onları.
Gördün mü sen hiç gülen eşek. Kahkaha atar gibi güler, anırır bu eşek milleti, şaşarsın ki öyle böyle değil.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder