Sizin "balıkçı" olarak tanıdığınız sakallı şair Orhan Alkaya çok eski arkadaşımızdır.
Bizim gibi altmışında heves edip sakal bırakanlardan değildir, bildik bileli sakallıdır.
Orhan'ın dizinin yeni bölümünde oynamaması dedikodulara yol açtı, acaba yapımcıyla kavga edip ayrılmış mıydı? (Bu tür saçmalıklar eğitimi ve beğenisi kıt ev kadınlarına yönelik mükemmel reklam oluyor, Internet'te sitecilik eden çocuklara da ekmek çıkıyor: Balıkçı öldü mü, Ali Kaptan kaldı mı, Caroline geneleve düştü mü?)
Alkaya, bu dizi serüvenini "tadında bırakmak" gerektiğini açıklamış (dizici esnafında hiç rastlanmayan bir meziyet), üstelik işi başından aşkınmış, şu sıralar Şehir Tiyatroları'nda "Rosenbergler Ölmemeli" adlı oyunu sahneye koymaktaymış...
Aman Orhancığım orada dur, çünkü ölüyü diriltmeye çalışmakla, kendi gitmiş adı kalmış KGB'nin oyununa geliyorsun!
Tarihi geniş kitlelere sevdirmiş, bizim de keyifle okuduğumuz iki popüler Fransız yazarından biri olan Alain Decaux'nun kaleme almış olduğu bir oyundur bu... (Diğer tarihçi de Andre Castelot... Erdal Bey bilir ve sanırım o da sever...)
Sol çevrelerde fırtınalar koparmıştı.
Solla hiçbir ilgisi bulunmayıp yalnızca tipik bir "Milli Şef sanatçısı" olan Melih Cevdet Anday da çok ünlü bir şiir yazmıştı bu konuyla ilgili... "Karanfil"... Bir çift güvercin havalansa, yanık yanık koksa karanfil... Güzel şiirdir.
Elbette Zülfü Livaneli tarafından bestelenip terennüm de edilmiştir. Olmasa şaşardım.
Her komünist, atom bombasının sırlarını çalıp Sovyetler Birliği'ne iletmek suçundan 1953 yılında elektrikli sandalyede idam edilmiş Rosenberg ailesinin, Amerikan komünistleri Julius ile Ethel Robenberg'in suçsuz olduklarına yüzde yüz iman etmişti... (Anlaşılan bizim Orhan da oralarda kalmış.)
Rosenberg çiftinin iki de oğlu olacaktı, şimdilerde yetmişlerine merdiven dayamışlardır...
Bu oyun dilimize de tercüme edildi, Dostlar Tiyatrosu'nda Genco Erkal ile Ayla Algan oynadılar, biz de gittik seyrettik, çok etkilendik, çok beğendik... 1970 yılı falan olmalı...
Fakat aynı sıralarda Kruşçev'in anıları da yayınlandı. (Doğru telaffuzu Hruşçof'tur ama ağzımızda yer etmiş, "galat-ı meşhur" olmuş, Kruşçev demeye devam edelim.)
Anlı şanlı Türk solu, Kruşçev'in bu çok önemli hatıratıyla hiç mi hiç ilgilenmedi. (İşine gelmediği için Soljenitsin'in o müthiş "Gulag Takımadaları"yla da ilgilenmeyecekti.)
Kruşçev, 1950 yılında ilk Sovyet atom bombasının yapımında "Rosenbergler'in katkılarından çok yararlandıklarını" söylüyordu!
Yani, Rosenberg çifti sütten çıkmış ak kaşık değildi.
Suçluydular.
Gerekçesi ne olursa olsun... İster komünistlik gayreti, ister solculuk dayanışması, ister "nükleer denge sağlamak yoluyla barışa katkı" safsatası... Soğuk savaşın en civcivli döneminde, devletlerinin askeri sırlarını çalmışlar ve düşmana vermişlerdi.
İdam edilmeleri gerekir miydi? O günün şartlarına göre evet. Bugünün anlayışına göre, belki ağırlaştırılmış müebbet...
Dünya solu, Avrupa solu, Türk solu, KGB propagandasının oyununa gelmişti!
Dünya solu uyandı fakat Türk solu bu oyuna bugün de gönüllü olarak gelmeye meyillidir.
Orhancığım, balık tutarken bunları da düşün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder