2 Temmuz 2011 Cumartesi
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kimi söylemlerine baktığınızda, Türkiye’nin demokratikleşme yolunun açık olduğu umuduna kapılabilirsiniz.
Ancak iş kritik konulardaki uygulamaya geldiğinde umut yerini koyu bir karamsarlığa bırakır.
Sayın Kılıçdaroğlu göreve geldiği günden bu yana her kritik aşamada Ergenekon zihniyetine teslim oldu ve o doğrultuda adım attı.
Mehmet Haberal’ı aday gösterip arkasında durması, ardından tahliye kararı çıkmayınca Meclis’i boykot etmesi bunun göstergesi.
Şimdi bu kriz çözülse ve yeni anayasa gündeme gelse, CHP’nin burada da Ergenekoncu zihniyete teslim olan, onların görüşlerini savunan bir noktada direnç göstereceğini öngörebiliriz.
Vesayet sisteminin devlet içindeki gücünü korumaya yönelik bir duruşun gündeme geleceğini öngörmek yanıltıcı olmaz.
CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçirdiği badirelere bakınca bunun şaşırtıcı olmadığını da söyleyebiliriz.
Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül, Bülent Arınç gibi isimler Milli Görüş’ten koptuklarında “yeni’’ bir anlayışı savunmak amacıyla yola koyulmuşlardı.
Örgütlenmelerinden parti programına kadar her alanda bu yeniliği yansıttı yeni kurulan AK Parti ve yönetici kadroları.
Oysa Kemal Kılıçdaroğlu, Baykal’ın kasedi ortaya çıkıp genel başkanlık koltuğu boşalana kadar yeni bir CHP adına hiç ağzını açmadı.
Seçim meydanında sık sık gündeme getirdiği ‘’Yeni CHP’’nin ideolojik altyapısını ortaya koyup bir genel başkanlık mücadelesi vermedi.
Yenilik CHP ve Kılıçdaroğlu açısından seçimde daha iyi bir sonuç almaya yarayacak taktik bir politika olarak görüldü.
CHP’nin hala eskisinden çok farklı olmadığının en açık göstergesi, Ergenekon krizinde açıkça ortaya çıktı.
Deniz Baykal ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun Mehmet Haberal için aynı boykotçu anlayışta buluşması, CHP çatısı altında yeni bir şey olmadığını en açık göstergesi.
Son gelişme Kılıçdaroğlu’nun CHP’de ‘’Ergenekon zihniyetinin vesayeti’’ altında görev yaptığını ortaya koydu.
Bu partinin en kritik konularda ortaya koyacağı politikanın ipuçlarını vermekte.
Diyalog çözer
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün muhalefet partisi lider ve temsilcileriyle yaptığı görüşmeler önemli.
Hem CHP, hem BDP temsilcilerinin Çankaya’daki toplantılardan umutla ayrılmaları bunun işareti.
Cumhurbaşkanı’nın elinde bu krizi çözecek sihirli bir değnek yok ama siyasetten gelen ve karşılıklı diyaloğun önemini bilen bir devlet adamı olarak çözüm isteği ve iradesini göstermesi önemli.
Aslında CHP ve BDP boykot kararından vazgeçip Meclis’e girseler, burada da karşılıklı doğrudan görüşmelerin yolu açılabilir.
Meclis’e girmek muhalefet açısından bir teslimiyet işareti değil, en önemli sorunları bile demokratik sistem içinde çözme çabası olarak algılanacaktır.
Krizler derin diyalogların önünü açan fırsatlardır bazen.
Türkiye’nin büyümesi
Financial Times’ta manşet, Wall Street Journal’da ikinci haberdi.
Yüzde 11’lik büyümenin yarattığı risk vurgulanıyor ve Merkez Bankası’nın faizleri yükseltmeme kararı eleştiriliyordu.
Ekonomi uzmanı değilim ama bu kadroların Türkiye’yi en çalkantılı dönemde bile emin sulara çıkardığına tanıklık etmiş bir yurttaş olarak kaygılı değilim diyebilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder