Parti Meclisi'ndeki tartışmalar CHP'nin ontolojik sorununun derinleşerek süreceğini gösteriyor. CHP'nin kendisini ifade edeceği yeni bir anlam çerçevesine ihtiyacı var. Herkes bir şeylerin eksikliğinin ve yanlışlığının farkında. Düzeltmek için yemin etmek gerekmiyor.
Binnaz Toprak, Parti Meclisi'nde 'laiklik yeni baştan tanımlanabilir' dediği zaman herkes ayağa kalkıyor. Laikliği yeni baştan tanımlamaya kalkmak, geçmişte kalmış ve tüketilmiş bir tartışma. Sorun şurada: Binnaz Toprak'a itiraz edenlerin ellerinde bir laiklik tanımı yok. Laiklik 'yeniden' değil 'ilk defa' tanımlanacak. Hiç olmazsa CHP'liler için. Askerin müdahale gerekçesi olarak kasten bulanık tuttuğu bu kavramla CHP ne kendi içinde ne de Türkiye'de 'yenilik' yapamaz. Geçmiş, CHP için kaldıramayacağı kadar ağır bir yük. Binnaz Toprak sosyal demokrasiyi CHP'nin altı okundan 'devletçilik' içine yerleştirmeyi öneriyor. Bu genetik reflekse Avrupa'daki solcu kargalar bile güler. Refleks genetik; zira 1965'te İsmet İnönü CHP'yi 'ortanın solu'na yerleştirirken de, solculuğu 'devletçilik' ile açıklamıştı. Sonra Bülent Ecevit çıktı, solculuğu altı okun içinde yer alan 'halkçılık' ile temellendirdi. Sorun, bugünün global ekonomisi içinde 'soğuk savaş'ın 'refah devleti'ni savunarak solculuk yapmaya kalkmak değil. CHP devletçiliği bugüne kadar bir ekonomi politikası tercihi değil, düpedüz siyasî anlamda 'devletten yana olmak' şeklinde anladı ve uyguladı. CHP'nin anladığı devlet ise, bugüne kadar halkın dışarıda bırakıldığı ve sadece küçük bir azınlığın temellükünde olan 'askerlerin devleti' idi.
AK Parti lideri yemin krizinde CHP'ye, kedinin fare ile oynadığı gibi davrandı. CHP liderinin ve örgüt olarak CHP'nin bütün cıvataları ve vidaları gevşedi. Kasnak dağıldı. Kılıçdaroğlu niçin yemin etmediklerini açıklayamadı. 'Biz yargıya müdahale etmiyoruz, sadece arkadaşlarımızın yemin etme hakkına saygı gösterilmesini istiyoruz' gerekçesinin ne anlama geldiğini kimse anlayamadı. Yemin etmeme kararının grupta tartışmaya açılmamasını Parti Meclisi'nde "eğer böyle yapsaydım grup 'evetçiler', 'hayırcılar' ve 'genel başkancılar' diye üçe bölünecekti." diye savunmuş. Galiba kimse sormuyor: 'CHP, yemin etmeden grup kararı alamıyor mu?'
CHP yemin krizinden ciddî ölçüde hasar görerek çıktı. Özellikle parti içine bir liderlik sorunu bırakarak. Kılıçdaroğlu seçimden aldığı hasarın üzerine bir de yemin krizinden aldığı hasarı eklemiş oldu. 'Yeni CHP' iddiası çöktü. Kampanya dönemindeki projelerin pırıltısı kayboldu. CHP parti içi ontolojik sorunların üstesinden gelmek için uzun süreceğe benzeyen tartışmaların kucağında. 'Yeni CHP' ideolojik bir arayış değil, aslında büyük ölçüde bir tercih sorunu. Soğuk Savaş'ın, askerî vesayet döneminin alışkanlıklarından vazgeçip parlamenter demokrasinin sınırları içinde kalmayı tercih etmek. Bu sınırların içine yeni çözümler yerleştirmek çok zor değil. Devlet din üzerindeki tekelini sürdürecek mi, yoksa dinden elini ayağını çekecek mi? Laikliği yeniden tanımlamak artık Türkiye'nin sorunu değil, sadece CHP'nin zincirlerinden kurtulma sorunu.
Türkiye demokrasinin gölgesinde bir hukuk devrimi yaşadı. Demokratik istikrar ve hukuk üzerindeki yüksek yargı vesayetinin kaldırılması savcıların ve yargıçların gücünü ve cesaretini artırdı. Yargı hukuksuzluk iddiaları söz konusu olduğu zaman boşluk bırakmıyor ve nalına da mıhına da vuruyor. Hiç kimse artık dokunulmaz değil; hiç kimse hukukun üstünde değil. Generalleri, Aziz Yıldırım'ı ve Zahid Akman'ı tutuklayıp cezaevine koyan bir yargı iş başında. Adaletin kılıcı önünde istisnasız herkesin boynu kıldan ince artık. Bu durum hepimiz için hukuk güvencesi demek. Adalete güven, devlete ve birbirimize güvenmemiz demek.
Bu eşsiz tabloda CHP'nin tek bir fırça darbesi denebilecek bir katkısı bile yok. Tersine hukuk, üstünlüğünü CHP'nin engelleme çabalarına karşı kanıtladı. Şu yemin krizi de hukuku arkasından dolanıp, Ergenekon davasına müdahale entrikaları yüzünden çıkmadı mı?
CHP krizden şu dersi çıkarmalı: Hukuk her şeyin üstünde olacak. Bu farkındalık CHP'nin durumu anlamasına yeter ama partiyi içine düştüğü krizden çıkarmak için başka şeyler de lâzım.
Binnaz Toprak, Parti Meclisi'nde 'laiklik yeni baştan tanımlanabilir' dediği zaman herkes ayağa kalkıyor. Laikliği yeni baştan tanımlamaya kalkmak, geçmişte kalmış ve tüketilmiş bir tartışma. Sorun şurada: Binnaz Toprak'a itiraz edenlerin ellerinde bir laiklik tanımı yok. Laiklik 'yeniden' değil 'ilk defa' tanımlanacak. Hiç olmazsa CHP'liler için. Askerin müdahale gerekçesi olarak kasten bulanık tuttuğu bu kavramla CHP ne kendi içinde ne de Türkiye'de 'yenilik' yapamaz. Geçmiş, CHP için kaldıramayacağı kadar ağır bir yük. Binnaz Toprak sosyal demokrasiyi CHP'nin altı okundan 'devletçilik' içine yerleştirmeyi öneriyor. Bu genetik reflekse Avrupa'daki solcu kargalar bile güler. Refleks genetik; zira 1965'te İsmet İnönü CHP'yi 'ortanın solu'na yerleştirirken de, solculuğu 'devletçilik' ile açıklamıştı. Sonra Bülent Ecevit çıktı, solculuğu altı okun içinde yer alan 'halkçılık' ile temellendirdi. Sorun, bugünün global ekonomisi içinde 'soğuk savaş'ın 'refah devleti'ni savunarak solculuk yapmaya kalkmak değil. CHP devletçiliği bugüne kadar bir ekonomi politikası tercihi değil, düpedüz siyasî anlamda 'devletten yana olmak' şeklinde anladı ve uyguladı. CHP'nin anladığı devlet ise, bugüne kadar halkın dışarıda bırakıldığı ve sadece küçük bir azınlığın temellükünde olan 'askerlerin devleti' idi.
AK Parti lideri yemin krizinde CHP'ye, kedinin fare ile oynadığı gibi davrandı. CHP liderinin ve örgüt olarak CHP'nin bütün cıvataları ve vidaları gevşedi. Kasnak dağıldı. Kılıçdaroğlu niçin yemin etmediklerini açıklayamadı. 'Biz yargıya müdahale etmiyoruz, sadece arkadaşlarımızın yemin etme hakkına saygı gösterilmesini istiyoruz' gerekçesinin ne anlama geldiğini kimse anlayamadı. Yemin etmeme kararının grupta tartışmaya açılmamasını Parti Meclisi'nde "eğer böyle yapsaydım grup 'evetçiler', 'hayırcılar' ve 'genel başkancılar' diye üçe bölünecekti." diye savunmuş. Galiba kimse sormuyor: 'CHP, yemin etmeden grup kararı alamıyor mu?'
CHP yemin krizinden ciddî ölçüde hasar görerek çıktı. Özellikle parti içine bir liderlik sorunu bırakarak. Kılıçdaroğlu seçimden aldığı hasarın üzerine bir de yemin krizinden aldığı hasarı eklemiş oldu. 'Yeni CHP' iddiası çöktü. Kampanya dönemindeki projelerin pırıltısı kayboldu. CHP parti içi ontolojik sorunların üstesinden gelmek için uzun süreceğe benzeyen tartışmaların kucağında. 'Yeni CHP' ideolojik bir arayış değil, aslında büyük ölçüde bir tercih sorunu. Soğuk Savaş'ın, askerî vesayet döneminin alışkanlıklarından vazgeçip parlamenter demokrasinin sınırları içinde kalmayı tercih etmek. Bu sınırların içine yeni çözümler yerleştirmek çok zor değil. Devlet din üzerindeki tekelini sürdürecek mi, yoksa dinden elini ayağını çekecek mi? Laikliği yeniden tanımlamak artık Türkiye'nin sorunu değil, sadece CHP'nin zincirlerinden kurtulma sorunu.
Türkiye demokrasinin gölgesinde bir hukuk devrimi yaşadı. Demokratik istikrar ve hukuk üzerindeki yüksek yargı vesayetinin kaldırılması savcıların ve yargıçların gücünü ve cesaretini artırdı. Yargı hukuksuzluk iddiaları söz konusu olduğu zaman boşluk bırakmıyor ve nalına da mıhına da vuruyor. Hiç kimse artık dokunulmaz değil; hiç kimse hukukun üstünde değil. Generalleri, Aziz Yıldırım'ı ve Zahid Akman'ı tutuklayıp cezaevine koyan bir yargı iş başında. Adaletin kılıcı önünde istisnasız herkesin boynu kıldan ince artık. Bu durum hepimiz için hukuk güvencesi demek. Adalete güven, devlete ve birbirimize güvenmemiz demek.
Bu eşsiz tabloda CHP'nin tek bir fırça darbesi denebilecek bir katkısı bile yok. Tersine hukuk, üstünlüğünü CHP'nin engelleme çabalarına karşı kanıtladı. Şu yemin krizi de hukuku arkasından dolanıp, Ergenekon davasına müdahale entrikaları yüzünden çıkmadı mı?
CHP krizden şu dersi çıkarmalı: Hukuk her şeyin üstünde olacak. Bu farkındalık CHP'nin durumu anlamasına yeter ama partiyi içine düştüğü krizden çıkarmak için başka şeyler de lâzım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder