Bugün size Milliyet-Vatan satışından yeni haberler aktaracağım. Kimse yazamadığı için Milliyet zirvelerinden bana aktarılanlara göre Milliyet-Vatan satışı sonrası tablo şudur.
Erdoğan Demirören’in Milliyet ile Vatan’ı alması dinlediğime göre bir buyrukmuş!
Erdoğan Demirören’e al denmiş, Demirören de bu emir üzerine mecburen satın almış.
Satın alma gönülden olmadığı için sadece isim üzerinden olmuş, yani Demirören, Milliyet ile Vatan’ın mülklerini değil, ucuz olsun diye sadece ismini almış.
Erdoğan Demirören’in Milliyet ile Vatan’ı alması dinlediğime göre bir buyrukmuş!
Erdoğan Demirören’e al denmiş, Demirören de bu emir üzerine mecburen satın almış.
Satın alma gönülden olmadığı için sadece isim üzerinden olmuş, yani Demirören, Milliyet ile Vatan’ın mülklerini değil, ucuz olsun diye sadece ismini almış.
Ortaya çıkan tablo Korkmaz Yiğit’in durumunu çağrıştırıyor.
Malum, Yiğit de bir zamanlar siyasi iradenin talebi ile Milliyet’i almıştı.
Erdoğan Demirören’in Milliyet ile Vatan’ı alması sonrasında bu satın almayı uçakta karşılaştığım Erdoğan Bey’in dünürü işadamı Yılmaz Ulusoy’a sordum ve o da Demirören’in böyle işin altına siyasi iradeye rağmen asla ve kat’a girmeyeceğini söylemişti.
Erdoğan Demirören, Milliyet ile Vatan’ı aldıktan sonra kendisi medyayı bilmediği için Ali Karacan’ı yanına alarak kamuoyuna da Milliyet eski sahibine dönüyor imajını vermek istedi.
Ancak Demirören, işin içine girince Milliyet ile Vatan’ın gayya kuyusu olduğunu görmeye başladı.
Kuşkusuz Erdoğan Bey, bu iki gazetenin zararda olduğunu biliyordu lakin evrak üzerinde bu kadarını görmemişti.
Demirören bu tabloya görünce, yapmayı düşündüğü yeni atılımlar noktasında tereddüde düştü.
Alt yapı inşasından yeni matbaa makinelerine kadar hedeflenen pek çok atılımda frene basıldı.
Dahası; gazeteleri satın almasına karşın yazar ve yazı işlerinde zerre bir operasyon yapmadı ve Aydın Doğan’ın ekibi ile yoluna devam etti.
Editoryal faaliyetler için ortak alınan Ali Karacan, yazı işlerinden içeriye adım bile atmadı.
Aylar geçmesine rağmen Demirören’in kendi adamı diye aldığı tek isim sadece Murat Çelik ki o da oğul Yıldırım’ın Beşiktaş’tan ekibi.
Manzara bugün için ’bekle gör’ü çağrıştırıyor yani Erdoğan Bey yeni yatırıma pek hevesli değil.
Diyeceksiniz ki Erdoğan Demirören buyrukla gazete alacak pozisyonda değil yani Korkmaz Yiğit’le durumları farklı!
Bakın bulunulan konjonktürde zirve iradeye itiraz çok zor zira ortada Uzanlar operasyonu ile Aydın Doğan’a kesilen 3 milyar dolarlık vergi cezası örnekleri var.
Hem Beyoğlu’nun merkezinde tartışmalı çarşı inşaatın var ise yine o bölgede pek çok proje hedeflemişsen ve de yaptığın gaz işi tamamen devletin gözetiminde ise yukarıdan gelen isteme hayır diyebilmek çok kolay değildir.
Bu arada önemli bir ayrıntıya dikkatinizi çekmek istiyorum.
Aziz Yıldırım’dan sonra Sadri Şener de gözaltında. Beşiktaş’ta ise malum kupa maçı finali ile ilgili iddialar bağlamında Yıldırım Demirören değil de sadece bir yönetici gözaltında. Niye acaba? Milliyet ile Vatan’ı satın aldıkları için mi?
TEKER TEKER
Başbakan sürgündeki Kürtçüleri topluyor!
Adı: Kemal Burkay!
O kim mi?
Tescilli Kürtçülerden!
Burkay 30 küsur sene sonra Türkiye’ye döndü ve dönerken aynen şu ifadeyi kullandı:
“Başbakan çağırdı ben de döndüm.”
Burkay, bu arada bizzat Beşir Atalay’ın kendisini telefonla aradığını sözlerine ilave ediyor.
İyi ama Kemal Burkay neden şimdi?
Başbakan’dan tam da bu süreçte niye böyle bir çağrı?
Yeni Anayasa ve siyasi özerkliğin dillerde olduğu bir süreçte böyle bir çağrı masum olarak görülebilir mi?
Bırakın Öcalan’la müzakereyi, sadece Burkay olayı bile Kürt meselesinde bir yerlere koşulduğunu göstermiyor mu?
Burkay ve Şerafettin Elçi gibiler Öcalan’dan metot olarak ayrılıyorlardı, iktidar, pardon ABD onları bir potada eriterek malum hedefe kilitlendi haberiniz ola!
YAKIŞIR(!)
Müjde Mümtaz’er, Öcalan paşa oluyor!
Mümtaz’er Türköne’yi biliyorsunuz!
Çiller döneminde devlet için kurşun atanlar da şereflidir şiarını(!) devlete benimseten isimdir.
Mümtaz’er o şiarı(!) benimsetmesi ve bunun sonucu olarak faili meçhul cinayetlere başvurulmasının kefaretini ödemek istemesinden midir yoksa çok kızdırdığı PKK’lıların gönlünü almak için midir bilmem aynı şu lafı etmişti:
-Osmanlı’da isyan edenlerin reisleri çağrılıp paşa yapılır ve uzlaşılırdı. Türkiye Devleti de Öcalan’ı paşa yapıp uzlaşmalı.
Ve heyhat aynen bu oluyor!
Nasıl mı?
Aylardır devlet ve hükümetle müzakere eden Öcalan nihayet bir konseyin kurulmasına karar verildiğini üç gün önce ilan etti.
Ehh böyle bir anlaşmaya varıldı ise -ki Öcalan’ı hiç kimse yalanlamadı- Bebek katili herhalde kendine bir paşalık sözü almıştır!
ÜÇ YIL BOŞA GİTTİ
Deniz Feneri’nde olanlar!
Zahit Akman ile Zekeriya Karaman ve Kanal 7 ekibi tutuklandı.
Bu tutuklamanın anlamı Deniz Feneri’nde yaşanan rezilliklerin yargı tarafından da dikkate alınmasıdır.
Hayır, biz bazıları gibi kesin sonuç alınmadan yargısız infaz yapmayacağız ama Deniz Feneri davası aslında yargı hükmü ortada olan bir olayın devamıdır. Alman yargısının kararı malum ve Akman ile Karaman bu dosyanın devamında vardırlar. Burada sorgulanması gereken, neden 3 yılın beklendiğidir?
Dahası Deniz Feneri işi büyük bir organizasyon, dolayısı ile bu soruşturmanın genişlemesi gerekmiyor mu?
Bu arada hatırlayın Başbakan Erdoğan, Zahit Akman RTÜK Başkanı iken hakkında soruşturma yapabilme kararını kendi emrine alarak onun yargı karşısına çıkmasını engellemişti. Zahit şimdi tutuklandığına göre, Başbakan acaba verdiği ona kalkan olma kararından şimdi pişman mıdır...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder