11 Temmuz 2011 Pazartesi

PKK, askerleri neden kaçırdı?

PKK, kritik bir süreçte iki asker ve bir sağlık teknisyenini kaçırdı.
Askerlerden biri astsubay başçavuş diğeri uzman çavuş.
Temennimiz odur ki, sağ salim kurtulurlar veya kurtarılırlar.
Lice-Bingöl Karayolu'nda yol kesen teröristlerin, karakteristik infaz şekli olarak öldürmek yerine kaçırmayı tercih etmesi, farklı bir stratejinin sahneleneceğini düşündürüyor bana.
Gözlerimde şu sahneler canlanıyor.
Ahmet Türk, "Savaşın gücünü herkes görecek" diyor.
Öcalan, BDP'ye "Hükümetle uzlaşın ve Meclis'e girin" diyor.
Bundan 2-3 gün sonra PKK yol kesip iki asker ve bir sivili kaçırıp götürüyor.
Öncelikli amaçları öldürüp gözdağı vermek olsaydı, eskiden yaptıkları gibi orada öldürürlerdi.
Ahmet Türk, "Bizim üzerinde durduğumuz, ortak aklı ortaya koyamazsak maalesef bu tür olaylarla her zaman karşı karşıya kalma ihtimali var" diyor.

Yani bizim istediğimiz noktaya gelmezseniz, bazen ölünüz bazen diriniz diyor.
Dağlıca saldırısı sonrası yaşananların tekrar yaşanması ihtimali var.
Dağlıca'da rehin alınan askerler, PKK tarafından BDP'lilere teslim edilmişti.
Bu kez de terör örgütünün elinde yine rehineler var.
PKK, kaçırdığı askerleri elinde tuttuğu sürece, BDP'ye yine gün doğacak.
Kaçırılanların yakınları tabii olarak derin bir elem içinde kalacaklarından, BDP'lilere "rehineleri kurtarma elçiliği" ve "barış ve demokrasi yanlısı olduklarını gösterme" gibi bir zemin doğabilir.
PKK'ya, rehineleri bırakma yolunda çağrı yapması bile BDP'ye yeni anayasal süreçte ve Kürt sorununda alan kazandırma potansiyeli taşıyor.
PKK, bu önemli süreçte BDP'ye yeni bir koz mu vermek istiyor?
BDP'liler rehineleri almaya giderse veya bu konuda PKK'ya çağrı yaparsa hiç şaşırmam.
Ne yani rehinelerin sağ salim kurtulması için gayret gösterecekler diye de mi BDP'yi suçlayacağız diyebilirsiniz.
Haklısınız.
Ben sadece kaçıran elle, kurtarmaya elçilik eden elin aynı bedende olduğuna işaret ediyorum.
Bedenin bir eli vuruyor, bombalıyor, öldürüyor, kaçırıyor.
Diğer eli de bazen iyi polislik bazen de bu eylemlerin siyasetini yapıyor.
Suç soruşturması mı Fenerbahçe soruşturması mı?
Ayıp oluyor gerçekten.
Tepkiler Fenerbahçe taraftarlarına hiç yakışmıyor.
Polise ve medya mensuplarına saldırmak nasıl izah edilebilir?
Bu tür saldırılar, Fener üzerindeki şaibeyi dağıtmaya değil artırmaya yarar.
Aziz Yıldırım'ın iddia edilen vahim girişimleri yoğun delillerle soruşturuluyorsa, savcının, polisin ve bunları haber yapmakla görevli medyanın suçu ne?
Eğer bu vahim iddialar suç içeriyorsa, savcılar bunları "Fenerbahçe aşkına" görmesinler mi?
Ülke kaos planlarının ve terörün kıskacındayken, savcı ve polis işi gücü bırakıp Fener'i çökertmeye çalışıyor öyle mi?
Ayıptır!
Çocukluktan Fenerli birisi olarak mahcup oluyorum doğrusu.
BDP'lilerin saldırı ve tedhişinden, ortalığı ateşe vermesinden şikâyet ederken, şimdi de Fenerbahçe taraftarlarıyla mı uğraşmalı bu ülke?
Savcı ve adli kolluk ekibi gerçekten tam tekmil bir soruşturma yapmış.
Aziz Yıldırım'ın durumu da hukuken vahim görünüyor.
Fenerbahçe aşkını Aziz Yıldırım ve ekibine sığdıranlar, taraftarlık binicine sahip değildir.
Fenerbahçe, Aziz Yıldırım'la Fener olmadı.
Aziz Yıldırım'dan önce de vardı, ondan sonra da Fenerbahçe gerçeği devam edecek.
Soruşturulan ve tutuklamaya konu olan Fenerbahçe değil, Aziz Yıldırım ve Şekip Mosturoğlu'nun illegal görünümlü eylem ve bağlantıları.
Fenerbahçe sevgisinin sebebi, adam gibi sahaya çıkıp futbolun cezbedici hünerlerini sergilemesi ve "işte Fener" duygusunu tattırmasıdır.
Bu duygunun üzerindeki şaibe ve suç bulutlarını dağıtmak da yargının işi.
Bu memlekette orgeneraller, başsavcılar, milletvekilleri tutuklanırken bu kadar nümayiş ve gürültü olmadı.
Bırakın İngilizler'in lanet holiganlarından farkımız olsun.
Kaos ve istikrarsızlık baronlarının eline, bir hançer daha vermeyin.
Bırakın yargı gerçeği ortaya koysun.
Yargı sporsallaşma ve takım fanatizminden muzdarip değil merak etmeyin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder