Bir tiyatrocu arkadaş vardı... Hani boş zamanlarında okunmayan gazetelerde yazarlık da ediyordu... Hani seçimi AKP kazanınca "Atatürk'ün yüzüne bakamıyorum" demişti. (Evinin duvarında Atatürk resmi varmış, ona bakamıyormuş.)
Bu arkadaş bir zamanlar açlık grevi de yapmıştı.
Sebebi neydi, neyi protesto ediyordu vallahi hatırlamıyorum, bir sabah açlık grevine başladı. Elbette bütün televizyon muhabirleri sazan gibi izlemeye geldiler, kameralar kuruldu, ayarlandı, uydu çanakları gökyüzüne dikildi...
Fakat hevesleri çabucak kursaklarında kaldı: Arkadaş akşama doğru acıkmış, açlık grevine "bir buçuk İskender'i" gövdeye indirerek son vermişti!
Bu kişilik yapısıyla Atatürk'ün yüzüne elbette bakamaz.
Fakat bir başka açlık grevinde televizyonculara daha fazla iş çıkmıştı.
Bu sefer açlık grevini yapanlar da televizyoncuların kendileri, ayrıca şirketin muhasebecisi, personel müdürü falandı. (Pardon, bunun kibarcası "insan kaynakları departmanı başkanı" mı oluyor?)
Bunlar bir başladılar, Ramiz Paşa'dan Doğu Perinçek'e kadar bütün "hamiyyetli vatan evlatları" destek vermeye koştular... Hükümete uyuzluk etme vesilesi çıkmıştı.
Bendeniz de o arada, şaklabanlık sevmediğim için, yemek yemeyi ve yazı yazmayı sürdürüyordum.
Fakat bir de baktım, ila maşallah arkadaşlar da sürdürüyorlar!
Kameralar çekim yaptığı sürece soluk benizleri ve uzamış sakallarıyla cılız cılız bakıyorlar, kameralar gidince tavuk suyuna domatesli şehriye çorbası, ayrıca kolalı içecekler, meyva... Aç kalmasın çocuklar!
"Bu ne rezilliktir yahu?" dedim arkadaşlardan birine.
Meğerse "açlık grevi" başka şeymiş, "ölüm orucu" başka şeymiş!
O benim dediğim ölüm orucuymuş. Ölüm orucunda hiçbir şey yenmezmiş. Oysa açlık grevinde hafif gıdalar alınabilirmiş, çorba, meyva suyu, bisküvit (pardon, püskevit) falan.
Pilates topu da getirt, hem hükümeti protesto et, hem kilo ver, hem spor yap, sağlığını kazan.
Yeter ki şalgam suyuyla "acılı Adana" getirtip üstüne de şöbiyet çekme, işin suyu çıkmasın.
Şimdi CHP Meclis'te yemin etmeye hazırlanıyor.
Basın şaklabanları da bunu "kriz çözüldü" diye pazarlamaya...
Oysa ortada kriz mriz yoktu. Ota bota kriz demeye bayıldıkları için bunun da adını krize çıkardılar.
CHP yöneticileri, bu abuk eylemi söktüremeyeceklerini, sonuç almak bir yana pek daha fazla da sürdüremeyeceklerini anladılar. Ortada istedikleri gibi bir "güvence" müvence de yok ama basın amigoları bunu "Cemil Çiçek'ten güvence alındı" diye pazarlamayı bilirler.
"Tükürdüklerini yaladılar" diyecek münafıklara da "ortada tükürük balgam falan yok, biz tükürmedik, büyük su döktük" diyeceklerdir.
Deniz Baykal, bitmez tükenmez muhtemel kurultaylardan birinde "ben araya girdim de ikna ettim" bile diyebilir.
Neyse, olmayan kriz yarın çözülmek üzeredir. AKP'nin sonbaharda yapılacak bir ara seçimde 424'e çıkması önlenmiştir, eh bu da yabana atılır bir muhalefet başarısı değildir. (Öte yandan Apo'dan da Kürt milletvekillerine "yalan yere yemin edebilirsiniz çocuklar" şeklinde bir izin çıkmıştır.)
CHP yöneticileri de şimdi Atatürk'ün yüzüne bir bakmayı denesinler, bakalım kızmış mı yoksa gülmüş mü?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder