Ret cephesinin denize düşmüş gibi sarıldığı gerekçeye bakalım.
Diyorlar ki; bu anayasa paketi AK Parti’nin çocuğudur, bize hiç benzemiyor.
Onun için, sözümona ‘Hayır’da buluyorlar hayrı.
İyi de, niçin benzemiyor onlara?
Katkı vermek yerine Meclis’i boykot ettikleri, her reforma karşı çıktıkları, her değişikliği engellemeye çalıştıkları için
olabilir mi?
Retçilerin keyfe gelmesini beklememek, siyasi kabahat sayılıyor.
Hukukta, sahte delil üretmek diyorlar buna.
Ret cephesi de kendi mazeretini kendi elleriyle üretiyor.
Zahiren taraftar göründükleri 12 Eylül hesaplaşmasını AK Parti tek başına yaptı diye, itiraz ediyorlar.
Anayasa reformu kendi renklerinden tonlar taşımıyorsa, kim acaba buna sebep?
***
İngiltere’deki sıradışı doğum hadisesini hatırladım.
Hani, beş yıl evvel Afrika’dan göçmüş siyahi bir çiftin beyaz bebeği olmuştu...
Hesapta olmayan, gelmesi beklenmeyen, umulmadık bir misafir...
Daha da garibi, önceki iki çocuklarının tıpatıp ebeveyne çekiyor olması.
Nijeryalı Benjamin-Angela çifti, son bebeklerinin sarışın ve mavi gözlü doğmasına hayret ediyor.
Gen havuzlarında hiç olmayan bu özelliklerin yenidoğana nereden geçtiğini, bilim adamları da merak ediyormuş.
Babanın ilk tepkisi, ‘Bu çocuk benim mi?’ olmuş.
Şaşkınlık yaşamış haliyle ama, sahipleniyor çocuğunu.
Kendi sulbünden geldiğine inanıyor.
Anne de hakeza; bu durumu zuhurattan bir mutluluk olarak görüyor.
Sırf bu yüzden ‘Nmachi’ koyuyorlar adını, ‘Tanrı’nın güzeli’ demek.
Biyolojik anne-babasına benzemediği için, bebeği reddetmeyi akıllarından bile geçirmiyorlar.
Aksine, bakmaya kıyamadıkları güzelliğini tanrısal bir lütuf sayıp, şükrediyorlar hallerine.
Benzeştirmemek; beğenmeye,
bağ kurmaya, kadir kıymet bilmeye mani olmuyor.
***
Asıl hayretlik garabet nedir, biliyor musunuz?
Meşru bir Meclis’in yaptığı anayasa değişikliklerine ‘kökeni belirsiz’ ve ‘gayr-i meşru’ muamelesi çekme gayretkeşliğidir.
30 yıldır vaat ettiği anayasa önüne konduğunda, beğenmemektir.
Can attığı
hayaller başkası tarafından gerçekleştirildiğinde, burun kıvırmaktır.
Kendisinden bekleneni bir türlü yapmayıp, yapana da mani olmaktır.
Sivil ve demokratik bir anayasaya, AK Parti imzasını yakıştırmamaktır.
Parti kıskançlığı sebebiyle, darbeci generallerin vesayet rejimini, ona tercih etmektir.
Siyasi rakibi ağıt yaktı diye, kendi kurbanlarını, mağduriyet geçmişini tümden inkâr etmektir.
Başkası ağladığı için, kendi acısını reddetmektir.
Hem birlikte ağlayamamak, hem de bugünleri görmeye sevinememektir.
Evlat celladıyla yüzleşmeye, kayıp yılların hesabını sormaya yanaşmamaktır.
Yüzü gözü aydınlık, nur topu gibi bir anayasa fırsatının kadrini, kıymetini bilmemektir.
Hasılı, uzanamadığı ciğere mundar demektir.
Diyorlar ki; bu anayasa paketi AK Parti’nin çocuğudur, bize hiç benzemiyor.
Onun için, sözümona ‘Hayır’da buluyorlar hayrı.
İyi de, niçin benzemiyor onlara?
Katkı vermek yerine Meclis’i boykot ettikleri, her reforma karşı çıktıkları, her değişikliği engellemeye çalıştıkları için
olabilir mi?
Retçilerin keyfe gelmesini beklememek, siyasi kabahat sayılıyor.
Hukukta, sahte delil üretmek diyorlar buna.
Ret cephesi de kendi mazeretini kendi elleriyle üretiyor.
Zahiren taraftar göründükleri 12 Eylül hesaplaşmasını AK Parti tek başına yaptı diye, itiraz ediyorlar.
Anayasa reformu kendi renklerinden tonlar taşımıyorsa, kim acaba buna sebep?
***
İngiltere’deki sıradışı doğum hadisesini hatırladım.
Hani, beş yıl evvel Afrika’dan göçmüş siyahi bir çiftin beyaz bebeği olmuştu...
Hesapta olmayan, gelmesi beklenmeyen, umulmadık bir misafir...
Daha da garibi, önceki iki çocuklarının tıpatıp ebeveyne çekiyor olması.
Nijeryalı Benjamin-Angela çifti, son bebeklerinin sarışın ve mavi gözlü doğmasına hayret ediyor.
Gen havuzlarında hiç olmayan bu özelliklerin yenidoğana nereden geçtiğini, bilim adamları da merak ediyormuş.
Babanın ilk tepkisi, ‘Bu çocuk benim mi?’ olmuş.
Şaşkınlık yaşamış haliyle ama, sahipleniyor çocuğunu.
Kendi sulbünden geldiğine inanıyor.
Anne de hakeza; bu durumu zuhurattan bir mutluluk olarak görüyor.
Sırf bu yüzden ‘Nmachi’ koyuyorlar adını, ‘Tanrı’nın güzeli’ demek.
Biyolojik anne-babasına benzemediği için, bebeği reddetmeyi akıllarından bile geçirmiyorlar.
Aksine, bakmaya kıyamadıkları güzelliğini tanrısal bir lütuf sayıp, şükrediyorlar hallerine.
Benzeştirmemek; beğenmeye,
bağ kurmaya, kadir kıymet bilmeye mani olmuyor.
***
Asıl hayretlik garabet nedir, biliyor musunuz?
Meşru bir Meclis’in yaptığı anayasa değişikliklerine ‘kökeni belirsiz’ ve ‘gayr-i meşru’ muamelesi çekme gayretkeşliğidir.
30 yıldır vaat ettiği anayasa önüne konduğunda, beğenmemektir.
Can attığı
hayaller başkası tarafından gerçekleştirildiğinde, burun kıvırmaktır.
Kendisinden bekleneni bir türlü yapmayıp, yapana da mani olmaktır.
Sivil ve demokratik bir anayasaya, AK Parti imzasını yakıştırmamaktır.
Parti kıskançlığı sebebiyle, darbeci generallerin vesayet rejimini, ona tercih etmektir.
Siyasi rakibi ağıt yaktı diye, kendi kurbanlarını, mağduriyet geçmişini tümden inkâr etmektir.
Başkası ağladığı için, kendi acısını reddetmektir.
Hem birlikte ağlayamamak, hem de bugünleri görmeye sevinememektir.
Evlat celladıyla yüzleşmeye, kayıp yılların hesabını sormaya yanaşmamaktır.
Yüzü gözü aydınlık, nur topu gibi bir anayasa fırsatının kadrini, kıymetini bilmemektir.
Hasılı, uzanamadığı ciğere mundar demektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder