23 Temmuz 2010 Cuma
FENERBAHÇE çok kötü bir şey yaptı.
İki takım arasındaki maçların önemini azalttı. Biz Galatasaraylıları rahatlattı.
Şaka yapmıyorum.
Galatasaray-Fenerbahçe dostluk(!) maçını Galatasaraylılar Derneği’nde izledim.
Selçuk oyundan atıldığında Galatasaraylıların yorumu şu oldu: “Bunlar bizi 10 kişi ile bile yenerler.”
Nitekim öyle oldu.
Galatasaray tek kale oynadığı maçı kaybetmeyi başardı.
Ama ilginçtir, Galatasaraylılardan hiçbiri üzülmedi.
Şaka yapmıyorum.
Kimse umursamadı bile.
Bundan birkaç sene önce olsa, Galatasaray, Fenerbahçe maçını kaybetse, millet yemeden içmeden kesilir, yemekler masada kalır, ortalığı derin bir keyifsizlik, tatsızlık bürürdü.
Ama bu kez öyle olmadı.
Maç bitti. Millet biraz Galatasaray’a kızdı. Sonra herkes muhabbetine döndü.
Çünkü Fenerbahçe’ye yenilmek, Galatasaraylılar arasında vakayı adiyeye dönmüştü.
Hep olan ve pek de önemsenecek bir şey değildi.
Eve döndüğümde ben bile maçı hatırlamıyordum.
Normalde uykum kaçar, sinirden uyuyamazdım.
Hiç öyle olmadı.
Yattım uyudum.
Sabah da hiç sinirli uyanmadım.
Fenerbahçeliler bile benimle dalga geçmediler. Çünkü onlar da artık sıkıldılar bizimle dalga geçmekten.
Yazık oldu.
Ben Fenerbahçe’nin yerinde olsam, arada bir Galatasaray’a yenilirim.
Çünkü böyle olunca işin tadı kaçıyor.
Gerçekten.
CHP bölgeleri dengeliyor
KEMAL Kılıçdaroğlu'nun
CHP'ye bir hareket getirdiği kesin.
Kendini "kanaat önderi" zanneden bazıları, "Kılıçdaroğlu hayal kırıklığı" falan dese de sokaktaki durum bu değil.
Bunu Kılıçdaroğlu'nun yurt gezilerine katılanlar görüyor, söylüyor.
Gandi Kemal'in toplumda bir karşılığı var. Net.
Bunu AKP'lilerin her sohbete, "Kılıçdaroğlu'ndan bir şey
olmaz. Rüzgâr dindi" diyerek başlamasından anlıyorsunuz. Belli bir tedirginlik yarattığı kesin.
Tabii en önemlisi Kılıçdaroğlu, CHP'nin oylarındaki "bölgesel farklılıkları" kısa sürede gidermeye başladı.
CHP, 3. parti olduğu bölgelerde 2'nciliğe, hiç olmadığı bölgelerde ise kayda değer artışlara sahip.
Bu tablo da bunu net bir biçimde gösteriyor.
Haysiyet davasıydı
3 yılı biraz aşkın süre geçti.
Adalet geç de olsa tecelli etti. Dinç Bilgin'in TMSF'ye sunduğu birtakım belgelere dayanarak Sabah Gazetesi'ne ve ATV televizyonuna TMSF tarafından el konulmuştu.
Biz de o dönem bu el koymanın hukuksuz olduğunu, Dinç Bilgin'in sunduğu belgelerin sahte ve geçersiz olduğunu söylemiş ve dava açmıştık. Mahkemenin yürütmeyi durdurma kararına rağmen süreç durmadı ve Sabah ile ATV, TMSF tarafından bugünkü sahiplerine satıldı.
Biz ise kendi yolumuza gittik ve gidenin ardından ağlamak yerine Habertürk'ü kurduk. Sayenizde bugünlere geldik.
Ancak davamızdan vazgeçmedik.
Elimizden alınan gazete ve televizyonda gözümüz yoktu.
Ancak sahtecilikle suçlanmak ağırımıza gidiyordu. Asla ve asla hukuka aykırı bir işlem yapmamış, kimseyi kandırmamıştık. Bu yüzden davamızdan vazgeçmedik.
Adalet dün tecelli etti.
Dinç Bilgin'in TMSF'ye
sunduğu ve TMSF'nin de gazetemize ve televizyonumuza el koyma gerekçesi yaptığı belgelerin "sahte" olduğu mahkeme kararıyla tescillendi. Dinç Bilgin hapis cezasına çarptırıldı.
Biz "aklandık",
doğruluğumuz tescillendi.
Bu bizim açımızdan bir "haysiyet davası"ydı.
Adalet kimin haysiyetli, kimin haysiyetsiz olduğunu karara bağladı.
Haklılığımız kanıtlandı.
Şimdi biz bambaşka, pırıl pırıl bir yerdeyiz.
Haksız bir şekilde elimizden alınan gazetemiz ve televizyonumuz satıldı gitti.
Hiç ama hiç gözümüz yok.
Yeni sahibine hayırlı olsun.
Sayemizde devletimizin kasasına 1.1 milyar dolar girdi.
O da helali hoş olsun bu devlete. Önemli olan dürüstlüğümüze leke sürülmemesiydi. Çünkü hiçbir para onu satın alamazdı.
Sürülmedi. Ne mutlu bize.
O zaman terör niye?
ABD'nin Ankara'ya atadığı en zayıf büyükelçilerden biri olan Jeffrey'nin görev süresi doldu ve geri dönüyor.
Giderken de veda yemekleri yiyor.
Yerken de bir büyükelçinin asla etmemesi gereken laflar ediyor. Dün de parti temsilcileriyle yemek yerken ilginç laflar etmiş.
Sırrı Sakık'a "Eğer Kürtler Türkiye'den ayrılıp bir devlet kurarlarsa 3. sınıf bir Ortadoğu ülkesi olurlar" demiş.
Bir büyükelçi bunu söylememeli ama söylediği doğru. Hatta 3. sınıf iyimser bir tahmin.
Sırrı Sakık ise buna karşılık, "Ayrılıkçı Kürtlerin oranı yüzde 3'ü bile bulmaz" demiş.
Bu da doğru.
Bunun böyle olduğunu biliyoruz zaten. Ama bunu öğrenmesi gereken biz değiliz.
Bunu Sırrı Sakık ve partisinin bağlı olduğu terör örgütünün bilmesi gerek. Her gün bu ülkenin evlatlarını Türk-Kürt ayrımı yapmadan öldürmeye devam eden bir örgüt, Kürtlerin çok az bir bölümünü temsil etmesine rağmen, Türkiye'de yaşayan Kürtlerin tümüne birden zarar veriyor.
Birlikte yaşama iradesini giderek zayıflatıyor. İmralı'da sadece kendi geleceğini planlayan bencil teröristin de, dağdaki lider kadronun da bunu görmüyor olması mümkün değil.
Galiba en iyisi, kendini Kürt olarak tanımlayan herkesin katılacağı bir "self determinasyon"
oylamasına gitmek.
"Bağımsız Kürdistan istiyor musunuz" diye tek soru sorulacak.
Eğer "Evet" çıkarsa katılan herkes Kürdistan'a gidecek ve bağımsız devletinde yaşayacak.
Böyle bir referandumdan çıkacak sonucu tahmin etmek güç olmasa gerek.
NE ZAMAN O ADAM OLURUZ?
"Terörün kod adını 'Barış' yapmadığımız zaman."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder