23 Temmuz 2010 Cuma

KURTULMUŞ NE YAPACAK?

 
Bu eski hikaye. Erdoğan uzun zamandan beri Kurtulmuş’u yanında görmek istiyor. Bunu herkes söylüyor. Hatta bu konuyu görüştükleri de iddia ediliyor. Spekülasyon ya da değil, ama bu genel yaygın bir kanaat..
Erdoğan-Kurtulmuş dostluğu çok eskilere dayanıyor..
İddia şu ki, Erdoğan başkanlık, yarı başkanlık sistemine geçerse ya da Cumhurbaşkanı olacak olursa ya da kendinden sonrası için partisini emin ellere emanet etmek istiyor..
Bu senaryoya göre Erdoğan SP’yi değil, Kurtulmuş’u istiyor.. SP’nin de yoluna devam etmesinden yana..
SP, AK Parti karşıtlığından vazgeçer, dindar insanların hassasiyetlerini koruma adına ciddi bir politika üretebilirse, bu iş Erdoğan’ın elini güçlendirir.. Ciddi, saygın bir muhalefet parlamentoya renk ve derinlik kazandırır..

Sadece SP değil, saygın bir sağ ve saygın bir sol politik hareket de aynı yönde bir anlam, değer, ciddiyet ve ağırlık ifade eder.
Kurtulmuş, AK Parti’de önce 2., sonra 1. Adam olmak yerine, SP’nin başında, içinden geldiği ve güçlü bir varlık göstermesi gerektiğine inandığı, manevi değerleri önceleyen bir politik hareketin başında olmayı tercih etti.
SP’nin içinde; körükörüne AK Parti karşıtlığı ile temellendirilmiş bir siyaseti önceleyen, ulusalcı kesime yakın duran, hatta referandumda “Hayır” demek isteyen bir kesim de yok değil.. Hatta basında Haberal’ın parti içinden birileri ile teması olduğu yolunda iddialar bile var.. Hatta bu son krizin temelinde bu konunun yattığını söyleyenlerin var olduğu da yine basında yer alan iddialar arasında.
Ben böyle bir şeye ihtimal vermek istemiyorum.. Böyle bir şeyi parti tabanına açıklayamazlar..
Zaten parti yeteri kadar yara almışken bir de bu tuz biber olur.. Cindoruk, Saadet Partisi’ndeki gelişmelere de değinerek, “Saadet Partisi infilak etti, şimdi parçaları toplamaya çalışıyorlar, böyle bir infilaktan sonra toparlanamazlar. Kendi iç dünyalarını bilmiyorum ama Saadet Partisi çok büyük yara aldı” dedi. Bu işler böyle devam ederse bu iddia gerçek olur..
Sözkonusu olan sadece “manevi miras”, “politik miras”, “ideolojik miras” değil, “mali miras” da bu işin bir başka yanı..
Bu işin sonu ne olur bilmiyorum.. Numan Kurtulmuş’un nefesi nereye kadar yeter onu da bilmiyorum.. Yarın eğer anlaşmazlık olur, herkes kendi yoluna gidecek olursa, teşkilat bölünürse, o kadar il ve ilçe teşkilatının kirası, borcu, mal varlığı ne olur onu da bilmiyorum.. Bu hesaplaşma nereye gider, birtakım şirketler, paralel örgütlerin yönetimi, mal varlığı ne olur, o da ayrı bir konu. Yani bu bölünmenin etkisi diğer yapıları da gündeme getirecektir..
Sorun, siyaset, ideoloji ve manevi değerlerin öne çıktığı bir sorun gibi gözükse de, aslında maddi ve idari konular bu süreçde belirleyici bir rol oynuyor..
İtirazcılar, aileden 5, beş de yakın çevresinden isim isteği ile yetinmiyorlar aslında. Bu kişilerin mali, idari ve hukuki açıdan tam ve tek yetkili olmasını istiyor.. Birilerine göre ya da dışarıdan bakıldığında, bu durumda da diğerleri vitrine yerleştirilen dekor malzemesi ya da davulu sırtında taşıyan ama tokmak başkalarının elinde olduğu bir yapı anlamına geliyor..
Numan Kurtulmuş bu rolü kabul etmez..
O zaman ne olacak? Israr halinde görünen o ki, parti bölünecek..
AK Parti’den sonra SP’de ikinci şok yaşanıyor.. Erdoğan da İstanbul’dan geldi, Numan Kurtulmuş da.. Ankara ekibi ister SP yönetimini ele geçirsin, ister yeni parti kursunlar, siyasi bir varlık göstereceklerinden emin değilim. Numan Kurtulmuş için de yeni bir parti kurmak, bunun kadrolarını oluşturmak, finansmanı ve seçimlere yetişmeleri son derece zor..
Hani Kurtulmuş Erbakan’ın istediği isimleri GİK listesine alsa bile, sorun bununla bitmeyecek, bu isimlerin yönetime seçilmesi için de baskı yapılacak.. Çünki istenen; birilerinin bir listede yer alması değil, o kişilerin karar verici pozisyonda bulunması..
İşin aslı Fatih Erbakan bu partinin lideri oluşuna kadar gider bu iş. Onun için oğul, kız, damat, kardeş ve gelinin olması isteniyor.. Aslında Erbakan sonrası da bu tartışma devam edecek. Oğuzhan Asiltürk bugün Kurtulmuş’un karşısında durmakla birlikte yarın o da partinin yönetimi konusunda “aile” ile anlaşmazlığa düşebilir.. Geçmişte böyle bir durum yaşanmıştı çünki..
Belirsizlik partiyi eritiyor. Bölünme de partide oy kaybına sebeb olacak.. Numan Kurtulmuş’un olmadığı bir SP’nin politik bir varlık göstermesi de mümkün değil gibi gözüküyor....
İtirazcılar, “Kongreye gideriz, herkes de oyunu bizim işaret ettiğimiz kişilere kullanır” diye düşünüyorlarsa, buna “evet” diyecekler olduğu gibi, karşı çıkacaklar olduğu da unutulmamalı.. Arada kalan birçok kişi de kongreye gelmez. Bana göre bugünki şartlarda kongrede çoğunluk sağlanamaz..
Erbakan’ın karşısına aldığı, zor günlerde bu partiye emek veren ve yeniden partiyi tırmanışa geçiren Kurtulmuş’a Erdoğan her zaman kapısını açık tutacaktır.. Kariyeri açısından Kurtulmuş’un SP’ye değil, ama SP’nin Kurtulmuş’a ihtiyacı var.. Ama daha da önemlisi, Türkiye’nin SP’ye ihtiyacı var..
Biz böyle düşünüyoruz da, görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler. Allah’ın kimseye ihtiyacı yok. O, gören, bilen ve hüküm sahibidir.. Kadir-i mutlak olan da O’dur.. Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde O hayır murad etmiş olabilir..
Bu süreçte, her işte olduğu gibi bu işte de, herkes söz ve işleri ile ya kendi cennetine sırtında tuğla taşıyor olacak ya da kendi cehennemine sırtında odun taşıyor olacak..
Sonuç olarak, Ali Bulaç ve diğer birçok arkadaşın da belirttikleri gibi partide “Tek adam” dönemi sona ermeli ve “babadan oğula geçen bir vesayet sistemi”ne kapı aralanmamalı..
Parasal ilişkiler ve işler, siyasetin önüne geçmemeli.. Mali kaynaklarla ciddi anlamda politik araştırmalar yapan ve Türkiye’nin ufkunu aydınlatacak projeler üreten merkezler kurulmalı.. Bu projeleri halka anlatacak güçlü bir mediaya ihtiyaç var, bu işlerin parti propaganda bülteni ile taşınamayacak bir hacim ve ciddiyette olduğu görülmeli.. Siyasetin çıtasının yükseldiği ve yeni bir medeniyetin kurucu öncü kadrolarının sahne alacağı böyle bir zamanda ucuz polemik ve avami / popülist politikalardan, reklam şirketlerinin deterjan pazarlama üslubu ile siyasi propoganda yapma anlayışına prim vermeden kitlelere ulaşmak için yeni yollar, yeni bir dil benimsenmeli..
Ben 1981’den bu yana siyaset dışı, sivil bir çizgi izliyorum.. Bana göre, Türkiye’nin SP’ye ihtiyacı var. Küçük kişisel hesaplar uğruna bir dava, bir hareket zaafa uğratılmamalı.. Dilerim “olağanüstü kongre” gibi, böyle bir zamanda mevcut krizi daha da derinleştirmekten başka bir şeye yaramayacak bir yola sapılmaz..
Selâm ve dua ile..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder