4 Eylül 2010 Cumartesi
Ahmet sen neden burada değilsin
BUGÜNKÜ yüksek yargı, Kemalist ideolojinin bayraktarlığını yapmıyor mu?
Yapıyor.
Bugünkü yüksek yargı, laikliği dar anlamda yorumlayıp statüko mücahitliğine soyunmuyor mu?
Soyunuyor.
Bugünkü yüksek yargı, tehlikeli bulduğu bir adamın cumhurbaşkanı olmasını engellemek için akıl ve mantıkla çelişen kararlar vermiyor mu?
Veriyor.
Bugünkü yüksek yargı, kendisini “laik savaşçı” olarak konumlandırmıyor mu?
Konumlandırıyor.
Peki hal böyle iken...
Benim gibi “statüko karşıtlığı” ile övünen biri ne diye “hayır” diyor? Neden bir “evet” ile bu statükonun paldır küldür yıkılmasına omuz vermiyor?
* * *
Şundan dolayı:
Ben bir “statüko” yıkılırken, yerine ne türden bir “statüko” getirildiğiyle de ilgiliyim.
Yüksek yargı ile ilgili yapılan değişikliklerin detaylarında özenle gizlenmiş olan bazı unsurları inceledim.
Gördüğüm şudur:
“Evet” çıkarsa...
“Kemalist yüksek yargı” gider, yerine “Tayyipist yüksek yargı” gelir.
Bunu söylediğimde...
Bazı “muhafazakâr demokrat” arkadaşlar diyorlar ki:
“Boş ver... Fazla ince eleyip sık dokuma... Bugünkü düzen yıkılıyor ya... Sen ona bak...”
Bakmam... Bakamam...
Benim için yüksek yargının “Kemalist” ya da “Tayyipist” olması arasında zerre kadar fark yoktur. Ben “Kendilerini Kemalist ideolojiye bağlı olarak görenlerin borularını öttürdüğü bu yargı düzeni yıkısın, yerine oyun çoğunu alanın boruyu öttürdüğü bir yargı düzeni gelsin” demem, diyemem.
Çünkü ben “Yüksek yargıda boru öttürme dönemi sona ersin” diyenlerdenim.
* * *
Kısacası...
İki de bir bana “Ahmet sen neden burada değilsin” diye soran “evet” yanlısı arkadaşlarıma diyorum ki: “İşte bu nedenle orada değilim.”
Diyarbakır nutkuna 10 üzerinden not
- Diyarbakır’a gidip büyük bir kalabalık toplamak başlı başına marifettir. 9 puan.
- Türk’ü rahatsız etmeden Kürt’e mesaj vermeyi başarmak başlı başına bir iştir. 10 puan.
- Ape Musa’yı, Şivan Perver’i, Ahmet Kaya’yı hafiften içselleştirerek sahiplenmek önemlidir. 7 puan.
- TRT Şeş’ten söz etti, “Tek millet / tek bayrak / tek vatan” demedi. Yani Konya’da yaptığı konuşmanın aynısı olmadı. 2 puan.
- Diyarbakır’daki sahabe mezarlarına vurgu yapmak, din ortak paydasına yapılmış akıllıca bir değinmedir. 8 puan.
- Diyarbakır Cezaevi hakkında yaptığı ajitasyon fena değildi. 7 puan.
- CHP ve MHP’nin Diyarbakır’a gidemeyişinden epey yararlandı. 8 puan.
- “Hayır cephesi”ni sayarken “BDP” ya da “PKK” dememeyi tercih etti. 3 puan.
- İyi bir konuşmaydı ama biraz fazla bağırdı. 4 puan.
- Arada “Hani zılgıt?” falan diyerek meydanın dilinden konuşması harikaydı. 9 puan.
- Selahaddin-i Eyyubi’den söz etmenin meydanda nasıl bir etki yapacağını biliyordu. 8 puan.
Dindar ve işkenceci
MÜSLÜMAN işkenceci olmaz mı? Olmaz olur mu? Olur tabii...
Müslümanlığın işkenceci olmaya cevaz vermemesi ayrı bir şey, Müslüman’ın bu kurala uygun davranıp davranmaması ayrı bir şey.
Ama şöyle bir nokta var:
İslam adına terör yapanlar bile tevil yoluyla da olsa yaptıklarını inançlarına bir biçimde uydurmaya çalışıyorlar. Yani katılmasak da bir “açıklama biçimleri” var. Ama “işkenceci”nin durumu farklı...
İşkencecinin söyleyecek bir sözü, bir izah biçimi yok. Çok zorlarsa tabii ki bulabilir ama çok fazla zorlaması lazım. Neyse...
Dünkü yazımda eksik anlattığım şey şuydu: Hem dindar olup hem de işkence yapan bir adamın, “iç tutarlılık” meselesini nasıl hallettiğini sorgulamak istemiştim.
Sanırım lüzumsuz bir çabaydı. Çünkü bir işkencecinin iç tutarlılık derdi olmayacağını baştan düşünmeliydim.
Biri ona şunu söylemeli
- KEMAL KILIÇDAROĞLU’NA: Madem AK Parti Ankara’da 70 bin kişilik “evet iftarı” veriyor, sen de aynı mekânda “hayır sahuru” vermelisin.
- CÜPPELİ’YE: Vaaz kürsüsünden reyting almak kolay, sıkıysa ekranda yaptığın tek kişilik şovla reyting al bakalım hoca...
- EMRE AKÖZ’E: Yazdıkça hayır oylarının yükselişine katkı sunuyorsun, devam et.
- YALÇIN AKDOĞAN’A: Başbakan yine “Eski komünistler iftiracıydı” anlamına gelecek şeyler söylemiş, danışman sıfatıyla buna bir son verilmesini sağlaman gerekiyor.
- TARKAN’A: Bakanların sanatçı azarlamasının yol olmaması için: Geri durma, sessiz kalma, daha fazla konuş, üstüne vazife olmayan işlere burnunu daha fazla sok...
Yiğit Bulut neden ikinci kez seçildi
- BİR: Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, ilk yapılan röportajdan çok memnun kalması nedeniyle olabilir.
- İKİ: İlk röportaj nedeniyle Yiğit Bulut’a gelen aşırı tepkiler nedeniyle Başbakan, “Yiğit kardeşimize bir kıyağımız olsun” diye düşünmüş olabilir.
- ÜÇ: İlk röportajda Yiğit Bulut’un üslubundan Başbakan bile rahatsız olmuş, bu nedenle “daha iyisini yapması” için Bulut’a bir şans daha vermiş olabilir.
- DÖRT: Başbakan Erdoğan, “Biz öyle onun bunun eleştirileriyle hareket etmeyiz” mesajını Yiğit Bulut üzerinden vermek istemiş olabilir.
- BEŞ: Başbakan Erdoğan, bütün meslektaşlarımıza “Kıskanmayın ne olur / çalışın sizin de olur” demek istemiş olabilir.
Neden evlenmedim
SEVGİLİ Başbakanımız Tayyip Erdoğan Bey, kendisini “başkan baba” olarak da konumlandırdığından olacak, yaşı geçkin, imkânı bol olup da evlilik olayına uzak duranlara tatlı sert çıkışmış. Şöyle diyor:
“Ülkemizde öyle tipler var ki onların evlenmek filan gibi bir dertleri yok. Temenni ederiz ki onlar da evlensin.”
Bir “müzmin bekâr” olarak...
Başbakan Erdoğan’ın bu yaklaşımını bir parça üzerime alındım doğrusu. Ve işin daha da tuhafı bir savunma psikozu içine girdim.
Düşündüm, taşındım.
Kendimi savunmak için bulabildiğim tek cümle şudur:
“Ben evlilik konusunda Fethullah Gülen Hocaefendi’nin yolundan gitmeyi tercih ediyorum.”
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder