Tıpkı Ali Çakır gibi...
Sağ olsun, beni hiç hayal kırıklığına uğratmıyor, önüne gelen her suç duyurusunu davaya dönüştürüyor, suç duyurusu olmazsa durumdan vazife çıkarıp resen dava açıyor, baktı zaman darlığı var ifademe bile başvurmuyor.
Sakın ola, Ergenekon yazılarımdan dolayı kıymet bildiğini sanmayın, maşallah yurdun her herhangi bir bölgesindeki vakayla ilgili yazılarımı bile takip edip mahkemenin yolunu tutuyor.
Enerji Bakanı Taner Yıldız’a yumruklu saldırıyla ilgili yazım bile ifademe gerek duyulmadan dava konusu yapıldı. Bütün televizyonların canlı yayın yaptığı konu, bana gelince soruşturmanın gizliliğini ihlal olarak görüldü.
Sakarya Emniyet Müdürü Faruk Ünsal ile ilgili iddia bile hakkımda “hakaret” davasına dönüştü. Ünsal cezaevinden mahkemeye gidip ifade verdi, bizim avukat çıldırdı, “Hakaret bunun neresinde, cezaevinden gelmesi bile her şeyi anlatmıyor mu?” diye sordu.
Canım savcım...
Beni ve gazetemi o kadar çok seviyor ki, Vakit Gazetesi yazarları Ahmet Karahasanoğlu ve Yener Dönmez hakkında açtığı davada bile yüreğinden “Star çalışanı” diye yazmak geliyor. Bu davaya hem Vakit hem Star bozulmuş, kızmaya ne gerek var, aşk böyle bir şey, bazen aklı alır götürür.
Adalet Bakanlığı, HSYK veya Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı, bu güzellemeler karşısında şu ana kadar savcımla ilgili herhangi bir işlem yapmadı, gerek de yok. Ali Çakır gider, Pircan Barut Emre gelir, o gider benzeri gelir.
Yeni HSYK’dan sonra tablo değişir mi, hiç umutlu değilim. En iyisi kendi göbeğimi kendim kesmeliyim. Canım kardeşim, bak, Ali Çakır emekliliğinin ilk gününde beni düelloya davet etti, 32. Gün’de karşıma çıktı, dersini aldı oturdu. Eğer senin de böyle bir niyetin varsa, ekranda dersini vermeyi çok arzu ederim. Başka da çarem yok. Şartlar eşit değil, nasılsa kapmışsın mührü, “gak” desek dava “guk” desek dava açıyorsun. Bari bizim yüzümüzden başkalarını yakma.
Al sana yeni bir dava konusu daha: Çelik Çekirdek piyasaya çıktı, haberin olsun.
Uyarmadı deme, o bir Çelik Çekirdek, kabak çekirdeği değil. Neme lazım, dişini mişini kırarsın...
Partiler babalarının malı mı?
Asrı saadet döneminden sonra Müslüman topluluklara saltanatı miras olarak bırakan Emevi kültürü, Osmanlı yoluyla Cumhuriyet siyasetini de derinden etkiliyor. Onun içindir, kurucu liderlerin mirasçıları, o siyasi partiyi “babasının malı” gibi görüyor. Kurucu liderler de hak vaki olmadan çekilmeyi kabullenemiyor.
Sağı solu hiç fark etmez, hepsi aynı hastalıklı saltanat kültüründen besleniyor. Neyse ki, Kuran’da Hz. Muhammed’in “Allah’ın son elçisi” olduğu yazılı da peygamberliğe heveslenmiyorlar.
Son dersimiz Fatih Erbakan...
Kimdir, necidir bilen yok. Bilinen tek şey, Necmettin Erbakan’ın oğlu olduğudur. Sağdan da soldan da yandan da baksanız görünen fotoğraf budur. Babasının bastonunu kapmış, koca bir siyasi partiyle çelik çomak oynuyor.
Allah yardımcısı olsun, Numan Kurtulmuş’un işi zor. Önemli olan da zoru başarmaktır. Kalıp sonuna kadar mücadelesini sürdürmeli, saltanat heveslilerini tarihin tozlu raflarına kaldırmasını bilmelidir. Partilerin demokrasilerde “baba malı” olmadığı gerçeği, siyasi tarihe “dip not” olarak bir kez daha düşmelidir.
Asrı saadet döneminden sonra Müslüman topluluklara saltanatı miras olarak bırakan Emevi kültürü, Osmanlı yoluyla Cumhuriyet siyasetini de derinden etkiliyor. Onun içindir, kurucu liderlerin mirasçıları, o siyasi partiyi “babasının malı” gibi görüyor. Kurucu liderler de hak vaki olmadan çekilmeyi kabullenemiyor.
Sağı solu hiç fark etmez, hepsi aynı hastalıklı saltanat kültüründen besleniyor. Neyse ki, Kuran’da Hz. Muhammed’in “Allah’ın son elçisi” olduğu yazılı da peygamberliğe heveslenmiyorlar.
Son dersimiz Fatih Erbakan...
Kimdir, necidir bilen yok. Bilinen tek şey, Necmettin Erbakan’ın oğlu olduğudur. Sağdan da soldan da yandan da baksanız görünen fotoğraf budur. Babasının bastonunu kapmış, koca bir siyasi partiyle çelik çomak oynuyor.
Allah yardımcısı olsun, Numan Kurtulmuş’un işi zor. Önemli olan da zoru başarmaktır. Kalıp sonuna kadar mücadelesini sürdürmeli, saltanat heveslilerini tarihin tozlu raflarına kaldırmasını bilmelidir. Partilerin demokrasilerde “baba malı” olmadığı gerçeği, siyasi tarihe “dip not” olarak bir kez daha düşmelidir.
Ey YÖK ismi de var bari
YÖK, 23 Eylül’de Giresun Üniversitesi’ndeki rektörlük seçimlerini iptal etti. Biliyorsunuz, bu konudaki kriz, YÖK’ün seçimlerde ilk iki sırada yer alan Prof. Dr. Halil İbrahim Bahar (31 oy) ve Prof. Dr. Mustafa Türkmen’i (29 oy) liste dışı bırakıp, üçüncü sıradaki Prof. Dr. Aygün Attar (24 oy) ile birlikte Prof. Dr. Ayhan Bölük (4 oy) ve Prof. Dr. Yılmaz Can’ı (2 oy) rektör adayları olarak Cumhurbaşkanı Gül’e sunmak istemesiyle başladı.
Konu basına yansıyınca devreye giren Cumhurbaşkanı Gül, YÖK’ün bu işlemini mercek altına aldı. Bu arada 2 oy alan Can, adaylıktan çekildiğini duyurdu. YÖK ise yeni bir liste belirlemek yerine, seçimleri iptal etti. Oysa, İstanbul Üniversitesi Rektörü olarak atanan Prof. Dr. Yunus Söylet’in seçim sürecinde bir isim adaylıktan çekildiği halde seçimler yenilenmemişti.
Zaten bir süredir saçma sapan işler yapmaya başladılar. Genel Kurul’da iktidar adacıkları oluşmaya başladı. YÖK Başkanı ise süreci yönetmekte zorlanıyor. Hükümete tavsiyem, yeni anayasa paketine YÖK ile ilgili değişiklik önerilerini eklemeleridir. Sorun, şahıslarda değil, sistemin ta kendisindedir. Hangi iyi çocukları getirirseniz getirin fark etmez, zamanla çarkın dişlisi haline geliveriyorlar.
Başbakan Erdoğan, anayasa değişikliklerinin ilk gündeme geldiği sırada Baykal’ın kendisine “YÖK rejim meselesidir, dokunmayın” dediğini söylüyor. Baykal onu söylediğinde YÖK’ün başında Erdoğan Teziç vardı, o köprünün altından çok sular aktı.
Neşter için şimdi tam zamanı...
YÖK’ten ise ricam şu: Kimi rektör olarak görmek istiyorsanız bari açıklayın, kimse boşuna yorulmasın, herkes ona oy versin, Cumhurbaşkanı da onaylasın. Kenan Evren’in YÖK’üne de bu yakışır.
YÖK, 23 Eylül’de Giresun Üniversitesi’ndeki rektörlük seçimlerini iptal etti. Biliyorsunuz, bu konudaki kriz, YÖK’ün seçimlerde ilk iki sırada yer alan Prof. Dr. Halil İbrahim Bahar (31 oy) ve Prof. Dr. Mustafa Türkmen’i (29 oy) liste dışı bırakıp, üçüncü sıradaki Prof. Dr. Aygün Attar (24 oy) ile birlikte Prof. Dr. Ayhan Bölük (4 oy) ve Prof. Dr. Yılmaz Can’ı (2 oy) rektör adayları olarak Cumhurbaşkanı Gül’e sunmak istemesiyle başladı.
Konu basına yansıyınca devreye giren Cumhurbaşkanı Gül, YÖK’ün bu işlemini mercek altına aldı. Bu arada 2 oy alan Can, adaylıktan çekildiğini duyurdu. YÖK ise yeni bir liste belirlemek yerine, seçimleri iptal etti. Oysa, İstanbul Üniversitesi Rektörü olarak atanan Prof. Dr. Yunus Söylet’in seçim sürecinde bir isim adaylıktan çekildiği halde seçimler yenilenmemişti.
Zaten bir süredir saçma sapan işler yapmaya başladılar. Genel Kurul’da iktidar adacıkları oluşmaya başladı. YÖK Başkanı ise süreci yönetmekte zorlanıyor. Hükümete tavsiyem, yeni anayasa paketine YÖK ile ilgili değişiklik önerilerini eklemeleridir. Sorun, şahıslarda değil, sistemin ta kendisindedir. Hangi iyi çocukları getirirseniz getirin fark etmez, zamanla çarkın dişlisi haline geliveriyorlar.
Başbakan Erdoğan, anayasa değişikliklerinin ilk gündeme geldiği sırada Baykal’ın kendisine “YÖK rejim meselesidir, dokunmayın” dediğini söylüyor. Baykal onu söylediğinde YÖK’ün başında Erdoğan Teziç vardı, o köprünün altından çok sular aktı.
Neşter için şimdi tam zamanı...
YÖK’ten ise ricam şu: Kimi rektör olarak görmek istiyorsanız bari açıklayın, kimse boşuna yorulmasın, herkes ona oy versin, Cumhurbaşkanı da onaylasın. Kenan Evren’in YÖK’üne de bu yakışır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder