19 Eylül 2010 Pazar

Beyaz Türklerin arasındaydım



GEÇEN gün kendime bir “beyaz Türk kıyafeti” uydurup Ulus’un, Etiler’in, Nişantaşı’nın restoran ve eğlence mekânlarına doğru şöyle bir açıldım.


Amacım, “Bakalım bizim Beyaz Türkler yüzde 58’in şokunu atlatabilmişler mi?” sorusuna cevap aramaktı.
Bireysel temaslar, toplu görüşmeler, havayı koklamalar, sosyolojik araştırmalar, psikolojik etütler falan...
Elde ettiğim sonuçları takdim ediyorum:
* * *
-  Endişe, karamsarlık, iştahsızlık, tedirginlik ve kaygı gibi “genel anksiyete bozukluğu”nun tüm emareleriyle karşılaşmayı beklerken... Bir de ne göreyim: Herkes mutlu...
-  Genel hava şöyle: Sanki referandum olmamış, sanki kıyılar korkmamış, sanki İç Anadolu şaha kalkmamış, sanki “Okyanus Ötesi” diye bir olgu söz konusu değilmiş gibi...
-  Zengin, havalı, anlayışlı, kibar Beyaz Türkler, kendi aralarında “Adam üstünlüğünü kanıtladı beyler” deyip duruyorlardı.
-  Edilen laflardan çıkardığım sonuç şu: Beyaz Türkler açısından “Ne olacak halimiz?” sorusu fena halde demode, “Nasıl bir pozisyon almalıyız?” sorusu ise fena halde modaydı.
-  Edindiğim izlenimler bana şunu gösterdi: Beyaz Türkler arasında “Muhafazakâr camiadan bir arkadaş edinme” gibi yeni bir trend başlamış. Fehmi Abi! Gözün aydın...
-  En karamsarlarında bile Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, “Hayır diyenleri de anlamalıyız” açıklamasına bel bağlamışlık söz konusu... “Anlayış” bekliyorlardı yani.
-  Beyaz Türkler arasında “Ben de evet oyu verdim” diyenlerin sayısının bir hayli fazla olduğunu söylemeliyim.
-  Bazıları da kesin yenilginin getirdiği bir rahatlıkla boşvermişlik içindeydi.
Menderesler hakkında söylenmesi gereken
Tamam, başlarına trajik olaylar geldi...
Tamam, zulme maruz kaldılar...
Tamam, büyük haksızlıklara uğradılar...
Hepsine tamam...
Ama “durum böyledir” diye eğri oturup doğru konuşmayacak mıyız?
Tabii ki konuşacağız.
İşte konuşuyorum:
Hem “Baba Menderes”in, hem de “Oğul Menderes”in direniş gücü sıfırdır.
* * *
“Baba Menderes”, zalimin zulmüyle karşılaştığında ne yazık ki bir Celal Bayar tavrı bile koyamamıştır.
Kendisini yargılayan sözde yargıca, “Sen kimsin ki beni yargılıyorsun?” demek yerine “Arzı hürmet ederim Reis Beyefendi Hazretleri...” falan diyerek selam çakmıştır. Bir “zeybek tavrı” geliştirememiştir... Hep alttan almış, hep ezik davranmıştır.
Asılırken bile “Zalimler için yaşasın cehennem” demek yerine “Kimseye küskün değilim” demiştir.
Oğul Menderes’e gelince...
“Asker korkusu” öyle iliklerine kadar işlemiştir ki Aydın Bey’in, 28 Şubat’ta askerin Milli Görüşçülerin üzerinden silindir gibi geçmeye kararlı olduğunu görünce anında Milli Görüş’ü terk etmiştir.
“Pazara kadar değil mezara kadar” dediği halde en kritik zamanda Fazilet Partisi’ni terk etmiş ve Vural Savaş’ın hışmından paçayı kurtarmıştır.
* * *
Kısacası...
Hem Adnan Bey’de, hem de Aydın Bey’de...
Direniş yoktur, yılgınlık vardır.
Neden yüzde 58’in bir medyası olamaz
-  Olamaz, çünkü: Yüzde 58’in içinde yer alan büyük kitlelerin “gazete okuma” kültürü yok.
-  Olamaz, çünkü: “Yüzde 58’in medyasıyız” diye hareket edenler, yaptıkları antipatik yayınlarla yüzde 58’in sayısını azaltmaktan başka bir şeye yaramıyorlar.
-  Olamaz, çünkü: Yüzde 58’in tek ve değişmez lideri Tayyip Erdoğan’ın medyaya bakışı, medyanın yapısal gerçekliğiyle örtüşmüyor. Erdoğan, açıktan borazanlığın medyanın yapısına aykırı olduğunu bilmiyor.
-  Olamaz, çünkü: Yüzde 58’in “Yandaşlığın inceliği” konusunda eğitilmiş elemanları yok.
-  Olamaz, çünkü: Erdoğan’ın mobilize edebildiği kitleleri, yandaş medya etkileyemiyor. “Oyların artması ama tirajların yerinde sayması” bundandır.
-  Olamaz, çünkü: Bütün gazeteleri iktidara bağlasanız da, bütün televizyonları borazan yapsanız da, ortada bir “talep” yoksa “arz”ın da bir anlamı yoktur.
Çok kötü cevap
Leman Dergisi’nde Sabah yazarı Emre Aköz’ü “ponpon kız” olarak çizmişler.
Baktım, dünkü yazısında Emre Aköz bu karikatüre cevap vermeye çalışıyor.
Önyargısız bir şekilde “Bakalım topu çıkarabilmiş mi?” diye başladım okumaya...
Laf salatasını atarsak...
Sonuçta Leman’cılara şunu söylemiş Emre Aköz:
“Asıl sizsiniz ponpon kız”.
Yani top çıkarılamamış.
Otur Emre, sıfır.
Yakın vadeli üç plan
-  Önümüzdeki günlerde, “Bir yanım hep göçebe...” şeklinde afili bir cümle kuracağım.
-  Belirli bir hedefe yönelik olarak, içinde “yavşak” sözcüğü geçen bir saldırı cümlesi kuracağım.
-  Birisi “eski İslamcı” diye bana sözüm ona laf çaktığında, “Kaşarın eskisi olur, İslamcının eskisi olmaz” diyeceğim.
Kabul edelim ki
BİR: Her seçim yenilgisinden sonra “cahil halk kabalığı” diye yakınmak hem ayıptır, hem de gereksizdir.
İKİ: Deniz Baykal’ın siyasi hayatı bitmiştir ya da bitirilmiştir. Olası kafa çıkarma çabalarının tümü nafile olmaya mahkûmdur.
ÜÇ: AK Parti merkez sağa kocaman bir alışveriş merkezi dikmiştir. Demokrat Parti, o alışveriş merkezinde küçük bir dükkân bile açamaz. DÖRT: Önder Sav artık CHP’nin verili gerçeği haline gelmiştir. Önder Sav’la yaşamaya alışılmalıdır.
BEŞ: Liberallerin AK Parti’ye olan kısmi ve ilkesel destekleri, artık tam destek haline dönüşmüştür.
ALTI: Devlet Bahçeli, MHP’nin mevcut statükosunda milim değişiklik yapmazsa kendi sonunu hazırlamış olacaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder