Hükümetle BDP arasındaki görüşme, muhalefet cephesinin ortanca partisi tarafından “sert bir dille” eleştirilmişti, biliyorsunuz.
Sert açıklamaların aranan ismi Oktay Vural “Anayasanın, PKK’nın istekleri doğrultusunda masaya yatırıldığını”, görüşmeye katılan isimlerin (Cemil Çiçek’in, Sadullah Ergin’in filan), “ellerinde Öcalan’ın yol haritasıyla” PKK’yla direkt müzakereye başladıklarını ileri sürmüştü.
Bunları biliyorsunuz ama küçük bir hatırlatma yapmakta yarar gördüm...
Konu şu:
Oktay Vural’ın açıklamasından da anlaşılacağı üzere, MHP, Meclis’teki Kürt partisini (yani BDP’yi), sadece PKK’nın sözcüsü değil, bizatihi “PKK’nın kendisi” olarak görüyor.
Böyle midir?
Bunun cevabını, anayasa değişikliği oylamasında ve referandum sürecinde MHP’yle ortak hareket eden, daha doğrusu MHP’yi hiç üzmeyen BDP’nin şahin Eş Başkanı Selahattin Demirtaş versin.
Burada, sert açıklamaların aranan ismi Oktay Vural’a da açıklama hakkı doğuyor tabii. İsterse kullanabilir...
Mahut paket parlamentoda görüşülürken boykotçular arasında BDP de vardı. Hatta BDP, direkt kendisini ilgilendiren “parti kapatma konusu” müzakere edilirken Meclis’e girmeyerek maddenin paketten düşmesini sağlamış, zımni ortağı MHP’nin memnuniyetine memnuniyet katmıştı.
Demek ki MHP, anayasa değişikliği oylamasında ve referandum sürecinde “bizatihi PKK olan” partiyle işbirliği yaptı.
Böyle mi okumalıyız?
Şimdi Oktay Vural’a “Buradaki pozisyonunuzu ve zımni ortağınızın durumunu açıkla” desem, hemen ironik yüz ifadesini takınıp “Keşkeş, kekeme, yine aklını peynir ekmekle yemiş” diye saydıracak.
Kendisi mizah duygusu gelişmiş bir siyasetçimizdir aynı zamanda.
Ben de mukabil olarak, bu kadar çok “Türk” ve “Türk milleti” diyen değerli Oktay Vural’ın aslen Arap kökenli bir Tillolu olduğunu, vaktiyle “Tillo” isminin iadesi için açılan kampanyalara canhıraş destek verdiğini, ama bu isim Cumhurbaşkanı Abdullah Gül tarafından iade edilince kronik bir muhalif kesildiğini hatırlatacağım, durduk yerde tatsızlık çıkar...
Lüzum yok...
Ben, muhalefet cephesinin küçük partisi olan BBP’nin uyarısını daha dikkate değer buluyorum.
Bu partinin Genel Başkanı Yalçın Topçu, BDP’nin Öcalan’dan bir Mandela yaratmak amacıyla yola koyulduğunu söylüyordu.
Haklıydı.
Elbette barış olmalı, elbette akan kan durmalı, elbette analar ağlamamalı, elbette müzakere süreci başlamalı da, maksat Mandela yaratmak olunca işin rengi değişiyor.
Hayır, kimsenin Mandelalığına bir şey dediğimiz yok. İsteyen, istediği halete bürünebilir.
Fakat, “Mandelalıştırmak” istediği şahsın düşüncelerini merkeze alan BDP, hükümetten istediği şeylerin enikonu bir “anayasa sorunu” olduğunu ya bilmiyor ya da bilmek istemiyor.
Demokratik özerklik, ana dilde eğitim, kurucu ortaklık, eşit yurttaşlık...
Hepsi iyi hoş da...
Bir de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı diye bir makam var.
Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya, “Bakalım ne zaman anayasa dışı bir adım atacaklar” diye apartta bekliyor.
Bence BDP “Mandela” yaratmak hevesinden vazgeçsin, önce “Neden karşımıza çıkacak anayasal engelleri düşünmedik? Neden Oktay Vural gibilerle ortak hareket ettik? Neden siyasetin elini kolunu bağladık?” diye dövünsün.
Ne kadar dövünse azdır!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder