02 Temmuz 2011 Cumartesi
Dün sabah Amerikan CNN televizyonunu izliyordum. Televizyonun muhabiri Hatay'daki Suriyeliler kampına girmeye çalışıyordu. İzin verilmeyince kampın arka tarafına geçiyor ve çekilen tentenin arkasından bir Suriyeli ile Arapça konuşuyor. Suriyeli genç 'kamp içinde sağlık, beslenme ve yaşam koşullarının çok kötü olduğunu, bazı kişilerin kendilerini kullanmaya çalıştığını ve bu nedenle insanların geri dönemeye başladıklarını' söylüyordu. Muhabir ise kamptaki durumun 'so grim' olduğunu söyleyerek güzel süslediği uzun hikayesini bitiriyor. Sözlüğe baktığınızda 'so grim'in vahşi, gaddar, acımasız, zalim, çirkin, ümitsiz ve korkunç anlama geldiğini görürüsünüz. Oysa Amerikalı güzel oyuncu Angelina Jolie daha geçenlerde bu kampları gezmiş ve her şeyin çok iyi olduğunu söylemişti. Peki o zaman Amerikan CNN neden böyle bir haber yapma gereğini duymuştu? Vardır bir hesabı!
Hatırlayalım...
Geçen hafta da Amerikan Dışişleri Bakanı Clinton 'Suriye ile Türkiye arasında savaş riskine' dikkat çekmiş ve herkesi tedirgin etmişti. Aynı Clinton önceki gün Mısır'daki Müslüman Kardeşler ile yakın temas içinde olduklarını söyledi. Bayan Clinton 'Mısır'ın siyasal geleceğinde önemli bir faktör olduğu görülen Müslüman Kardeşlerle diyaloğun karşılıklı çıkarlara hizmet edeceğini' de söylemekten geri kalmadı. Bayan Clinton, Mısır'daki Müslüman Kardeşler'in gücünü bilmesinin yanı sıra son dönem Türkiye-Mısır ilişkilerini de önemsiyordur. Çünkü Mübarek sonrasında Kahire'ye giden ilk Cumhurbaşkanı Abdullah Gül olmuş ve yakında Başbakan Erdoğan da bu ülkeye gidiyor.
Uluslararası ilişkilerde zamanlama çok önemli.
Geçen hafta Lübnan'da Hizbullah'ın de içinde bulunduğu yeni hükümet kuruldu. Hükümet için yarın parlamentoda oylama yapılacaktı. Ancak eski Başbakan Refik Hariri'nin suikastını araştıran Uluslararası Mahkeme, ABD ve Batılı ülkelerden aldığı telkinlerle önceki gün kararını aniden açıkladı. Mahkeme savcısı suikastla ilgili olarak Hizbullah'a yakın 4 kişiyi suçladı. Amaç; hükümetin güvenoyu almasını engellemek, Lübnan'da Şii-Sünni iç savaşı çıkartmak, İsrail'in Lübnan'a saldırmasının önünü açmak ve Suriye'yi Lübnan üzerinden sıkıştırmak. Oysa aynı mahkeme, Hariri'nin 14 Mart 2005'te öldürülmesinden hemen sonra Lübnanlı 4 güvenlik yetkilisini sonra da Suriye'yi suçlamıştı. Bu işe yaramayınca mahkeme farklı hesaplardan dolayı Hizbullah'ı hedef göstermeye başladı... Mahkeme bunu yaparken de zamanlamaya özen gösterdi. ABD ve Batılı müttefikler bu zamanlama ile Lübnan'ı ve Lübnan üzerinden bölgeyi daha da karıştırmak istiyor. Tıpkı Irak'ı daha da karıştırmak istedikleri gibi. Geçen hafta Washington'a giden Irak Parlamento Başkanı Nuceyfi hiçbir neden yok iken ''Biz Sünniler de Irak'ta ayrı bir federal bölge ilan edebiliriz'' türünden bir açıklama yaptı. Irak'ta büyük tartışma yaratan bu açıklama aslında Sünnileri hem Irak'ta hem de bölgede yeni bir denklemin içine çekmeyi amaçlıyor. Çünkü bölge içi ve dışı bazı güçler tüm coğrafyayı Sünni-Şii (Alevi) çatışmasının içine sürüklemek istiyor. Batı'nın bu planlarının ne denli başarılı olup olmayacağı bizlerin bu planların içerik, anlam ve amaçlarını bilmemize ve karşı önlem almamıza bağlıdır. Çünkü Batı hiçbir zaman anlamsız iş yapmaz ve yaptığı her işin zamanlamasını çok iyi belirleyerek hedefine kilitlenir. Örneğin Kaddafi yönetimi iç savaşı durdurmak amacıyla farklı cephelerde diplomatik çabalarını sürdürürken Sarkozy yönetimi çıktı ve dedik ki: ''Libya muhaliflerine 100 milyonluk silah yardımı yaptık ve yapacağız.'' Peki Bayan Clinton ne diyor: ''Suriye yönetimi reformları hemen yapmazsa yakın gelecekte daha örgütlü bir muhalefetle karşılaşacak.'' Doğru çünkü Bayan Clinton kendisi bu muhalefeti örgütlüyor. Hem de 2007'den beri. Çünkü Amerikan Kongresi o tarihte Suriye muhalefetine 80 milyon dolar yardımı onaylamıştı. Ama o zaman hiç kimse bunu ciddiye almamıştı. Zamanlama böyle bir şey. Pek yakında ABD ve müttefiki AB'li dostların Türkiye için ne tür zamanlamalar planladıklarını hep birlikte göreceğiz...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder