“Bizi kardeş yapan Müslümanlıktır, laiklik değil...”
Amacı belli:
Anlamını bilmeyen vatandaşlara laikliği, “başka bir din ya da dinsizlik” gibi göstermek...
Oysa o da biliyor ki; laik devlet modellerinde vatandaşın dini devlet tarafından sorulmaz...
Herkes istediği dinin mensubu olabilir; herkes Allah’a istediği gibi inanabilir...
Ya da inanmaz!
Devlet, tüm dinlere ve hatta dinsizliğe eşit uzaklıkta durur...
Dolayısıyla laikliğin geçerli olduğu devletlerde “din”, kardeşlik için bir “kıstas” değildir!
Ama Arınç bunun tersini söylüyor:
“Bizi kardeş yapan Müslümanlıktır, laiklik değil...”
Ve bu yaklaşımıyla aslında İslam din bilginlerine ters düşüyor...
Arınç her yıl Mevlânâ’yı anmak için Şeb-i Arus (Düğün Gecesi) törenlerine koşa koşa gitmiyor mu?
Peki; ne diyor Mevlânâ?
“Gel, gel, ne olursan ol yine gel, kafir, ister Mecusi, ister puta tapan ol yine gel,
Bizim dergâhımız, ümitsizlik dergâhı değildir,
Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...”
Lütfen söyleyin, “Ne olursan ol yine gel” diyen Mevlânâ mı “gerçek kardeşlik” tanımı yapıyor; yoksa “Bizi kardeş yapan Müslümanlıktır, laiklik değil” diyen Bülent Arınç mı?
Ben; bugün pek sözü edilmeyen “hümanizm” yani “insancıllık” felsefesiyle büyüyen bir kuşaktanım...
O yüzden Mevlânâ’nın sözleri bana daha sıcak geliyor!
Bize ilk öğretilen şey; renk, dil, din, ırk ve cins ayırımının çok büyük ayıp olduğu ve tüm insanların eşit tutulması gerektiğiydi...
Bu yüzden ben, “Bizi kardeş yapan Müslümanlıktır, laiklik değil” diyen anlayışa içim sızlayarak bakıyorum...
Benim için “kan bağı kardeşliği” dışındaki kardeşliğin tanımı belli:
“Dünyadaki tüm iyi insanlar benim kardeşim...”
İnsanı seven, insana zarar ver(e)meyen, onurlu, iyi niyetli, barışçı, dürüst her insan benim kardeşim...
Lütfen söyleyin; sizin için hangi kardeşlik tanımı doğru?
Mevlânâ’nınki mi, Arınç’ınki mi?
REKOR!
Bir ülkenin bütün gelir giderlerini, ihracatını-ithalatını, hizmet alımlarını-hizmet satımlarını, dış yatırım gelirlerini-dış yatırım giderlerini ve karşılıksız olarak elde edilen dış gelirleri-karşılıksız olarak yapılan dış giderleri toplayın; buna cari işlemler dengesi deniliyor...
Bir ülkenin tüm bu işlemlerden elde ettiği gelirlerin, giderlerden daha az olmasının adı ise cari işlemler açığı...
Dün açıklanan verilere göre, mart ayında bir cumhuriyet tarihi rekoru kırmışız:
Türkiye’nin aylık bazda en fazla cari işlemler açığı rekoru...
8,2 milyar dolar beklenen açık; tam 9,8 milyar dolara çıkmış...
Bunun sorumlusunu mu arıyorsunuz?
Kim olacak canım; ya Ergenekon’dur ya CHP ya da MHP!
GÜNÜN SORUSU
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, YGS’deki şifre iddialarına ilişkin olarak takipsizlik kararı vermiş... Ama ÖSYM Başkanı Ali Demir ile YGS Koordinatörü ve diğer yetkililer hakkında görevi ihmal ve görevin kötüye kullanılması iddialarıyla ilgili olarak YÖK’ten soruşturma izni istemiş... Sorum açık:
Suç yoksa o zaman neden suçlu aranıyor?
Kilo vermek isteyenler...
Milletvekili adayı olun!
Geçtiğimiz cumartesi günü, CHP İkinci Bölge dördüncü sıra milletvekili adayı Aydın Ayaydın’ın Zincirlikuyu’daki seçim bürosunun açılışına gittim.
Hoca’yı bir aydan sonra ilk kez gördüm ve gözlerime inanamadım; iğne ipliğe dönmüştü...
Sordum; bir ayda tam 10 kilo vermiş!
Bu kadar kilo vermesinin nedeni açık: Günde 3-4 saat uykuyla yaşıyor ve zamanının geri kalanında yanındaki büyük bir gönüllü ordusuyla sokak sokak, ev ev, dükkân dükkân dolaşıyor...
Zaten seçim bürosunun açılışındaki kalabalık da bunun kanıtıydı...
CHP ilçe örgütlerinin neredeyse hiç destek vermediği ama Kemal Kılıçdaroğlu’nun bizzat katıldığı o açılış, bindirilmiş kıtalarla değil, parti üyesi bile olmayan seçmenlerle doluydu!
Ayaydın, bunca yorgunluğa ve harcanan enerjiye karşın yine de halinden memnun, ülkedeki büyük dönüşüme olan inancını koruyor...
Keşke onun CHP’den aday gösterilmesini eleştirenler de onun kadar çalışsa...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder