Bazen kendimizi, ipleri yasa yapıcıların elinde olan kuklalar sanıyoruz galiba.
Bir gün bir yasa yapacaklar ya da bir yasayı değiştirecekler; haydi, herkes başka türlü yaşamaya başlayacak...
Şu çok eşlilik konusu mesela...
Siz sanıyor musunuz ki, bugün tek eşli olarak yaşayan erkekler yasalar izin vermediği için öyle yaşıyor ya da şöyle soralım; çok eşlilik yasal hale gelse, bugün tek eşli yaşayan erkekler hemen kapıda bekleyen kumaları eve mi dolduracak?
Yine, siz sanıyor musunuz ki, bugün kocasının ikinci evliliğine razı olmayan, bunu aklından bile geçirmeyen kadınlar, yasa değişince kuma gelmesine razı olacak? "Eh mademki yasal hakkın, sen de getirebilirsin. Şeriatın getirdiği kuma kıskanılmaz" diyecek...
İşin doğrusu şu ki, yasalar ne derse desin, bu konuda hayat zaten hükmünü sürdürüyor. Koca, "ben ikinci eş istiyorum" dediğinde direnebilen kadın kendi gücüyle direniyor; yasadan aldığı güçle değil. Çekip gitme gücü olan kadın çekip gidiyor; karısının çekip gideceğini bilen adam da zaten kumayı getiremiyor.
X x x
Çok eşlilik yasağının devam etmesini savunanlarla izin çıkmasını savunanlar birbirlerinden yüz seksen derece ayrı noktalarda görünseler de aslında aynı noktada birleşiyorlar: Kadını korumak...
Tek farkları, farklı kadınları korumaya çalışmaları.
Tek eşlilikten yana olanlar birinci eşi koruma altına almaya çalışıyor; çok eşlilik taraftarları da sonradan gelecek olanları...
Ve dikkat ederseniz, iş bu noktaya geldiğinde tartışma duygusal değil, tamamen iktisadi bir tartışmaya dönüşüyor.
Tek eşlilikçiler birinci eşin koca ve onun mal varlığı üzerindeki tekelini güvence altına almaya çalışıyor. İmzayı ilk bastıranın bu gücü başkalarıyla paylaşması ihtimalini ortadan kaldırmaya çalışıyor. Çok eşlilikçiler ise çaresizlik yüzünden kuma gitmeye razı olmuş kadınların asıl mağdur olduğunu düşünüyor. Onların "haklarını" (yani evliliğin sağladığı imtiyazları) koruma altına almaya çalışıyor. "Mademki erkekler bunu zaten yapıyor, bari nikahına alsın ve bedelini de ödesin" diye düşünüyor.
Böylece iki taraf da benim tüylerimi diken diken eden bir anlayışta birleşmiş oluyorlar: Evliliği kadın için ömür boyu geçim garantisi -bir nevi sigorta- olarak gören bir anlayış bu...
Siz istediğiniz kadar Medeni Kanun'u değiştirin, erkeği aile reisi olmaktan çıkarın, "her iki eş de evin ve çocukların bakımından yükümlüdür" diye madde ekleyin; bu bakış açısı değişmiyor. Kadınlar ve erkekler; kuma getirenler ve getirmeyenler; kumalı hayata razı olanlar ve olmayanlar; yani bu tartışmaya giren herkes, bir erkek bir kadını "aldı mı" ömür boyu bakma yükümlüğünü de üstüne alır noktasında birleşiyor.
Bu, öylesine güçlü bir kabul ki, geleneksel çevreleri aşıp feminist akımı bile etkisine almış durumda. Evet, "bağımsız ve özgür" kadın idealine sahip olması gereken feministler bile, evliliği kadının en önemli güvencesi olarak görmeye devam ediyor ve kadının "evlilik haklarını" güvence altına almak üzere tedbirler öneriyor. Boşanma, nafaka, mal rejimi tartışmalarına hep bu perspektifle bakıyor.
Böyle bakınca da, çok eşlilik gibi bir tartışmada onlar da tıpkı geleneksel kesimler gibi iki seçenekle sınırlı kalıyor: Ya birinci kadının yanında yer alacak ya da sonra gelen kadınların...
Onlar birinci kadını seçiyor.
Peki ben bu konuda ne düşünüyorum?
Yarına...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder