Eylül 1980'de ABD, Saddam'ı İran'a saldırttı... Başta Kuveyt olmak üzere Körfez ülkelerinin desteğiyle bu savaşı 8 yıl sürdüren Saddam, ABD'nin yaktığı yeşil ışıkla bu kez Ağustos 1990'da Kuveyt'i işgal etti. 6 ay sonra Körfez ülkelerinin verdiği 600 milyar dolarla Saddam'ı Kuveyt'ten çıkaran ABD, ancak 12 yıl sonra Irak'ı işgal ederek bu ülkeyi İran destekli Şiilerin kontrolüne bıraktı. Ama ABD gelecekteki bölgesel projesinin en önemli unsurlardan biri olan Kuzeydeki Kürtleri unutmadı! Afganistan ve Irak'ı işgal ederek İran'ı, Sünni Saddam ve Taliban'dan kurtaran ABD, Tahran ile nükleer dosya pazarlıklarında başarısız kalınca bu kez Sünni ve Arap Körfez yönetimlerini 'Şii' İran'a ve onun 'Şii Hilal' projesine karşı kışkırtma planını yeniden uygulamaya koydu. Bunun için de ABD; önemli Arap ülkelerinde Sünni İslamcıları iktidara getirmek ve İran'ın Körfez'deki etkinliğini kırmak için planlar yaptı. Bu çerçevede ABD; Mısır, Tunus ve Libya'da Sünni İslamcılara destek veriyor ve onlarla İran'a karşı birlikte hareket etmek için her türlü yola başvuruyor, vuracak. Obama, Mısır ve Tunus'ta ekonomik yardımları demokratikleşme koşuluna bağladı... Obama'nın demokratikleşmeden anladığı şey, ABD ile işbirliği yapmaktır. Libya'da durumun daha da netleşmesini bekleyen Obama, bu ülkedeki muhalefeti tanıma konusunda acele etmiyor. Çünkü ABD'ye göre 'Şii Hilal'in yıldızı konumundaki Suriye'deki durum netleşmezse kendi bölgesel projesinin başarı şansı giderek azalır. Bu nedenle de ABD, Sünni Mısır ve Suudi Arabistan'ın desteğini alarak Hamas-Fetih barışmasını sağladı. Amaç Suriye ve dolayısıyla Suriye ve İran destekli Hizbullah'ı sıkıştırmak. ABD ve müttefiklerine göre Suriye'deki iktidar düşerse Lübnan'daki Şam ve Tahran destekli Hizbullah'ın gücü azalır ve böylece Hizbullah'sız ve Esad'sız bir Tahran, başta Irak olmak üzere bölgedeki güç ve etkinliğini kaybeder. Amerikan planına göre 'Alevi' Esad yönetimi düşerse Suriye'deki Sünniler Irak'taki Şii karşıtı Sünnilere destek verecek ve böylece İran'ın oradaki etkinliği sarsılacak. Böyle bir İran başta Bahreyn olmak üzere Körfez'deki Şiilere destek veremeyecek ve Sünni yönetimli Körfez ülkeleri rahat nefes alacak. Irak, Suriye ya da bölgedeki diğer ülkelerdeki olası Sünni-Şii ya da Kürt-Arap, Kürt-Türk ve Kürt-Acem çatışmaları ABD'nin ve genel olarak Batı'nın umurunda olmayacak. Belki de bundan büyük sevinç duyacaklardır. Başta Suudi Arabistan olmak üzere ABD işbirlikçisi ülkelerdeki özel televizyonların provokatif yayınlarını izleyenler, bu gerçeği rahatlıkla görebilir. Görmeyenler ya da görmek istemeyenler; ya ABD gözlüklerini takmış ya da bakarkörlerdir.
Onlarca kez yazdım ve söyledim.
ABD ve Batı kendileriyle işbirliğini kabul etmedikleri sürece Tunus ve Mısır halklarını rahat bırakmayacaktır. Sudan'ı ikiye parçalamasına rağmen ABD ve Batılılar hala bu ülkeyle uğraşıyor. Libya'da binlerce insan öldü yıkımın maliyeti ise 100 milyar doları geçti. Arap medyasını ciddi ve objektif bir şekilde izleyenler ki olduğunu sanmıyorum, benzer tespitleri bolca göreceklerdir. Durum böyle olmasına rağmen Beşşar Esad'ın oyunu bozacak adım atmamasını anlamak oldukça zor. Çünkü Türkiye'nin tüm telkinlerine rağmen Başkan Esad, kendine özgün hesaplarla reform yapma konusunda hala direnmekte ya da bu reformları yapamamaktadır. Esad; Saddam'ın hatasını tekrarlamaktadır. Oysa akan bunca kana rağmen hala bir umut var. Başkan Esad provokasyon ya da başka gerekçelerle de olsa güvenlik güçlerinin halka karşı silah kullanmasını kesin ve mutlak olarak yasaklamalı ve tersi davrananları hemen cezalandırmalıdır. Başkan Esad kendini, Suriye'yi ve tüm bölgeyi çok büyük tehlikelerden kurtarmak için derhal halkla diyaloğa başlamalı ve demokratik reformları gerçekleştirmelidir. Bunu yapmayan bir Esad belki bir süre daha iktidarda kalabilir ama sonunda Suriye mutlaka ikinci bir Irak'a dönüştürülerek tüm bölge sonu gelmeyecek bir kaosun içine sürüklenir. Sürüklenir diyorum çünkü ABD ve Batılılar bunu istiyor ve bu oyunu bozabilecek tek ülkenin Suriye olduğunu düşünüyorum. Çünkü kendisiyle birçok ortak sorunu paylaşan Türkiye gibi komşusu ve dostu var. Durum böyle olunca Genel Yayın Yönetmeni İsmail Küçükkaya'nın dünkü ilginç yazısı farklı bir önem kazanıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder