Elbette seçim atmosferinde, siyasetçiler normal zamanlarda söylediklerinin yaptıklarının dışına çıkarlar, seviyeyi biraz düşürürler, yine normal zamanda hoş karşılanmayacak bir üslubu kullanırlar, ama şimdi yaşadıklarımız hiç olmadı.
Özel hayatlara tecavüz edilmesi, insanların gizlice izlenmesi, kayda alınması, sonra bunların kamuya açık hale getirilmesi yetmedi bir de üstüne şimdi şantaj belası çıktı karşımıza.
Peki, bunları yapanlar cesareti nereden alıyorlar?
Bugünkü iktidarın yarattığı iklimden.
Özellikle son üç yıldır, imzasız ihbar mektuplarına, nereden atıldığı belli olmayan e-maillere, gizli telefon dinlemelerinin, gizli video çekimlerinin, ses kayıtlarının uluorta yayınlanmasına ses çıkarmayan, çıkarmadığı gibi bunlara sarılıp muhalif gördüklerini hapislere tıkan iktidar zihniyeti tehditçileri, şantajçıları cesaretlendiriyor.
Ama daha da önemlisi, aslında herbiri bir suç yumağı olan bu tür eylemleri önleyecek ve hesap soracak konumdaki Başbakan’ın, bunları seçim malzemesi yapması, karanlık güçleri daha da yüreklendiriyor.
Kim adına çalışırsa çalışsın, karanlık güçler siyasi rakiplerini altetmenin de ötesinde siyaseti “dizayn etmeye” soyunmuş durumdalar.
Örneğin MHP Lideri Bahçeli’yi “18 Mayıs’a kadar istifa etmezsen diğer kasetler yolda” diye tehdit eden güçler, aynı zamanda parti içine nifak da sokarak “Oktay Vural geçici genel başkan olsun” koşulunu da öne sürüyor.
Bu ister istemez CHP’deki genel başkan değişimini de hatırlatıyor herkese. Böylelikle CHP’yi sarsan kaset olayının da belli bir plan dahilinde yürütüldüğü, şimdi aynı oyunun MHP’de oynandığı hissini oluşturuyor.
Şu anda Devlet Bahçeli ne kadar zor durumdaysa, partinin parlayan yıldızlarından Oktay Vural da aynı durumdadır.
Oktay Vural’a “MHP’nin Kemal Kılıçdaroğlu’su” muamelesi yapmak isteyen karanlık güçler böylelikle “bir taşla iki kuş vumayı” hesaplıyor.
Elbette, bu puslu ortamda elinde kanıt olmadan hiç kimse iktidarı planlayıcı olarak suçlayamaz. Ancak seçim meydanlarında bel altı operasyonlarını hararetle savunması nedeniyle Başbakan ister istemez “bir numaralı hedef” haline geliyor.
Sanıyorum Başbakan ve kurmayları eleştirilere rağmen, tamamen ahlâki duygulara yönelik bu tür propagandanın rakiplere zarar kendilerine ise kazanç sağlayacağını düşünüyor.
Ancak bu tür durumlarda terazinin iki kefesine de bakmak gerekir. Elbette bu propagandadan etkilenip oyunu MHP veya CHP’den esirgeyecekler çıkacaktır. Buna karşı, mağduriyete olan zaafı nedeniyle kamuoyunun önemli bir bölümünün de öfkelenmesi ihtimali daha fazladır.
Başbakan ve kurmaylarının hem seviye hem de “kazanç” açısından bu çirkin propagandayı bir daha düşünmelerinde yarar vardır.
Nedir bu e-mail gürültüsü
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu “bir bakanın e-mailinden ” söz edince kıyamet koptu.
Aslında olan şudur: ÖSYM skandalı patlayıp konu savcılığa intikal ettikten sonra yapılan incelemeler sırasında “bir bakanın adının geçtiği” bir e-mail bulunuyor ÖSYM bilgisayarlarında.
Bu mailde, söz konusu bakan “yeğeninin bir tıp fakültesine yerleştirilmesini” istiyor.
Bu mail de Kılıçdaroğlu’nun eline geçiyor.
Bir bakanın e-mail yoluyla ÖSYM Başkanı’ndan böyle bir talepte bulunması mantıklı ve inandırıcı mı? Değil.
Nitekim Kılıçdaroğlu isim de açıklamıyor, sadece bir soru soruyor.
Olayın gelişimi ondan sonra ilginç hale geliyor.
Anlıyoruz ki bu mail bir yıl önce gönderilmiş. Üzerinde hiçbir işlem yapılmamış. Muhtemelen o bakanın da haberi olmamış.
Ancak ne zamanki Kılıçdaroğlu böyle bir mailden söz ediyor, belli ki bakan hemen uyarılıyor, o da harekete geçip bu mailin kendi adını kullanan bir başkası tarafından gönderildiğini açıklıyor. Üstüne de bir yeğeni olmadığını belirtiyor.
Bakanın açıklamasıyla birlikte yandaş kalemler de “durumdan vazife çıkarıp” Kılıçdaroğlu’na yönelik bir karalama kampanyası başlatıyor. Kılıçdaroğlu’nun ne yalancılığı kalıyor ne iftiracılığı.
Bu telaş ve öfkeyi anlamak mümkün değil. Ayrıca, benzer durumlarda “anında suçlama” hakkını kendilerinde bulanların bu konuda kalkan haline gelmeleri de çok manidar.
İktidar zihniyeti kendilerinden olmayanlara karşı bu kampanyayı sürdürdü hep. Şimdi ok kendilerine döndü ya şahin kesildiler.
Vatandaş her halde bu farkı görüyordur.
Pazar fıkraları
Yıldırım Tuna fıkraları ile keyifli pazarlar;
Salakça işler
Müdür memurunun tanzim ettiği evraklara göz gezdirdikten sonra “İnanamıyorum” demiş sinir içinde, “Bu kadar salakça işleri yapmayı bir insan bir güne nasıl sığdırabilir?” Memur “Şeyy efendim” diye cevap vermiş ceketinin düğmelerini iliklerken, “Ben sabahları çok erken kalkarım efendim!”
Boğa kovalıyor
Adamın biri dükkana koşarak girip “Çabuk.. karımı bir boğa kovalıyor..!” demiş telaşla. “Tamam da beyefendi ben ne yapabilirim ki?” diye cevap vermiş dükkan sahibi. “Sizden bir şey yapmanızı beklediğim yok..” demiş adam heyecanla, “Bana çabuk bir fotoğraf filmi verin.. Çabuk..!”
Dur bir hele
Dut gibi bir sarhoş taksiye binip gitmek istediği otelin adresini vermiş, şoförün hareket etmesiyle de başlamış içerde soyunmaya.. “Hoop” demiş dikiz aynasına bakan şoför telaşlanarak, “Daha otele gelmedik dur.” Adam “Öff..!” demiş sinirlenerek, “Yahu şunu kapının önünde ayakkabılarımı çıkarttığımda söyleseydin ya!”
İnanç farklılığı
Hakim mahkemede adama “Karından neden boşanmak istiyorsun?” diye sormuş. “İnanç farklılığı nedeni ile bu evliliği sürdürebilmem imkansız efendim” diye saygılı bir şekilde cevap vermiş adam. “Nasıl yani?” diye detaya girmek istemiş hakim. “Kendisi acayip paraya tapıyor efendim.”
Gani Yıldız’dan
Milletvekilleri için yapılan yeni odalarda kahve makinasından dokunmatik masaya her türlü teknolojik yenilik varmış. Merak ettiğimiz konu; gizli kamera ve dinleme cihazı standart mı yoksa isteğe bağlı mı alınıyor?
Bülent Arınç, “Vekil maaşı AB normunda olmalı!” demiş. Doğru, hep söylenegelmiştir: “Batı’nın iyi yanlarını almakta fayda var!”
Malatya’da 22 bin kişi bir araya gelerek “Sefiller”i okumuş, “Aynı Anda Aynı Yerde Aynı Kitabı Okuma Rekoru”nu kırmış. “Aynı Anda Aynı Ülkede Aynı Sefilliği Çekme Rekoru” denenseydi bu sayı milyonları bulurdu!
Vatandaş, anketlerin klasik sorusu olan “Pazar günü seçim olsa kime oy verirsiniz?”e ne cevap veriyor? “Cumartesi günü kapıma yardım paketini bırakan partiye!”
Bakan Yazıcı, Kılıçdaroğlu için, “Adam çıkıyor, ‘Kaynak benim!’ diyor. Hiç duydunuz mu adamdan kaynak olmayı?” demiş. Neden olmasın? Başbakan, “Temel özgürlüklerin güvencesi benim!” dediğinde kabul görüyorsa, Kılıçdaroğlu’nun “kaynaklığı” da pekâlâ olabilir!
Mart ayının cari açığı beklenenin çok üzerinde çıkmış. “Fâninin açlığı”nda ise yine sürpriz yok; milyonlar her zamanki gibi aç!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder