Muhterem Diyalogçu kardeşime... Selamdan sonra... Bendeniz isim vererek hiçbir şahsı ve cemaati suçlamam. Tenkitlerim anonimdir. Yazılarımdaki suçlamaları üzerinize almış ve sorularımı, ithamlarımı cevaplandıracak yerde mukabil hücuma geçmişsiniz. Size tekrar çok açık ve seçik şekilde soruyorum:
İkinci soru: Mardin'de tarihi Kasımiye medresesinde Dinlerarası Diyalog (veya festival) yapılıyor. Çeşitli kiliselere mensup papazlar, patrikler... Diyanet'in bir müftüsü... Çanlar çılgınca çalınıyor, aynı zamanda Ezan'lar okunmaya başlıyor. Medresenin avlusunda bir havuz var, ortasında tahtadan derme çatma bir köprü yapılmış. Çanlar çalar, Ezan'lar okunurken papazlar ve müftü cenapları tantana ile oradan geçiyorlar. Rivayete göre o köprü Sırat köprüsünü temsil ediyormuş ve üç dinin mensupları oradan geçip Cennet'e giriyormuş... Böyle bir rezalet 1400 yıllık İslam tarihinde görülmüş müdür?
Üçüncü soru: Bir cemaatin gazetesinde "Ehl-i Kitab ile Amentü'de İttifakımız Var" başlıklı bir Diyalog yazısı çıkıyor. Özeti şu: Ehl-i Kitab ile Allah'a, Peygamberlere, ilahi kitaplara iman konusunda birlik halindeymişiz... Şimdi soruyorum: Biz Müslümanlar Tevhid inancına, Hıristiyanlar Teslis inancına bağlıyız. Tevhid ile Teslis birbiriyle bağdaşır ve uyuşur mu?.. Ehl-i Kitab Hz. Muhammed aleyhissalatü vesselamın peygamberliğine, davetine inanmıyor, onu tekzib ediyor. Peki onlarla peygamberlik konusunda nasıl ittifak etmiş oluyoruz? Yine onlar Kur'an-ı Kerimi kabul etmezken, İlahi kitaplar konusunda nasıl birlik olabiliriz? Lütfen zırva te'villeri bırakalım, mertçe cevap verelim.
Size şu anda üç soru yönelttim. Lütfen beni kötülemeyi bırakın ve bunlara açık ve gerekçeli cevaplar verin.
Cevaplandırırken isim, soyadı, adres, kimlik numarası vermeyi unutmayınız. Bendeniz ismimle imzamla yazıyorum...
Ehl-i Sünnet Müslümanları ahmak değildir.
Bana levm etmekle, beni kötülemekle kendinizi temize çıkaramazsınız.
Var mı cesaretiniz?.. İcazetli ulemadan, fukahadan bir şura toplansın ve sizin şu meşhur Diyalog ve Hoşgörü akidenizi tartışsın ve sonunda fetva versin.
Haklı olduğunuzu söylüyorsunuz, peki böyle bir şura toplanmasını niçin istemiyorsunuz?
Dikkat buyurunuz: İcazetli ulema ve fukaha dedim... Müctehitlikleri ve din alimlikleri kendilerinden menkul bazı ilahiyatçılar demedim.
Yine var mısınız, şu Diyalog işini İslam dünyasının icazetli ulemasına, fukahasına, müftülerine soralım?..
Kahire'ye, Şam'a, Hindistan ve Pakistan ulemasına, Afganistan'a, Afrika ülkeleri müftülerine soralım...
Var mı cesaretiniz?
*(İkinci yazı)
M. Kemal Paşa ve İsveç Veliahtı
4 Ekim 1934 tarihli CHP'nin yayın organı Hakimiyet-i Milliye (Ulus) Gazetesi'nde şu haber yayınlanmıştı:
"Reisicumhurumuzun Konukları Geldiler... Reisicumhur Hazretlerinin büyük misafirleri İsveç Veliahtı Prens Güstav Adolf Hazretleriyle zevcesi Prenses Luiz ve kerimesi Prenses İngrit hazeratı hususi trenle dün saat 10.45'de Ankara'ya gelmişlerdir...
Akşam muhterem misafirimiz veliaht Prens Güstav Adolf şerefine Reisicumhur Hazretleri tarafından bir ziyafet verilmiştir. Ziyafette Reisicumhur Hazretleriyle Prens Hazretleri arasında ayrıca dercettiğimiz nutuklar irat edilmiştir. Ziyafeti bir suvare takip etmiş ve geç vakte kadar devam etmiştir.
Gazi'mizin ziyafette söylediği nutuk:
"Altes Ruvayâl!.. Bu gece ulu konuklarımıza, Türkiye'ye uğur getirdiklerini söylerken, duygum, tükel özgü bir kıvançtır. Burada kaldığınız uzca sizi sarmaktan hiç durmayacak ılık sevgi içinde, bu yurtta yurdunuz için beslenmiş duyguların bir yankusunu bulacaksınız. İsveç Türk uluslarının kazanmış oldukları utkuların silinmez damgalarını tarih taşımaktadır. Süerdemliği, onu, bu iki ulus, ünlü, sanlı özlerinin derinliğinde sonsuz tutmaktadır. Ancak, daha başka bir alanda da onlar erdemlerini o denlü yaltırıklı yöndemle göstermişlerdir. Bu yolda kazandıkları utkular, gerçekten daha az özençe değer değildir.
Avrupa'nın iki bitim ucunda yerlerini berkiten uluslarımız, ataç özlüklerinin tüm ıssıları olarak baysak, önürme, uygunluk kıldacıları olmuş bulunuyorlar; onlar, bugün, en güzel utkuyu kazanmaya anıklanıyorlar: Baysal utkusu.
Altes Ruvayal!.. Yetmiş beşinci doğum yılında oğuz babanız bütün acunda saygılı bir sevginin söyüncü ile çevrelendi. Genlik, baysal içinde erk sürmenin gücü işte bundadır. Ünlü babanız, yüksek Kralınız Beşinci Güstav'ın gönenci için en ısı dileklerimi sunarken, Altes Ruvayâl Prenses Luiz'in, sevimli kızınız Altes Ruvayâl Prenses İngrit'in esenliğine, tüzün İsveç ulusunun gönencine, genliğine içiyorum."
Veliaht Hazretlerinin söyledikleri nutuk:
"Reis Hazretleri!.. Haşmetlû İsveç Kralı Hazretleriyle ailem ve şahsım hakkındaki çok dostane sözlerinizden pek ziyade mütehassis olduğum halde Prenseslerle birlikte Türkiye'yi ilk defa olarak ziyaretimizden fevkalade memnun ve mahzuz olduğumuzu Zat-ı Devletlerine temin etmek isterim. Bize karşı gösterilmiş olan güzel kabul, bizde çok kıymetli bir hatıra bırakacaktır. Hatırası İsveç'te hala canlı olan tarihi hadiseler vaktiyle milletlerimizi birleştirmiştir. Şu halde terakkisi Zat-ı Devletlerinin münevver ve şeciane idareleri altında bahir bir surette göze çarpan genç Türkiye cumhuriyetinin doğmasının, kuvvet bulmasının memleketimizde çok hususi bir alâka ve teveccühle takip edilmesinde şaşılacak bir şey yoktur. Birbirlerinden uzak mıntıkada ve yekdigerinden tamamiyle farklı şartlara tabi bulunan memleketlerimiz, aynı gayeyi, fikri ve iktisadi memba ve servetlerimizin inkişafını mümkün kılacak yegane çare olan sulhun istikrarı gayesini takip ediyorlar. Bu gaye edildiği ve dünyada itimat hüküm sürmeğe başladığı takdirde milletlerimiz arasında daha normal münasebata rücu ümidi hasıl olabilecektir. Türkiye ve İsveç, her ikisinin de muhtaç olduğu mütekabiliyet esasına müstenit ticari münasebetleri de bundan müstefit olacaklardır.
Kadehimi, yeni Türkiye'nin Büyük Gazisi Zat-ı Devletlerinin sıhhatine ve asil, kahraman Türk milletinin saadet ve refahına kaldırır ve içerim."
72 yıl önce Köşk'teki Atatürk'ün İsveç veliahtine verdiği yemeğin mönüsü:
Çankaya Kaymağı... Prens Gustave Adolphe levreği... Gurmelerin kuzu yemeği... Krallara layık bıldırcın... Soslu kuşkonmaz... Odun ateşinde pişmiş piliç... Salata... Stockholm dondurmalı parfe... Şekerlemeler... Peynir çeşitleri ve meyve sepeti.
İçkiler: Perle d'Ankara... Rubis de Çankaya... Pouilly Fuisse... Chateau Pontet Canet 1923, Pommery et Greno Extra Sec...
(Yıllarca sonra Türkiye cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'in Ankara'yı resmen ziyaret eden İsveç kralına çektiği ziyafetin mönüsü de şuydu: Kabak çiçeği gratenli kuşkonmaz... Karides ve havyar sosu ile... Zeytinyağlı biber dolması... Akdeniz salatası... Dil balığına sarılı istakoz bacağı,... Karışık sebzeler ile... Ananaslı çikolatalı şarlot... Kahve ve çikolata.
İçkiler: Kavaklıdere Altın Köpük şampanyası, Kavaklıdere Selection... Narince Semillon şarabı, Kavaklıdere Selection Öküzgözü Boğazkere...)
Mustafa Kemal Paşa'nın konuşmasındaki Türkçe A. Dilaçar (Agob Martayan) Dil Kurumu devrim Türkçesidir. İsveç veliahtının Türkçesi ise normal edebi Türkçedir.
1934'teki Çankaya yemekleri ve şarapları mı daha lüks, yoksa A.N. Sezer'inkiler mi?.. Bu hususta karar vermeyi okuyucularıma bırakıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder