Bu kadar profesyonel komplolar, büyük maliyetli ve büyük hesaplı işlerdir. MHP üzerinden Türkiye ameliyat ediliyor. Bize düşen, bu operasyonu engellemek olmalı. Peki nasıl?
Cuma günü, Star Gazetesi'ni Ülkücülerin bastığı gecenin sabahında Kanal 24'te Yavuz Baydar'la birlikte gündemi yorumladım. Birkaç kere aynı programı Ergun Babahan'la yapmıştım. Çok sert bir dille, Ergun Babahan'ı, yazdığı ve Bahçeli'yi hedef alan aşağılayıcı imaları içeren yazıdan dolayı kınadım. Bahçeli'den özür dilemesi gerektiğini söyledim. Aynı özrün Star gazetesi tarafından da ifa edilmesi gerektiğini vurguladım. Daha da ileri gittim: Star gazetesini basanların haklı olduklarını ve demokratik tepkilerini dile getirdiklerini öne sürdüm.
Bunlar tatsız olaylar. Büyütmemek için kusuru olanların kırıp döktüklerini tamir etmeleri gerekir. İlk gün söyledim. Hâlâ aynı düşüncedeyim. MHP Genel Başkanı koltuğunu bırakmalı. Devlet Bahçeli'nin, partisi üzerinden Türkiye'ye kurulan bu komployu engellemesinin başka yolu yok. MHP'ye oy vermeyi düşünen seçmen, kendisini etkilemek için tezgâhlanan bu komplonun etkisinde kalmadan, tercihini siyasî önceliklerine göre belirlemeli. Bunu sağlamanın yegâne yolu ise Devlet Bahçeli'nin hiç olmazsa seçimden sonra, sorumluluğu üzerine alarak görevini bırakacağını açıklaması. Devlet Bahçeli'nin MHP oyları üzerinde kişisel bir etkisi yok. Tersine, kaset skandalları ile MHP'nin sarsılan itibarını düzeltmek, böylesine bir feragatle mümkün. MHP, sarsılan itibarını toparlamakla meşgul iken Kürt sorunu bambaşka bir istikamete doğru adeta mutasyon geçiriyor. Bahçeli, Başbakan'la milliyetçilik yarışına girerken Diyarbakır'da olup-bitenlerden bihaber görünüyor. PKK, Diyarbakır'da fiilen özerk bir yönetim ilan etti. Kullandığı "Statüsüzlüğe karşı Demokratik Özerkliği fiilen geliştirme ve eksik kalan boyutlarını tamamlayarak Demokratik Özerk yönetimlerin ilanını hızlandırma" ibaresinin ne anlama geldiğini siyasetin bütün aktörleri eksiksiz kavramalı. Bu adım artık bir seçim kampanyası manevrası değil, Kürt ulusal hareketinin yepyeni bir stratejik evresi.
Tarhan Erdem, sağduyulu ustalığını konuşturdu. Dünkü Radikal'de BDP'nin demokratik özerklik hamlesini 'Beylik mi, demokratik özerklik mi?' diye kritik ediyor. Doğru, 'özerklik' tamam da, demokrasi hiç yok. BDP bir tür derebeylik düzeni tesis ediyor; bu düzen içinde geçmişte ağaların oynadığı rolü şimdi örgüt oynuyor. Kürtlerin özerkliği yerine, örgütün bölge üzerindeki tekeli inşa ediliyor.
1984'ten bu yana devlet, Kürtlerin temel insanî hak talepleri ile Kürt ulusalcılığının hayalleri arasındaki farkı kavrayamadı. Bugün MHP de bu farkı kavramaktan aciz. Kürt ulusalcılığının ateşini söndürmek, insanî hak taleplerini karşılamakla mümkün. AK Parti lideri ile milliyetçilik yarışına giren Bahçeli, Kürtler için ulusalcılığın ne kadar ağır maliyetleri olduğunu ve panzehiri olan ortak paydaları insan hakları temelinde çoğaltmak gerektiğini kavrayamıyor. Kürt sorununu çözmeye yönelik her adımın, Türkiye'nin bütünlüğüne katkı sağlayacağını anlamak bu kadar zor mu?
Kürt sorunu siyasetin temel fay hattı. Herkes oyununu, bu çizgiye göre kuruyor. AK Parti, Türkiye'nin tamamını temsil yeteneğine sahip yegâne parti olduğu için iktidara yakın duruyor. CHP, bu durumu fark ettiği için bu konuda iddialı yeni adımlar atıyor. Samimiyetini ve tutarlılığını zaman gösterecek. MHP ise çözümsüzlükte ısrar ediyor.
Hafta sonunda Devlet Bahçeli, Düzce mitingi sonrasında İhsan Dağı ile birlikte benim adımı vererek "Savcıların çağırıp 'nereden biliyorsunuz' diye sorması lazım." demiş. Bildiklerim yukarda görüldüğü üzere, analizden çıkardıklarım. Her düzeyde analiz yapmak mümkün. Bahçeli mevcut durumla, seçim sonrasında genel başkanlıktan ayrılma vaadinde bulunduğu durum arasında, MHP'nin sandıktan alacağı oyları mukayese eden bir analizi pekâlâ yapabilir. Ve bu analizle MHP üzerinden Türkiye'ye yapılan ameliyatı engelleyebilir. Üstelik Kürt sorununda MHP'yi Türkiye'nin bütünlüğüne katkıda bulunan bir alana taşıyıp, siyasî misyonuna parlak bir nokta koyabilir.
Cuma günü, Star Gazetesi'ni Ülkücülerin bastığı gecenin sabahında Kanal 24'te Yavuz Baydar'la birlikte gündemi yorumladım. Birkaç kere aynı programı Ergun Babahan'la yapmıştım. Çok sert bir dille, Ergun Babahan'ı, yazdığı ve Bahçeli'yi hedef alan aşağılayıcı imaları içeren yazıdan dolayı kınadım. Bahçeli'den özür dilemesi gerektiğini söyledim. Aynı özrün Star gazetesi tarafından da ifa edilmesi gerektiğini vurguladım. Daha da ileri gittim: Star gazetesini basanların haklı olduklarını ve demokratik tepkilerini dile getirdiklerini öne sürdüm.
Bunlar tatsız olaylar. Büyütmemek için kusuru olanların kırıp döktüklerini tamir etmeleri gerekir. İlk gün söyledim. Hâlâ aynı düşüncedeyim. MHP Genel Başkanı koltuğunu bırakmalı. Devlet Bahçeli'nin, partisi üzerinden Türkiye'ye kurulan bu komployu engellemesinin başka yolu yok. MHP'ye oy vermeyi düşünen seçmen, kendisini etkilemek için tezgâhlanan bu komplonun etkisinde kalmadan, tercihini siyasî önceliklerine göre belirlemeli. Bunu sağlamanın yegâne yolu ise Devlet Bahçeli'nin hiç olmazsa seçimden sonra, sorumluluğu üzerine alarak görevini bırakacağını açıklaması. Devlet Bahçeli'nin MHP oyları üzerinde kişisel bir etkisi yok. Tersine, kaset skandalları ile MHP'nin sarsılan itibarını düzeltmek, böylesine bir feragatle mümkün. MHP, sarsılan itibarını toparlamakla meşgul iken Kürt sorunu bambaşka bir istikamete doğru adeta mutasyon geçiriyor. Bahçeli, Başbakan'la milliyetçilik yarışına girerken Diyarbakır'da olup-bitenlerden bihaber görünüyor. PKK, Diyarbakır'da fiilen özerk bir yönetim ilan etti. Kullandığı "Statüsüzlüğe karşı Demokratik Özerkliği fiilen geliştirme ve eksik kalan boyutlarını tamamlayarak Demokratik Özerk yönetimlerin ilanını hızlandırma" ibaresinin ne anlama geldiğini siyasetin bütün aktörleri eksiksiz kavramalı. Bu adım artık bir seçim kampanyası manevrası değil, Kürt ulusal hareketinin yepyeni bir stratejik evresi.
Tarhan Erdem, sağduyulu ustalığını konuşturdu. Dünkü Radikal'de BDP'nin demokratik özerklik hamlesini 'Beylik mi, demokratik özerklik mi?' diye kritik ediyor. Doğru, 'özerklik' tamam da, demokrasi hiç yok. BDP bir tür derebeylik düzeni tesis ediyor; bu düzen içinde geçmişte ağaların oynadığı rolü şimdi örgüt oynuyor. Kürtlerin özerkliği yerine, örgütün bölge üzerindeki tekeli inşa ediliyor.
1984'ten bu yana devlet, Kürtlerin temel insanî hak talepleri ile Kürt ulusalcılığının hayalleri arasındaki farkı kavrayamadı. Bugün MHP de bu farkı kavramaktan aciz. Kürt ulusalcılığının ateşini söndürmek, insanî hak taleplerini karşılamakla mümkün. AK Parti lideri ile milliyetçilik yarışına giren Bahçeli, Kürtler için ulusalcılığın ne kadar ağır maliyetleri olduğunu ve panzehiri olan ortak paydaları insan hakları temelinde çoğaltmak gerektiğini kavrayamıyor. Kürt sorununu çözmeye yönelik her adımın, Türkiye'nin bütünlüğüne katkı sağlayacağını anlamak bu kadar zor mu?
Kürt sorunu siyasetin temel fay hattı. Herkes oyununu, bu çizgiye göre kuruyor. AK Parti, Türkiye'nin tamamını temsil yeteneğine sahip yegâne parti olduğu için iktidara yakın duruyor. CHP, bu durumu fark ettiği için bu konuda iddialı yeni adımlar atıyor. Samimiyetini ve tutarlılığını zaman gösterecek. MHP ise çözümsüzlükte ısrar ediyor.
Hafta sonunda Devlet Bahçeli, Düzce mitingi sonrasında İhsan Dağı ile birlikte benim adımı vererek "Savcıların çağırıp 'nereden biliyorsunuz' diye sorması lazım." demiş. Bildiklerim yukarda görüldüğü üzere, analizden çıkardıklarım. Her düzeyde analiz yapmak mümkün. Bahçeli mevcut durumla, seçim sonrasında genel başkanlıktan ayrılma vaadinde bulunduğu durum arasında, MHP'nin sandıktan alacağı oyları mukayese eden bir analizi pekâlâ yapabilir. Ve bu analizle MHP üzerinden Türkiye'ye yapılan ameliyatı engelleyebilir. Üstelik Kürt sorununda MHP'yi Türkiye'nin bütünlüğüne katkıda bulunan bir alana taşıyıp, siyasî misyonuna parlak bir nokta koyabilir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder