27 Haziran 2011 Pazartesi

160 yargıçtan nasıl tek fire olmaz?

Bu fotoğraf beni çok ürkütüyor.
Hatırlayacaksınız kısa bir süre önce Yargıtay Başkanlığı için seçim yapılmıştı.
Toplam 5 adayın yarıştığı seçimde Nazım Kaynak iktidarın desteklediği aday olarak öne çıkmıştı.
Seçim yapıldı ve Nazım Kaynak’ın dışındaki 4 aday oyların bir bölümünü paylaştı!
Peki Nazım Kaynak mı?
O ilk turda tamı tamına 160 oy aldı ve seçildi.
Bu ne anlama mı geliyor?
160 sayısı Yargıtay’a kısa bir süre önce apar-topar atanan yargıç yekûnudur.
Belli ki atananlar blok olarak AKP’nin desteklediği Nazım Kaynak’a oy verdiler!
Ne yani yargıçlar AKP birini destekliyor diye ona oy veremez mi diyebilirsiniz!
Haklısınız verebilirler.
Buna kimsenin itirazı da olamaz!
Ancak....

160 kişinin tek bir fire olmadan tam kadro işaret edilen adaya oy vermesi dehşet verici bir hadisedir!
Öyle ya bu nasıl bir atamadır ki 160 üyeden tek bir fire bile olmuyor!
Ortada Nazım Kaynak’ın dışında 4 ayrı aday var ama AKP’nin atadığı yeni yargıçların hiç biri onlardan birine iltifat etmiyor.
Kimse kusura bakmasın; bu tablo yargımızın geleceği adına korkutucudur!
160 kişi içinde tek bir fire vermemek ancak örgüt ya da cemaat gibi yapılarda görülebilir!
Kuşkusuz bu yargıçlarımızın hiç biri hâşâ ne örgüt ne de cemaat mensubudur;
lakin bu blok oy hadisesi Yargıtay kurumu adına iyi olmamıştır.
Bu yargıçlarımızın hiç biri belki siyasetin emrine girmeyecektir ama oluşan algı Yargıtayla beraber bütün yargının AKP tarafından fethedilmesi şeklindedir.
Diyeceksiniz ki ama eskiden tersinden öyleydi!
Bir açıdan doğrudur; lakin yanlışa yanlışla çözüm bulunabilir mi?
Ayrıca eski hal bu denli militanca değildi ve hukuk her şeye rağmen ön plandaydı!
160’da bir bile fire vermeyen bir anlayışı ya da yapılan atamaları söyleyin bana nasıl tanımlamak gerekiyor!

DOĞRUYA DOĞRU
BDP kadar olun bari!
Bizim ömrümüz BDP benzeri zihniyetlerle mücadele etmekle geçti!
Onlarla ne dün beraber olduk, ne de yarın oluruz!
Ancak bugün metot bağlamında bir hakkı teslim edeceğiz!
O da BDP’nin Hatip Dicle olayında takındığı eğilmeyen tutumudur!
CHP’nin durumu henüz belli değil, onlar da yemin etmeyebilir diyebilirsiniz -ki dilerim öyledir- bu durum bile CHP’yi öne geçirmez!
Tavır dediğiniz şey anında alınır ki BDP bunu yaptı!
MHP ve CHP, BDP ile aynı safa girmek istemedi diyebilirsiniz ama alâkası yok!
Karşıtla yan yana görünmek yanlışa ortak olmaktan daha mı kötü?

TEK ÇARE
Sokak muhalefeti tek yoldur!
Gazete ve televizyonlar, yani topyekûn medya işgal edildi.
İş dünyası teslim alındı.
Sivil toplum örgütleri şantaj ve tehdit atında.
Yasama ele geçirildi!
Yargı da önemli ölçüde Yürütmenin emrine girdi.
Böyle bir tabloda tek yol sokak muhalefetidir!
Hayır, kastım elbette kanun dışılık değildir.
Yasaların izin verdiği ölçüde muhalefetin sokağa taşınmasıdır.
CHP ve MHP bunu yapmalıdır.
Genciyle, kadınıyla, işçisiyle, köylüsüyle muhalefeti sokağa taşımaktan başka yol kalmamıştır.
Efendim biz sokağa inmeyiz gibi bildik beylik laflar edilirse, biliniz ki bunun adı majestelerinin (Tayyip Erdoğan’ın arzuladığı) muhalefeti olmaktır.
Sokak derken hâşâ kimseye eşkıyalık yapın demiyoruz, meşru sınırlar içinde toplumu örgütleyip demokratik tepkiyi teklif ediyoruz!

YANLIŞLIK VAR
Özer Çiller şarap kaçakçılığı yapar mı?
Çiller ailesinden hoşlanmam.
Onlar da beni sevmez.
Hayır o aile ile problemim şahsi değil, yazılarımdan ötürüdür.
Bugün nasıl Tayyip Erdoğan’a muhalefet ediyorsam döneminde Tansu Çiller’e de aynı şekilde karşıydım.
Şimdi bunu niye mi yazıyorum?
Bir haksızlığa alet olmamak için!
Evet ben Çiller ailesinden hoşlanmam ama, bunun anlamı Özer Bey’in şarap kaçakçılığı yaptığı iddialarına nasılsa karşıyım anlayışı ile balıklama atlayacağım anlamına gelmez.
Özer Bey’in şarap kaçakçılığı yapmak gibi bir şeyin içinde olacağına asla ve kat’a ihtimal vermem!
Çiftliğinde bulunan bandrolsuz şarapların, ticari üretim izninin öncesinde misafir adına hobi için üretilenler olduğu kanaatindeyim; zira söz konusu olan miktar birkaç bin liranın ötesi değildir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder