Hani, bazıları, birisiyle konuşmaya başlamadan önce; “Sana bir iyi, bir de kötü haberim var” derler de, muhatabı “Önce iyi haberi söyle” deyince iyi haberi verirler ya...
Meselâ, şöyle:
Hastasına telefon eden doktor; “Sana bir iyi, bir de kötü haberim var... İyi haber şu: 24 saatlik ömrün kaldı!”
Hasta çılgına döner:
“Sen kafayı mı yedin doktor...
Bunun neresi iyi haber?..
Bundan daha kötüsü ne olabilir ki?”
Doktor, kötü haberi açıklar:
“Nerelerdesin Allah aşkına; dünden beri sana ulaşmaya çalışıyorum!”
AKİT OKURLARI UMRE’DE Bu hafta biz de öyle yapacağız.
Ama önce
“İyi haber”le başlayacağız...
Hem de, “çok iyi bir haber”le...
Akit’in düzenlediği kampanyada; “abone” olan veya “49 kupon” biriktiren ve böylece “kur’a”ya katılıp “Umre’ye gitmeye” hak kazanan “100 okurumuz”, yazarımız Abdurrahman Dilipak’la birlikte 21 Haziran Salı günü “Mukaddes Topraklar”a hareket ettiler.
Bir haftadır oradalar.
“Umre”lerini yaptılar, “tavaf” ve “ibadet”lerini yapmaya devam ediyorlar...
5 vakit namazı, “Kâbe-i Muazzama”da kılmanın hazzı, her türlü hazzın fevkindedir.
Allah nasip etti, gittiler.
Giderken de dediler ki;
“Duyduğumuz sevinç ve heyecanı kelimelerle anlatmak çok zor. Peygamber’i ziyaret, Kâbe’yi tavaf insanın yüreğini kıpır kıpır ettiriyor. Teşekkürler Akit.”
Kafileye önderlik eden Abdurrahman Dilipak da şunları söyledi:
“Gazetemizin bu kampanyasıyla umre seyahati hakkı elde edenler kendilerini şanslı hissetmeliler. Bir gazetenin okurlarına böyle önemli bir hizmeti sunması ayrı bir güzelliktir. Tam da İslam dünyasında ve Türkiye’de hareketli günlerin yaşandığı günlerdeyiz. İnşallah hayırlara vesile olur.”
BOYKOT, GERİLİM, KAOS!
Onları “ibadet”leri ve yaşadıkları “haz”larla baş başa bırakıp, biz dönelim Türkiye’ye...
Türkiye’de durumlar, pek iç açıcı değil... Tam da, “kötü haber” denilecek cinsten gelişmeler yaşanıyor.
YSK’nın Hatip Dicle hakkında verdiği “milletvekilliğinin düşürülmesi” kararından sonra, Diyarbakır 5. ve 6. Ağır Ceza Mahkemeleri’nin Selma Irmak, Kemal Aktaş, İbrahim Ayhan, Gülser Yıldırım ve Faysal Sarıyıldız hakkında verdiği “tahliye edilemezler” kararı, ortamı iyice gerdi... Ayrıca, Hatip Dicle’nin tahliye talebi de reddedildi.
“Kürtçülüğün rantı”nı yiyen, “İmralı’ya bağımlı Bağımsız BDP’li ağalar”, verilen bu kararları; “Hedef, Kürt vatandaşların iradeleridir!.. Kürt iradesine darbe vurulmuştur” şeklinde açıklasalar da; hedefin “Kürtler” olmadığı, aynı uygulamanın “Türkler” için de yapıldığı, “İstanbul mahkemeleri”nin verdiği kararlarla gözler önüne serildi.
SİLİVRİ TÜNELİ ÇÖKTÜ!
Malûm; İstanbul mahkemelerinin verdiği kararlarla da; Mehmet Haberal, Engin Alan ve Mustafa Balbay’ın, milletvekili seçildikleri halde “tahliye” talepleri reddedildi.
Yani, onlar da;
Birer “tutuklu milletvekili”dir!..
Bu kararlarla; CHP ve MHP’nin “Silivri’den Ankara’ya tünel kazma” ve “Ergenekon sanıklarını kurtarma” plânı suya düşmüştür!..
YSK’nın ve “mahkeme”lerin verdiği kararlar da göstermiştir ki; hedef “Kürtler” veya “Türkler” değil, “mahkûm veya sanıklar”dır!..
Kararlar, kişilerin “ırk” veya “renk”leriyle değil, “suç”larıyla ilgilidir!..
MECLİS NEYİ ÇÖZECEK?
Diyorlar ki;
“Meclis bu sorunu çözmedikçe Meclis’e de gelmez, yemin de etmeyiz!”
Geçen hafta boyunca Akit’in ısrarla gündeme getirdiği konu şuydu:
“Meclis, bu sorunun neresini çözecek?.. BDP’li adayların önünü açıp, bir anlamda KCK ve PKK terörüne onay mı verecek?.. Ya da Haberal, Alan ve Balbay’ın önlerini açıp, Ergenekon ve Balyoz’u yok mu sayacak?..
O zaman sormazlar mı;
Madem PKK, KCK, Ergenekon ve Balyoz’u akladın, o halde bunca mücadele niye?”
Durum gayet net ve açık;
Ortaya çıkan sorun; ne “yargı”nın sorunudur, ne de Meclis’in!..
Sorun, BDP’nin, CHP’nin ve MHP’nin sorunudur!..
Çünkü, her üç parti;
“Böyle olacağını bile bile” sakıncalı isimleri “aday” göstermişler, “hukukçuların uyarıları”na kulaklarını tıkamışlar ve adeta “ideolojik bir inat”la hareket etmişlerdir!..
Evet, “bile bile lâdes” yapmışlardır!..
“Sorun çıkacağını bile bile” sakıncalı kişileri aday göstermişler, “baskı ve tehditle sonuç alacaklarını” düşünmüşlerdir.
Amaçlarının; “üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek” olduğu bir defa daha ortaya çıkmıştır!..
AMAÇ, MECLİS’İ KİLİTLEMEK!
Kaldı ki; bu da, “sinsi bir plân” ve “proje”nin bugüne yansımalarıdır.
Muhabirimiz Murat Alan’ın dünkü Akit’te yer alan haberi, “derin odakların sinsî plânı”nı deşifre etmiştir!..
Murat Alan’ın “güvenilir kaynaklar”dan aldığı bilgilere göre; “plânın amaç ve hedefi” şudur:
“Terör sanıklarının aday gösterilmesi ile başlayan süreç, yakın bir zamanda ‘candaş medya’ ve “siyasi partner”ler vasıtasıyla; “TBMM’nin otoritesi ve meşruiyeti tartışmalı hale geldi... Bu, “Meclis yeni bir anayasa yapamaz” kampanyasına dönüştürülecek!..
Aylar önce her aşaması titizce düşünülen planla Ergenekon’a son darbeyi vuracak yeni anayasaya engel olmak hedefleniyor.”
Amaçları budur...
Amaçları; “Meclis’i kiletlemek”, dolayısıyla “yeni anayasaya sabotaj”dır!..
Ancak plân, “deşifre” olmuştur!..
Tek çare, “yeni anayasa”dır!..
SIFIR KİLOMETRE ANAYASA!
Ki, Başbakan Tayyip Erdoğan, geçen Cumartesi günü TİM’de yaptığı konuşmada, “nasıl bir anayasa” istendiğini açıkça deklâre etmiştir;
¥ “Gelin bütün ön yargıları bir kenara bırakalım, ön şartları bir kenara bırakalım. Özgürce konuşalım, tartışalım, tekliflerimizi ortaya koyalım.
Birbirimizin önünü kesmek değil, birbirimizi tamamlamak için çalışarak mümkün olan en geniş uzlaşmanın ürünü bir yeni anayasa metni hazırlayalım.
Tamamen kendi irademizle, sivil siyaset ve sivil kuruluşlar eliyle anayasa yapabileceğimizi dosta düşmana gösterelim.”
¥ “Dün, bizim tek başımıza yürütmek zorunda kaldığımız reformlara karşı çıkanların, bugün işin ucu kendilerine dokununca hukuku ve demokrasiyi hatırlamaları manidardır.
Biz diyoruz ki kaportası yamulmuş, motoru sürekli tekleyen, elektrik aksamı güven vermeyen bu arabayı bırakalım ve sıfır kilometre yepyeni bir araçla yolumuza devam edelim.”
¥ “Dünün parametreleri artık dünde kalmıştır. Dünün tartışmalarına millet artık son noktayı koymuştur.
Sandıkta verilen mesaja kulak tıkamak, dünün siyaset kültürüdür. Bugün ise sandıkta verilen mesajı en iyi şekilde okumak ve gereğini yapmak vardır.”
Muhalefet ise; belki de “yeni anayasa”ya karşı çıkmak için, sürekli “yama” yapmayı önermektedir!..
“Lime lime olmuş bir elbise”ye ne kadar “yama” yaparsan yap, “dökülmeye” devam eder!..
Aynen bunun gibi; “külüstür” bir arabanın “kaporta”sını değiştirsen, üstüne de “cila” çeksen ne değişir!..
“Motor tekliyor, motor!”
Bırakın, “son kullanma tarihi dolmuş araba”yı da, “sıfır kilometre bir araba” alıp, onunla devam edin yolunuza!..
Erdoğan’ın dediği budur!..
“Tek çözüm yolu” da budur!..
Eğer böyle yapılırsa;
İşte o zaman, “iyi haberler” verir ve belki de hiç “kötü haberler”den söz etmeyiz.
Selâm ve saygılarımızla... |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder