Dünyanın neresinde demokratik talepler üzerinden bir ayaklanma yaşansa, gözler bir şekilde Suriye’ye çevrilir. Romanya’da Çavuşesku’nun devrilmesinin ardından Şam’daki duvarlara ‘Esadescu’ yazıldığı söylenir. O duvara bunu yazanların kafasında neler vardı bilinmez. Ama sıra bir gün Esad’a da gelecek diye düşündükleri aşikar.
Suriye’de yakın tarihe kadar hak ve özgürlük talebiyle gerçekleşen her ayaklanma ya da hareketlilik, ‘demir yumruk’la bastırıldı.
Peki bu durum Suriye’yi hep bir istisna mı kılacak? Şam’ın egemenleri, hep bir takım manevralarla işin içinden sıyrılacak mı?
***
Suriye’de olaylar başladığı andan itibaren bir noktaya hep dikkat çektim. Türkiye’de Şam’daki azınlık rejiminin devamını isteyen, hatta onun yıkılmamasını, kendisi açısından adeta varlık nedeni olarak gören bir kesim var.
Nedeni şu: Cumhuriyetin tercihleriyle birlikte toplumun hakim değerleriyle yönetenler arasında başlayan ayrışma, hızla uçuruma dönüştü. Neyse ki Türkiye’nin imparatorluktan gelen birikimi, tarihsel zenginlikleri, zaman içinde ortaya çıkan demokrasi tecrübesi, bu sorunları aşabileceği zeminler üretti. Demokrat Parti ve Adnan Menderes’ten AK Parti ve Tayyip Erdoğan’a kadar ortaya çıkan çizgi, toplumsal değerlerle ‘devlet aklı’ arasındaki uçurumu hayli daralttı.
Ancak memleketimizde yeni duruma hala ‘Fransız kalan’ bir kesim var ve Suriye’deki rejimin devamı, onlar açısından bu nedenlerle hayati önem taşıyor.
Suriye konusunda tarihsel arka plana kısaca göz atmak yararlı olabilir. Mesela Fransız mandası döneminde Osmanlı üst yapısının yerine kurulan yarı liberal üst yapı, toplumla yönetenler arasındaki bağları iyice zayıflattı. Daha sonraki yönetimler, önce sosyalist bazı denemeler, ardından belli aileler üzerinden toplumla yakınlaşmayı sağlayacak girişimler yapsalar da, gelinen nokta ortada.
***
Esad rejimini hala savunanlar da, ortaya çıkan ciddi ayrışmanın pekala farkındalar. Ancak Şam’ın İslam tarihindeki ‘derin hilekarlıkları’nı hatırlatan bir duruşla, ‘Acaba Esad’a devam edilebilir mi’nin beklentisi içindeler.
Bu sorunla ilgili gerek ekranda, gerekse bu köşede söylediklerime çok şiddetli itirazlar geliyor. Samimi olarak Türkiye’nin Suriye konusunda bir batağa saplanacağından endişe duyanlar var.
Ancak burada birkaç önemli ayrıntı var. Öncelikle Suriye konusu, sadece sınırlarınız üzerinden baksanız bile, uykuya yatabileceğiniz bir çıtanın çok üzerine çıkmış durumda. İkincisi, ortaya çıkan kaosu uluslararası yapılarla paylaşma konusunda seçenekleriniz hem çok zayıf, hem de bu tür müdahalelerin daha kötü sonuçlar üreteceğini, Irak ve Afganistan örnekleri açıkça gösterdi.
Bir diğer konu, Türkiye’nin Suriye politikasının, İran’la muhtemel bir çatışmayı beraberinde getirmesi. Nitekim Irak örneğinde yaşanan rekabet, Şam üzerinde çok daha sertleşmiş görünüyor.
Eğer Türkiye, yıllar öncesinde Irak politikasında bugün elde ettiği derinliği sağlayabilmiş olsaydı, ne işgal süreci, ne de ardından ortayı çıkan kaos yaşanırdı. Şimdi Suriye’de gelinen aşamada, Türkiye’yi korkutmanın, aman bu işten uzak duralım gibi temkinli laflar etmenin yaşanan gerçekle hiçbir ilgisi yok.
Ankara, bu sorunla ilgili tüm senaryolara hazırlıklı olmak zorunda. Suriye böyle kalamayacak. Bunu Türkiye’deki ‘Fransız’ların da, ‘temkin erbabı’nın da görmesi gerekiyor.
Bu arada Türkiye’nin ‘Komşularla sıfır sorun’ politikasının iflas ettiğini düşünenler, kendilerinin ‘sıfır çektiği’ni neden anlamıyorlar, bu da pazartesiye kalsın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder