29 Haziran 2011 Çarşamba

Karne

Ahmet Hakan'ın çok sevilip okunduğunu bilirdim ama dün bu 'çok'un çok daha fazla olduğunu anladım. Çünkü dün hiç ummadığım insanlardan 'Ahmet Hakan seni yazmış' türünden telefonlar aldım. Ahmet Hakan son dönem bana saldırmayı moda edinen 'bazı' 'İslamcı' dostları kızdırırcasına önce duygularını sonra bildiklerini yazmış. Beni anladığı için kadim dostum Ahmet'i arayıp teşekkür ettim. Ama yine de Sevgili Ahmet Hakan izin verirse beni bu hallere düşüren(!) ABD'ye 'kahrolası' demek yerine böyle bir Amerika'ya güvenen ve onunla ilişkide kendi geçici çıkarlarını görenlere bazı hatırlatmalarda bulunayım.

Tunus ve Mısır'da iktidarı deviren, Libya ve Suriye'de devirmeye çalışan ve bundan dolayı bazılarını sevindiren ABD, her nedense diğer Arap ülkeleri ile hiç ilgilenmiyor. Arap olmayan Afganistan ve Pakistan'ı bir yana bırakarak en batıdan başlayalım. ABD işbirlikçisi Kral, Prens, Şeyh ve Cumhurbaşkanlarının yönetimindeki Fas, 1992'de İslamcıların seçim kazandığı ancak iktidarın kendilerine verilmediği Cezayir, daha bir yıl öncesine kadar ABD ve tüm Batı'nın gözdesi olan Kaddafi'nin Libya'sı, iktidardaki İslamcıların ABD ile yakın işbirliği yapmayı kabul etmediği için ikiye bölünen Sudan, Suudi Arabistan, Umman, Bahreyn, Katar, Kuveyt ve Birleşik Arap Emirlikleri denilen Körfez ülkeleri, Ali Abdullah Salih'in 35 yıldır yönettiği Yemen ve 1916'da Osmanlı'ya karşı ayaklandırılan Şerif Hüseyin'in torunları tarafından yönetilmekte olan Ürdün'de ne demokrasi ne de memokrasi var. Bu ülkelerdeki yönetimlerin arkasında hep ABD ve müttefiki Batılı ülkeler var. Irak'taki durumu ise herkes biliyor. İşgal sonrasında kanlı bir demokrasinin yerleştirildiği bu ülkede yaşananlar tam anlamıyla ABD ve Batı'nın gerçek karakterini yansıtmaktadır. Lübnan ise hep ABD, İsrail ve Batı'nın hedef tahtasında olmuş ve demokrasisi engellenmiştir. Suriye ise ABD ve Batı'nın dümen suyunda olmadığı için hep ABD ve Batı'nın düşmanı olmuş. Ancak aynı ABD ve Batılılar 1982 Hama katliamına ses çıkarmamıştı. Çünkü o sıralar bölgedeki Müslümanlar henüz ABD için çok önemli bir denklem unsuru değildi. Tıpkı 1988'de Halepçe katliamına kurban giden Kürtler gibi. Çünkü 2006'da Amerikalıların idam ettiği Saddam, o sıralar Batı düşmanı İran'a karşı savaştırılıyordu.
Gelelim Filistin'e... İsrail işgali altındaki bu ülkede 2006'da yapılan seçimleri İslami Hamas kazanınca ABD ve tüm Batı Filistin halkını cezalandırdı, cezalandırıyor. Hem de demokrasi, insan hakları ve Batı'nın tüm yüce değerleri adına!
Peki böyle bir ABD'ye nasıl olur da BAZILARI hala inanıyor. Nasıl oluyor da bu BAZILARI ABD ve müttefiklerinin Arap ülkelerinde demokrasi istediğine güveniyor. Tunus ve Mısır'daki İslamcılarla flört etmeye başlayan, Suriye ve Libya İslamcılarına demokrasi sözü veren ABD acaba neden Filistin, Cezayir ya da diğer ülkelerdeki İslamcılara aynı demokrasiyi istemiyor. Hatta aynı ABD 28 Şubat sürecinde acaba neden Türkiye'deki İslamcılara demokrasi adına yardım etmedi. Bu nedenleri çoğaltabiliriz. Ama gerek yok. Söylemek istediğim şey ABD her zaman bu coğrafyada herkese kazık atmış, atmaya kalkışmış ve yine atacaktır. ABD'nin ipi ile demokrasi ve özgürlük kuyusundan delik kova ile su almak için dalan tüm hevesli dostlar bir gün mutlaka Münir Nurettin Selçuk'un o olağanüstü ses ve yorumu ile 'Büyük dost' Amerika'ya
''Beni kör kuyularda merdivensiz bıraktın...
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın...
Öylesine yaktın ki bütün inançlarımı...
Beni sensiz, beni bensiz bıraktın'' diye sesleneceklerdir!
Tıpkı Amerikan halatı ile darağacında sallandırılan Saddam, gidecek yer bulamayan İran Şah Pehlevi, mahkemelerde sürünecek Hüsnü Mübarek, Suudi Arabistan gibi çağdışı bir ülkede yaşamak zorunda bırakılan Tunuslu Bin Ali ve Sovyetlere karşı savaşında ABD'ye destek veren ama Amerikan askerleri tarafından ininde avlanan Bin Ladin gibi... Tabii başkaları da var.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder