Arap alemi karışmasaydı geçtiğimiz mayıs ayında İstanbul'da önemli bir toplantı gerçekleşecekti. Toplantıya Türkiye, Suriye, Lübnan, Ürdün ve Irak liderleri katılacak ve belki de Avrupa Birliği benzeri bir oluşuma doğru ilk adımlarını atacaklardı. Olmadı. Bu olmadığı gibi Türkiye'nin vize kaldırdığı ülkelerle de işleri karıştı. Örneğin Suriye, Ürdün, Libya, Lübnan... Bu ülkelerle ekonomik ilişkiler ve turizm hareketliliği de durma noktasına doğru hızla ilerliyor. Göreceli olarak sakin görünen Mısır ve Tunus'ta ise ekonomik ilişkilerde göreceli hareketlilik gözlenmesine rağmen Türkiye'nin bu iki ülkedeki çıkarları 7-8 ay öncesiyle karşılaştırıldığında oldukça ekside. Geneline bakıldığında ise Türkiye'nin siyasal ve ekonomik çıkarlarının yanı sıra psikolojik avantaj ve üstünlüğü de zarar görmüştür.
Bazıları ise bu zararların Arap coğrafyasında beklenen demokrasilerin yerleşmesiyle hızla giderileceğini ve Türkiye'nin şimdiki durumla karşılaştırıldığında çok daha fazla avantajlı duruma geçeceğini söylemekte ya da beklemektedir. Oysa değişimin planlandığı ülkeler yalnızca Suriye, Libya, Yemen ve belki de önümüzdeki dönemde Cezayir. Çünkü Batı altı çağdışı ve ilkel iktidarların yönetimindeki 6 Körfez ülkesiyle kendi yandaşı diğer Arap ülkelerindeki 'demokrasi'yi hiç umursamıyor. Peki ya başka ülkeler? Örneğin Lübnan... Batı; İsrail için tehlike oluşturan Hizbullah olmasaydı bu ülke ile hiç ilgilenmeyecekti. Batı; kendi iradesi ile Hamas'ı seçen Filistin halkının özgürlük ve demokrasi mücadelesini hiç umursamazken İsrail'in bu halka karşı 'demokratik' katliamlarına da destek vermektedir. Yani Batı; İsrail yöneticilerine 'Bir hafta içinde reform yapın yoksa ambargo uygular, NATO'yu üzerinize salarız' demiyor. Şimdiye kadar bir milyondan fazla insanın öldüğü Irak'ta ne demokrasi ne de siyasi liderlerin 20 milyar dolarlık hırsızlıkları hiç kimsenin umurunda değil. Nasıl olsa Amerikalılar bu ülkeye ideal ve örnek bir demokrasi getirmiş. ABD ve Avrupalı dostları benzer bir demokrasiyi yakında Afganistan'da kurmaya ve bu demokrasiyi Taliban'a teslim etmeye hazırlanıyor. Nasıl olsa Bin Ladin öldürüldü, yerine Mısır kökenli Zevahiri seçildi ve Amerikalılar Mısır'daki 'İslamcılar'a sempatiyle yaklaşıyor. Oysa İslam ve İslamcılar ABD ve dostlarının hiç umurunda değil. Öyle olsaydı Müslüman Uygur halkı katliama uğrarken ciddi tepki gösterir ve Pekin'e 'katliamları durdurmazsan her türlü ekonomik ilişkilerimi keserim' diyebilirlerdi. Müslüman Çeçen halkına kıyan Putin'e de ses çıkarmayan Amerikalılar 20 yıldır evlerinden ve köylerinden uzak çadırlarda yaşamak zorunda bırakılan Azeri Karabağlıları kovarak topraklarını işgal eden Ermenilere de bir şeyler diyebilirdi. Demez, çünkü Müslüman ülkeler ve bu ülkeleri yöneten iktidarlar ve bu ülkelerin sivil toplum örgütleri bile Çeçenleri, Azerileri, Uygurları, Iraklıları, Filistinlileri, Kıbrsılıları ve başkalarını çoktan unuttu bile. Hatırlayanların samimiyetini ise hep birlikte görüyoruz. Çünkü şimdi yeni bir moda var: BAZI Arap ülkelerinde Batı destekli BAZILARININ yine Batı'nın vazgeçtiği BAZI dikta iktidarlara karşı özgürlük ve demokrasi mücadelesi. Bu mücadele nasıl biterse bitsin birlerinin hayal ettiği gibi asla bizim halkların lehine bitmesine izin verilmeyecektir. Çünkü kanıtlanmış bir kural var: İşin içinde Batılılar varsa hep batıl kazanır! Ben ise asla batıla inanmam. İnanan varsa hesabını öbür dünyada verir. 'Son anda kurtarırım' diyen olur diye onlara da yarın bir hatırlatma yaparız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder