30 Haziran 2011 Perşembe
CHP’nin Meclis’i boykot kararının üzerinden 24 saat geçmeden ortaya çıkan tablo sonu düşünülmeden atılan coşkulu adımların siyasetçinin başına nasıl belalar açabileceğini fazla fazla gösteriyor.
Türkiye, kıran kırana bir seçimin ardından, rekor seçmen katılım ve rekor temsil oranıyla yeni parlamentosunu oluşturdu. Bir Meclis ancak bu kadar kaliteli bir temsil seviyesi yakalayabilirdi, bu oldu.
Ne var ki, bu temsilde nisbi olarak en yüksek payı alan BDP boykot kararı aldı. Ardından da ana muhalefet partisi..
Parlamento tecrübesi olmayan, demokrasiye yeni geçen ülkelerde görülebilecek bir tepki biçimiyle karşı karşıyayız.
CHP fevkalade yanlış ve üstelik faturası en başta kendisine çıkacak bir karar alarak siyaseti değil, akıl dışılığı tercih etmiştir. Yemin etmeyerek sadece yeni dönem Meclis çalışmalarının dışına çıkmamış, tümüyle siyasal alanın kenarında kalmıştır.
Seçim dediğimiz şey amacı ve finali Meclis’e girmek olan bir süreçtir. Sonunda oraya gidip ülkenin kaderi hakkında iktidar veya muhalefet pozisyonuyla söz sahibi olunabildiği için değerli ve önemlidir. Sorunların çözüleceği, parti olarak özel hedefleriniz varsa da yine bunu gerçekleştirebileceğiniz yer Meclis’tir. Meclis’in kapısı değil.
Bir parti Meclis’in kolaylıkla vazgeçilebilir, öfkeyle yok sayılabilir bir yer olduğunu düşünüyorsa o partinin demokrasi adına hareket ettiğini söylemek zordur. Bakın CHP’ye... Her şeyi söyleyebilirsiniz. İsterseniz, Ergenekon sanığı arkadaşlarını kurtarmak için yaptıkları fedakarlığı takdir de edebilirsiniz ama bunun demokratça bir hamle olduğunu asla söyleyemezsiniz.
En çok da şunu söylersiniz: Yargılandıkları suç “Meclis’i kapatmak” olan iki tutuklu milletvekilinin hayali bu boykotla bir parça gerçek mi oluyor.
CHP’nin bu boykot çaresizliğinden kurtulması gerekirdi, aksine “yeni”si de gidip kendisini o girdaba kaptırdı.
Hatırlayalım... Cumhurbaşkanlığı seçimini de 367 gerekçesiyle boykot etmişlerdi. O partinin adı “Eski CHP”ydi. Sonra 12 Eylül referandumuna hem boykot ettiler hem de ret cephesinin bayrağını salladılar. O da geçiş dönemi CHP’siydi, tamam.
Hepsi geçti, Kılıçdaroğlu partisine hakim oldu, seçime girdi, oylarını da artırdı. Şöyle ya da böyle “Yeni CHP” tamamlandı. Dakika bir, yine boykot...
Hem Türkiye, hem de CHP seçmeni şimdi düşünülmeden, hedefi belli olmayan ve çözüm için hiçbir ciddi pazarlık yapılmadan alınan bir kararla karşı karşıyadır. Kesin olan bir şey varsa CHP de genel olarak siyasi tablo da yaralanmıştır.
Ancak, boykot öncesi sorun Haberal ve Balbay’ın kurtarılmasıydı.
Boykot kararının ardından sorun CHP’nin kurtarılması halini aldı.
Ve artık şimdiden sonra sorun daha can yakıcı bir hal almıştır: Kılıçdaroğlu’nun kurtarılması...
Kılıçdaroğlu zor durumdadır. Boykot laflarını söylerken alkış alırsınız, coşarsınız ama sonrası bir belirsizlik ise, sonrası sonu belli olmayan bir yolun tam başlangıç noktası ise o endişe gözlerinizden okunur. İki gündür CHP liderinin gözlerinden okunan da budur.
Artık, cevap aradığımız soru Kılıçdaroğlu’nun genel başkanlık kariyeridir. Haberal ve Balbay’ın içeriden çıkarılması değil.
AK Parti veya genel olarak Meclis bir adım atacak mı, atmayacak mı bilmiyoruz. Yani, Erdoğan bir hamleyle Kılıçdaroğlu’nu kurtaracak mıdır, kestiremiyoruz.
Yoksa ana muhalefet liderini kendi kaderiyle baş başa mı bırakacaktır? Madem boykot kararı aldın, sonuna kadar git mi diyecektir?
Bakın sorun bir günde nereden nereye geldi. Kılıçdaroğlu ve arkadaşları siyaset oyununun artık CHP olmadan da oynanabileceğini ve kendileri oyunbozanlık yapsa da maçın devam edeceğini unutmadan adım atsalardı keşke...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder